Savaş boyutlandıkça ve savaşçı politikalarının esiri haline gelmiş olan iktidarın işleri sarpa sardıkça içerideki baskı ve şiddetin dozu daha da artıyor. Başından beri söylüyoruz; savaş masa başında oynanan bir oyun değil…

Hele de Ortadoğu’da…

Emperyalistlerin birer akbaba olarak çöktüğü bu bölgede başka ülkenin topraklarına girmenin, Rusya ve ABD gibi emperyalistlerle “dansa kalkmanın “oyun kurucu” hesabı içine girmenin bedeli halklarımız için ağır olacak dedik…

Yapma etme dedik, dinletemedik…

Ortadoğu ülkelerinin başına uydu diktatörlerin çöreklenmiş olduğu, her ülkenin içeride ve dışarıda bir yığın sorun ve entrika ile karşı karşıya bulunduğu böylesi bir zamanda…

Cihatçı-Selefi piyon örgütlerin cirit attığı, vekalet savaşlarının sürgit devam ettiği böylesi bir bölgede, “Efrîn’e üç saatte girer düzeltirim” demek kolay da, çıkış o kadar kolay değil dedik…

Hele bir de esaret altından yeni kurtulmuş, eşitlik ve özgürlüğü yeni tatmış Kürtlerin ve halkların yaşadığı toprakları hedef alıyorsanız neyle karşılaşacağınız bellidir dedik...

İlk günlerin belirsizlikleri, şaşkınlıkları, şakşakçılığı geçtikçe, iktidarın işi daha da zora girdi.

Nihayetinde üçüncü haftasındaki savaşta işler hepten karıştı ve AKP iktidarı şimdi daha da zordadır. Zira ABD ve Rusya’nın tanıdığı ‘opsiyonun sınırı’na gelindiği görülüyor. Şimdi artık Afrin savaşında, Türkiye’nin elinden kayan ve süper güçlerin yönettiği bir savaş aşamasına giriliyor gibi.

Uçağı, cihatçı-Selefi örgütlerce düşürülüp, pilotu ele geçmemek için hayatına son verince, Rusya hava sahasını uçuşa kapattı ve TSK savaş uçakları birkaç gün kilitlendi. Rus pilotun cesedi Türkiye’nin ara buluculuğuyla Rusya’ya verildi. Bunun da başka türlü yansımaları oldu ve daha da olacak… Suriye ahmakça SDG mevzilerini hedef alınca, ABD’de 7 Şubat’ta Suriye güçlerini vurdu. Rusya’nın bu gelişmeye göz yumduğuna ilişkin gözlemler ise başka bir paradoks! Ve Rusya hava sahasını yeniden TSK’ye açınca önceki gece boyunca Afrin’e bombardıman sürdü.

Ancak kontrolü ABD ve Rusya’ya geçen bir operasyon sürecindeyiz…Türkiye’nin manevra alanı Rusya ve ABD’nin çelişki ve çatışmalarının düzeyiyle ölçülür hale geldi.ABD, Menbic için konuştu ve sert sözler etti. TSK ile ABD askerlerinin karşı karşıya gelme olasılığı bile konuşuldu. ABD’li generaller ve yetkililer TSK için sert mesajlarını sürdürüyor. Erdoğan, Afrin, İdlib hedeflerini yenilerken, Menbic ismini zikretmez oldu. Bu ne kadar sürer bilinmez…

Artık ABD ile Rusya arasında daha çok sıkışmış bir Türkiye var.

Son bir hafta içindeki gelişmeler hem Rusya ile hem ABD ile işlerin hepten sarpa sardığını gösteriyor.

Bu iki emperyalist güç kapışırken Türkiye, Suriye ve Kürtler dolgu malzemesi, savaş menzili içinde.

Suriye, İran, Irak, Mısır başta olmak üzere tüm bölge ülkelerinden Afrin savaşına derhal son verilmesi istenirken, Avrupa Parlamentosunun gerçekleştirdiği oturumundan sonra hem OHAL, antidemokratik işleyiş hem Afrin savaşı için uyarılarda bulundular, rapor hazırladılar, en yüksek ağızdan, Türkiye Raportörü Kati Piri tarafından endişelerini, kaygılarını dile getirdiler.

Türkiye iktidar eliyle dört bir yandan kuşatılmış bir ülke haline getirildi. Yanlış politikaların sonucu olarak her geçen gün biraz daha sıkışan AKP iktidarı “Dört yanımız düşman” propagandasıyla içerideki kamplaşmayı derinleştirmek istiyor. İslamcılık ve milliyetçilik üzerinden seçim sürecini sürdürmenin derdinde…

Ancak işleri o kadar da kolay olmayacak, MHP ile tahkim edilen”Milliyetçi Cephe” sürse de, CHP’nin, mevcut politikalarıyla kendi varlığını sürdürmesinin zorluğu her geçen gün daha çok anlaşılıyor. CHP’de, Afrin savaşındaki destek konusunu revize etme arayışı başlamış bulunuyor. Umarız ki yapılan yanlıştan dönülür, doğru bir hat tutturulur ve demokratikleşme çabasındaki güçlerle ortak hareket noktaları bulunur.

Bu yönelim olursa Türkiye büyük felaketlerin eşiğinden dönebilir.

Böke ve Cihaner’in sözcülüğündeki muhalefetin gelişip güçlenmesi mümkün ve umarız ki bu aynı zamanda CHP’nin her kritik dönemeçte AKP destekçisi olma durumuna da son verir.

Aslında CHP’nin de tabanı ve çevresi olan demokratik ve barışçı güçler her gün yeni saldırılarla karşı karşıya kalıyor. Barolar, meslek örgütleri, sendikalar hedeftedir. CHP bu gidişata açıklamalardan ibaret bir tepki verme tutumunu aşmalı; demokrasi güçleriyle ortak bir mücadele yolu bulmalıdır. HDP’ye ve Kürtlere karşı saldırılara sessiz kalmak CHP’yi güçlü kılmadı, kılmayacaktır. CHP yönetimi böyle tutum almakta ısrar ederse AKP, onu bu haliyle bile bırakmayacak, her türlü tahrip edecek, dağıtacaktır.

Sabahat Tuncel’in bir yıldır tutuklu olduğu DBP’nin diğer Eş Başkanı Mehmet Aslan da tutuklanıp hapse atıldı ve CHP yönetimi buna hâlâ ses vermedi.

Kongreye giderken, Eş Genel Başkanları, milletvekilleri, yöneticileri hapsedilmiş HDP’nin tükenmeyen direncini görüyorlar. Bundandır ki, HDP kongre öncesinde kapsamlı bir saldırı ile karşı karşıya kaldı. HDP bileşenlerine yönelik saldırılar, bu satırların yazıldığı saatlerde amansızca sürüyordu. Sosyalist, devrimci, demokratik güçler hedefe konmuş bulunuyor. Evleri basılan parti eş başkan ve eş sözcüleri gözaltına alındı.

HDK Eş Sözcüsü Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu gibi bu dürüstlük timsali bir insan hedef halinde.

Tarihi tecrübelerle sabittir ki, iktidar bu politikalarla bir yere varamaz. Yol almak bir yana AKP, battığı bataklıkta çırpınıyor. Ancak sorun demokratik güçlerin bileşik hareketinin yaratılıp yaratılmamasındadır. Çıkış yolu böyle yaratılabilir.
Editör: Haber Merkezi