DİYARBAKIR - Bölgede kadına yönelik suçların bir devlet politikası olarak uygulandığına dikkati çeken avukat Çiğdem Sevimli, nüfusun yarısını bulan asker, polis, bekçilerin demografik yapıyı değiştirdiğini ve bu uygulamanın kadınların şiddete uğrama ihtimalini de arttırdığını söyledi.

Türkiye ve bölgede AKP iktidarının kadın düşmanı politikaları nedeniyle kadın katliamları “cins kırımına” dönüştü. JINNEWS’in kadın katliamlarına ilişkin tuttuğu çeteleye göre 2022 yılının ilk dört ayında 112 kadın katledildi. Sadece Mayıs ayının ilk 18 gününde ise 16 kadın erkekler tarafından katledildi.  

Kadın katliamlarının arttığı bu süreçte Şırnak’ın Silopi ilçesinde Özel Harekât Ocakları Başkanı İbrahim Barkın’ın Sakine Kültür’ü katletmesi, Elazığ Karakoçan’da korucubaşı Nihat Cav’ın Remziye Apaydın’ı katletmesi ve Van’ın Özalp ilçesinde bulunan ve kimliği belirlenemeyen kadının askerler tarafından katledildiği iddiası devletin devreye koyduğu özel savaş politikalarıyla kadın katliamları arasındaki ilişkiyi de bir kez daha gündeme getirdi. 

Diyarbakır Barosu avukatlarından Çiğdem Sevimli, kadın cinayetlerinin arkasındaki nedenleri ve cezasızlık politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 

'KAYIT DIŞI YÜZLERCE KADIN CİNAYETİ VAR'

Kadın cinayetlerine ilişkin açıklanan verilerin yanı sıra yüzlerce “şüpheli ölüm” ile “kayıt dışı kadın cinayetinin” de olduğunu söyleyen Sevimli, “Daha henüz gömülen, yakılan, bedeni toprak altında kalan ve bedenine ulaşamadığımız kadınlar var. Bunun bir tane örneği geçen gün de basına yansıyan Elazığ’da Remziye Apaydın cinayetiydi. 6 ay önce kendisinden haber alınamıyordu, sonrasında öldürüldüğü ve gömüldüğü ortaya çıktı. 6 ay sonra gömüldüğü yerden çıkarıldı” dedi. 

'TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ'

Sevimli, kadın katliamlarındaki artışa ilişkin şunları söyledi: “Kadına yönelik şiddeti ve cinayetleri konuşmadan önce çok geniş perpektiften bakmak gerekiyor. Çünkü iş hayatında ayrımcılığa uğrayan kadından tutun, ev içinde şiddet gören kadına kadar ya da sokakta yürüdüğünde giyimi, eve çıkış giriş saatinde kiminle yürüdüğü tartışılan kadından göçmen kadının durumuna kadar, toplumun her alanında kadınlar daha başlangıçta bir ayrımcılık yaşıyor. Bir eşitsizlik meydana geliyor ve kadın bu eşitsizliğe karşı hak talep ettiğinde de öncelikle susturuluyor, sonrasında ötekileştiriliyor ve en nihayetinde öldürülüyor. Çünkü iş hayatına baktığımız zaman en üst kademeleri ya da ekonominin büyük kısmını elinde bulunduranın erkek olduğunu görüyoruz. Orada çok temel ve belirgin bir eşitsizlik durumu var. Yine ev durumuna baktığımızda da ev içinde en çok ayrımcılığa maruz kalan kadın oluyor. Bunun haricinde yer belirtmeksizin kadın kadın olmasından kaynaklı çok temel ayrımcılıklara maruz kalıyor. Bütün olarak baktığımızda hepsi toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin meydana getirdiği şiddetin sebepleri olarak karşımıza çıkıyor.”

“Bireysel olarak da erilliğin de tek başına failliğe yeterli bir etken olduğunu düşünüyorum” diyen Sevimli, Can Göktuğ tarafından katledilen Başak Cengiz cinayetini anımsattı. Sevimli: “Can Göktuğ ifadesinde ‘bir kadını öldürmek kolaydı ve ben bu sebeple öldürdüm’ dedi. Bu ifade bize eril bir zihniyetin tek başına faillik için yeterli bir etken olduğunu anlatıyor. Aslında kadına yönelik şiddetin sebeplerini biraz öğrenmek istiyorsak; kadın cinayetleri dosyalarında verilen ifadelere bakmak yeterli. Faillerin savunmaları ve ifadeleri bize birçok sebebi gösteriyor. Onların anlattığı şeyler her ne kadar gerçeği yansıtmasa da şiddeti meşrulaştırma çabaları bize kadına yönelik şiddetin bir başka sebebini ortaya koyuyor.”

