ŞIRNAK - ÖHD, Cizîr'de sokağa çıkma yasağı sırasında hayatını kaybeden Mehmet Tunç ve Asya Yüksel'in de aralarında olduğu 6 kişiye dair AYM başvurusunun "ihlal yok' iddiasıyla reddedilmesi üzerine AİHM’e başvurdu. 

  

MA'nın haberine göre; Şirnex’in Cizîr (Cizre) ilçesinde 2015 ve 2016 yılları arasında ilan edilen sokağa çıkma yasakları sırasında katledilenlere dair hukuki süreç devam ediyor. Yasaklar sürecinde aralarında çok sayıda çocuğun da bulunduğu 288 kişi yaşamını yitirdi. Bunlardan 177’si mahsur kaldıkları bodrumlarda yakıldı. Katledilenlere dair yapılan başvurulara "takipsizlik" kararı verildi. Anayasa Mahkemesi (AYM) de bir süre bazı başvuruları karara bağladı.   

AYM, "Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmesi”, “Bireysel başvuru haklarının ihlal edilmesi” ve “Kötü muamele yasağı, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edilmesini”ne dair Cizîr Halk Meclisi Eşbaşkanları Mehmet Tunç ve Asya Yüksel ile Yasemin Çıkmaz, Serdar Özbek, Mehmet Benzer ve Bişeng Kolanç için yapılan başvuruyu 7 Temmuz 2022'de reddetti. AYM, esasa dair kararını 4 Kasım’da açıkladı. AYM, yaşam hakkının ihlal edilmediğini, ölümcül güç kullanmanın zorunlu olduğunu ve görevlileri belirlemenin imkansız olduğunu iddia etti.  

AİHM’E BAŞVURU

Birçok kişinin başvuru sürecini yürüten Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), iç hukuk yollarının tüketilmesinin ardından 6 kişi için 3 Şubat’ta “Yaşam hakkının ihlal edilmesi” ve “Etkili bir soruşturma yapılmadığı” gerekçeleriyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu.  

Katledilen Bişeng Kolanç’ın ÖHD'li avukatı Newroz Uysal, yaşanan süreci ajansımıza değerlendi.

AYM’YE BAŞVURUSU

Uysal, AYM’nin 4 Kasım 2022 tarihli esasa ilişkin kararının, aslında sokağa çıkma yasakları sırasında Cizre özelinde olsa bile genel olarak devletin hukuki yaklaşımını ortaya çıkaran bir karar olduğunu belirterek, “Aynı yaklaşım her ne kadar daha önce AYM’nin sokağa çıkma yasaklarının hukukiliğine ilişkin hem yasak devam ediyorken hem verdiği bu kararı en esaslı karar olarak ele alabiliriz. Bu karar aynı zamanda ikinci bodrumda hayatını kaybedenler için verilen bir karardır. Bu dosyada haklarında karar verilen 6 kişi var. Bunlar; Mehmet Tunç, Asya Yüksel, Yasemin Çıkmaz, Serdar Özbek, Mehmet Benzer ve Bişeng Kolanç’tır. AYM’nin önünde bu altı dosya ayrı ayrı dururken, aynı adreste hayatlarını kaybetmelerinden kaynaklı olarak birleştirildi. Bu birleşme kararından sonra AYM iki türlü bir değerlendirme yaptı. Cizîr’in diğer sokağa çıkma yasağının ilan edilen yerlerden farkı kamuoyunun da ‘bodrum’ diye tabir ettiği üç farklı adreste toplu katliamların gerçekleştirilmesidir. Sokağa çıkma yasağı süreci devam ederken, 20 Ocak’tan sonra peyder pey avukat arkadaşlarımız hem AYM’ye hem de AİHM’e ‘tedbir’ talepli başvurularda bulunmuştu. Bu taleplerin birçoğu reddedildi. Kabul edilen tedbir dosyalarında da hayatını kaybetmelerle sonuçlandı. Sadece Helin Ö. isimli bir genç sağ kurtulabildi” dedi.

'AYM KARARLARI HUKUKLA BAĞDAŞMIYOR'

Süreç devam ederken tüm tedbir dosyalarının AYM’nin önünde beklediğini ifade eden Uysal, “AYM işin vahametini ve ciddiyetini dikkate alarak dosyaları sürdürdüğünü ifade etmişti. Bu kişilerle ilgili ÖHD olarak takip ettiğimiz 120’ye yakın dosya vardı. Tamamlanan süreçlerden sonra bir kez daha AYM’ye gittik. Bu da Özgürlük için Hukukçular Derneği’nin esasa ilişkin bir başvurusuydu. Çünkü savcılıklar takipsizlik kararı vermişti ve takipsizlik kararlarına karşı itirazlarımız da reddedilmişti. Hem yaşam hakkı ihlali hem de soruşturmanın etkili yürütülmemesi veya devletin bu yaşananları aydınlatmak istememesi nedeniyle bu dosyaları tekrardan AYM’ye götürmüştük. Bunlar uzun bir süredir orada bekliyordu. İlk kararımızı 2017’nin sonuna doğru AYM’ye götürmüştük. İlk karar Bişeng Kolanç dosyası olmasından kaynaklı dosyalarda bir birleşme gerçekleşmiş oldu. AYM’nin kararı hem dosyayı takip eden biz avukatlar için hem de bu alanda çalışan hukukçular için bir hayal kırıklığıydı. Aynı zamanda hukuki olmayan, insan haklarıyla bağdaşmayan, politik yönü ağır basan, tamamen devletin iddialarını esas alan, sokağa çıkma yasaklarını ters yüz eden ve tamamen devleti aklamaya çalışan bir karardı” diye belirtti.

'RESMİ KURUM AÇIKLAMALARI BAZ ALINDI'  

AYM’nin 4 Kasım 2022’de verdiği kararın 206 sayfalık bir karar olduğunu anımsatan Uysal, “AYM’nin tavrı en başından beri usulü gerekçelere fazla takılan ve usulü gerekçeleri esasın önüne koyan bir tavırdı. Birçok noktada zorlayan bir tarzı da oldu. AYM karar verirken esas aldığı temel nokta; hayatını kaybeden kişilerin Cizîr’deki yasağın ortaya çıkmasına sebep veren kişiler olarak değerlendirmesiydi. Bunu da Asya Yüksel ve Mehmet Tunç üzerinden değerlendirdi. AYM, ‘teslim’ olmayıp direnmeleri nedeniyle orada bulunan herkesi örgüt militanı olarak değerlendirmesine ve bunların katledilmesine ilişkin hiçbir ayrıntıya girmeden, yani bodrumlarda yaşanan olaylara soyut bir çerçeve çizerek, ‘devlet bir planlama yaptı, bir askeri operasyon yürüttü ve bunu yaparken de her türlü tedbiri almış’ gibi bir tablo çizdi. Ve tabloyu çizerken de valilik, kaymakamlık, emniyet müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığının genelgelerini ve açıklamalarını esas aldı. Böylesi bir tabloda hayatını kaybeden kişilerin çatışmalardan ötürü ‘devletin haklı ve meşru müdafaa’ kapsamında onları öldürdüğüne kanaat getirerek herhangi bir ihlal kararı vermedi” diye konuştu.

CEVAP BEKLEYEN SORULAR

Soruşturma sürecinin başından beri sordukları tüm soruların cevapsız bırakıldığına değinen Uysal, “Katledilen kişilerin adresleri bilinmesine rağmen neden ağır silahlarla bombalandı? Miran Sokak ,7 numaralı adreste tamamen moloz haline gelen bina nasıl o hale geldi? Dosyaların tamamında bir çatışma iddiası varsa bile devletin bağlı olduğu uluslararası sözleşmeler ve insancıl hukuk dediğimiz bir hukuk var. Orantılı güç kullanma sorumluluğu var. Ama Cizre’nin etrafında konuşlanan tanklarla Cizre günlerce dövüldü. Bomba atar ve lav silahları kullanıldığı iddia edildi. Cenazelerin çoğu yanmıştı ve bunlar nasıl yandı? Çıkan yangına müdahale edilmediğini de biliyoruz” şeklinde konuştu.

AİHM SÜRECİ 

Uysal, AYM’nin ret kararı vermesinden sonra “yaşam hakkının ihlal edilmesi ve etkili bir soruşturma (gerçeklerin aydınlatılmaması, delillerin toplanmaması) yapılmaması” gerekçeleriyle AİHM’e başvuruda bulunduklarını söyledi. Uysal, “AYM’nin verdiği karara karşı 4 aylık bir süremiz vardı. Bugün (3 Şubat) itibariyle 6 dosyamızı da AİHM’e gönderdik. Bizler AYM’nin verdiği kararın aksi yönünde bir kararın AİHM’den gelmesini bekliyoruz. Tedbir başvurularında AİHM, tedbir kararlarını reddetmeyerek incelemeye aldı ve Kasım 2018’de bir duruşma bile açtı. Bizler de katılmıştık ve bu aynı zamanda insanlar için bir umut olmuştu. AİHM burada yaşanan vahşeti gördü ve ciddiye aldı. Devlet yargılanacak, Türkiye yapmış olduğu insan hakları ihlallerine bağlantılı olarak yargılanacak gibi bir umut doğmuştu” ifadelerini kullandı.  

Aradan 3 yıla yakın bir sürenin geçtiğini hatırlatan Uysal, “Tekrar AİHM’e gidiyoruz. Tekrar yeni bir süreci baştan başlatmış oluyoruz. Bu uzun süren ya da umudu kıran mahkemelerin gerçek anlamda hukuki kararları daraltan insan hakları yaklaşımı burada yaşatılan vahşetin açıklamaya yetmiyor. Ne AYM’nin verdiği karar gerçek anlamda yaşan gerçeklikle özdeşleşebilir ne de buna paralel bir karar olabilir.  AİHM’in nasıl bir karar vereceğini bilmiyoruz. Ancak bu sürecin tamamında yaşanan vahşetin hukuki anlamda hesabının sorulabilmesi için bu sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz” dedi.

Editör: Haber Merkezi