'DEVLET POLİTİKASI'

Kadına yönelik şiddetin bölgede toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve yansıması olan erilliğin dışında bir devlet politikası olarak uygulandığına dikkati çeken Sevimli, “Şırnak’ta katledilen Sakine Kültür cinayetine baktığımızda kadına yönelik şiddetin başka bir boyutu haline gelen ‘devlet politikasını’ görüyoruz. 2015 yılından sonra neredeyse Kürt illerinin çoğunun demografik yapısı değiştirildi. Artık kentlerde yaşayan halkın yarısı kadar polis, güvenlik görevlisi ve korucu var. Kentlere yönelik bu müdahale kadınların şiddete uğrama ihtimallerini arttırdı. Arttırıyor demiyorum, arttırdı çünkü özellikle son süreçlerde kayıtlara yansıyan kolluk eliyle kadına yönelik birden fazla şiddet vakası var. İpek Er’in Musa Orhan’ın tecavüzüne uğraması, Van’da 15 çocuğun istismar edilmesi failliğin başka bir kolunu gösteriyor. Kolluğun kadına ve çocuğa karşı bu suçları işlemesinin altında devlet gücünün onlara verdiği ‘yetki’ bulunuyor. Bu suçları kendilerinde hak olarak görüyorlar. Kolluğun karıştığı cinsel suçlar davalarındaki ifadelerinden bunu görebiliyoruz. İpek’in dosyasında bunu görmüştük, Musa Orhan orada ‘ben devletim’ demişti.  Sakine Kültür’ün yaşadığı olay ya da Muş’taki çocuğa yönelik tecavüz olayında faillerin ‘bizim AKP’de tanıdıklarımız var’ söylemleri bundan bağımsız değil” ifadelerini kullandı. 

'YARGI GÖREVİNİ YERİNE GETİRMİYOR'

Sevimli, kadın cinayetlerini önleme konusunda adli mercilerin sonuç kısmı olması gerekirken uygulanan cezasızlık politikalarıyla kadın cinayetlerinin sebebi haline geldiğine işaret etti. Sevimli, “Ceza dediğimiz şeyin temel amacı, kişinin caydırma ve ıslah edilmesidir. Ama Türkiye’de infaz alanında her gün yeni düzenlemeler yapılıyor ve bir düzenleme uygulamaya konulmadan hemen yenisi geliyor. Özellikle son yıllarda infaz düzenlemeleri mevcut iktidarla halk arasında bir pazarlık meselesi haline geldi. Bu yasamadaki istikrarsızlık toplumda da farklı türden bir karşılık buluyor. Cezanın fazlalığı ya da azlığı tek başına caydırıcı olmasına yeterli değil ama bu son düzenlemelerle birlikte artık çoğu suçun özellikle de adli suçların cezası kalmadı. Kadına yönelik şiddet dosyalarındaysa komple baştan bir cezasızlık oluştu. Bütün bu olumsuzluklara karşılık yargının artık çok net bir tavır takınması gerekiyor. Ancak gelinen noktada yargının üzerine düşen fonksiyonu çok fazla yerine getirdiği söylenemez” diye konuştu.

'İKTİDAR SAMİMİ DEĞİL'

Yasa düzenlemelerinde sıkıntıların olduğuna değinen Sevimli, “Türkiye’de her defasında yeni yasa düzenlemesi geliyor. Kadına yönelik şiddeti önleyici yasalar geliyor. Ama aynı zaman da kadınlar için en önemli olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen bir iktidar da var. Kadına yönelik şiddete ilişkin mücadele edecek yeni birimler kuruluyor ama uzun süredir alanda mücadele eden STK’ler kapatılıyor.  Burada çok çelişkili bir durum var ve burada iktidarın samimi olmadığını da biliyoruz” dedi. 

'KADINLARIN TALEPLERİ DİNLENİLMELİ'

Kadına yönelik gerçekleşen şiddette iktidar ile muhalefet partilerin rolüne ilişkin de konuşan Sevimli, “İktidar 2018-2023 yıllarını kapsayan ‘Kadının Güçlenmesi Strateji ve Eylem Planı’ hazırladı. Geçen yıl 25 Kasım’da Diyarbakır Valisi emniyetle birkaç kurumla yarım saatlik bir toplantı gerçekleştirmişti. Bu 5 yıllık eylem planından sanki çok acayip bir şeymiş gibi bahsediliyor. Fakat uygulaması yok, muhatabı yok,  toplumda bir etkisi de yok, tamamen bir pazarlık meselesi haline getiriliyor. Diğer yandan siyasi partilerin kadın meselesini gündemlerine almaları kadın hareketinin mücadelesiyle oldu.  Onlar da kadınlar olmadan, herhangi bir değişimin olamayacağını anladılar. Bu eğer gerçek anlamda temellendirilmez ise, kadınların talepleri gerçek anlamda dinlenilmezse, hiçbir sorun çözülmez” şeklinde konuştu. 

MA/Eylem Akdağ

Editör: Haber Merkezi