ANKARA - Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın hasta tutukluların fotoğraflarıyla karşılandığı Plan ve Bütçe Komisyonu’nda konuşan HDP Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki, “Hasta tutukluların öldükten sonra mı cezaevinden çıkmalarına izin vereceksiniz?” diye sordu. 

Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, Adalet Bakanlığı bütçesi görüşülüyor. Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ı, hasta tutukluların fotoğrafları ve “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın” yazılı dövizlerle karşıladı. 

Komisyonda söz alan HDP Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki, Türkiye’nin en çok tartışılan bütçesinin Adalet Bakanlığı olduğunu belirterek, “Adalet ve Kalkınma Partisi yargı kararlarına saygılı davranmak yerine bu kararları ortadan kaldırmak için her yolu deniyordu. Adalet ve Kalkınma Partisi yargıyla çatışarak bu sorunu çözemeyeceğini anlayınca yeni bir strateji geliştirdi, gerçek anlamda yargı bağımsızlığının temelini atmak yerine -ki böyle bir fırsatı, böyle bir olanağı, böyle bir gücü vardı- yargı kurumlarını kontrol etme yolunu seçti” dedi. 

İKTİDARA BAĞIMLI YARGI 

AKP’nin iktidara bağlı yargı yarattığını ifade eden Tiryaki, “İktidara o kadar bağımlı bir yargı yaratıldı ki iktidara yakın olan hiç kimse yargılanamaz, soruşturulamaz, dokunulamaz olarak görüldü” ifadesini kullandı. 

ŞENYAŞAR AİLESİNİ ÖRNEK VERDİ 

Tiryaki, Şenyaşar ailesini hatırlatarak, AKP Milletvekili İbrahim Halil Yıldız ile soruşturma açılmamasını örnek vererek, “Aile fertlerine bir saldırı gerçekleşti, Şenyaşar ailesinin 3 ferdi katledildi. Saldırıdan 4 yıl 4 ay sonra bir iddianame hazırlandı ve o iddianamenin içerisinde de o gün orada olan milletvekili hakkında herhangi bir soruşturma işlemi yok. Gariptir, valinin, kamu otoritesinin, kamu yöneticilerinin tamamının olduğu bir yerde hiçbir kamera kaydı bulunamadı. Neden? Çünkü olayın taraflarından birisi AKP milletvekiliydi” şeklinde konuştu. 

CEZAEVLERİNDE YAŞANAN HAK İHLALLERİ 

Ülkenin en önemli sorunlarından birinin cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri olduğunu vurgulayan Tiryaki, “En önemli sorunların başında cezaevlerindeki hak ihlalleri geliyor. Sadece sağlık hakkı ve yaşama hakkı ihlaline uğramıyorlar; darp, tehdit, işkence, tek kişilik hücrede tecrit, çıplak arama, yemeklerin kötü, porsiyonların küçük olması, disiplin cezalarının keyfî biçimde uygulanması, kitap ve yayınların verilmemesi, toplatılması, keyfî ve sık yaşanan koğuş baskınları, keyfî olarak yazılara el konulması, sohbet hakkı, spor ve kültürel faaliyetlerin kısıtlanması, kaloriferlerin yanmaması, anneleriyle birlikte cezaevinde kalan çocukların ihtiyaçlarının gözetilmemesi, kantin fiyatlarının fahiş olması gibi onlarca sorun var cezaevinde. Her ay basında cezaevlerindeki -bakın, hak ihlalleri değil- 60’ı aşkın insanlık dışı uygulamalara ilişkin haber geçiyor. F ve S tipi cezaevleri var” diye belirtti.

TECRİT İÇİNDE TECRİT 

Cezaevlerinde tecrit içinde tecrit yaşandığını dile getiren Tiryaki, “3 kişilik koğuşlardan, tek kişilik koğuşlardan oluşan cezaevleri bunlar. Tecridi biz bir insanlık suçu olarak görüyoruz. Hem ruhsal hem de bedensel acı verdiren bir işkence uygulamasıdır bu. Tek kişilik yerde yüksek güvenlikli ve S tipi cezaevlerinde tek tutulan mahpuslar günün bir saatinde başka bir yere havalandırmaya götürülüp sonra da geri getiriliyor. Koğuşun kendine ait bir havalandırması yok. Çamaşırlarını aynı odada, kaldıkları yerde asıyorlar. Bir kişinin 24 saat içinde tek başına tutulması bir işkencedir. Türkiye, uluslararası sözleşmelere aykırı davranmaktadır. Dolayısıyla Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, Adalet Bakanlığı bu uygulamadan derhal vazgeçmelidir. İdari ve Gözlem Kurulu kararları var. Bu kararlar o kadar haksız ve hukuksuz ki yani neredeyse aldıkları cezanın tamamının cezaevinde çektirilmesine yönelik uygulamalardan söz ediyoruz” diye konuştu. 

TUTUKLULARIN KATLEDİLMESİ

Tutukluların cezaevlerinde katledilmesine değinen Tiryaki, şunları söyledi: “Cezaevlerinde yaşamını yitiren çok sayıda mahpus var ve her gün, her hafta mahpuslar yaşamını yitiriyor. Sayısı iki yılda 144... Sadece bu yıl 63 tutuklu ve hükümlü yaşamını yitirdi. 2021 yılında 52 kişi yaşamını yitirmişti. Ayrıca, tahliye olduktan çok kısa bir süre sonra yaşamını yitirenler de var. Tedavi olmaları imkânsız olan bir adaya geldikten sonra tahliye edildikleri için yaşamını yitiriyorlar. Cezaevlerinde intihar olayları tekrar gündeme geldi; şüpheli ölümler olarak görüyoruz, yaşam hakkı ihlallerini gündeme getiren bir diğer olgu da bu. Yaşamını intihar etmek suretiyle sonlandırdığı iddia edilen mahpusların cezaevinin hukuk dışı uygulamaları yüzünden intihara sürüklendiğine inanıyoruz. Ayrıca, cezaevlerinde şüpheli şekilde yaşamını yitiren ya da intihar ettiği iddia edilen mahpusların çoğu hukuka aykırı şekilde tek başına hücrelerde tutulan mahpuslardan oluşuyor.”

HASTA TUTUKLULAR 

Cezaevlerinde 504’ü ağır olmak üzere bin 605 hasta tutsak tutuklunun olduğunu hatırlatan Tiryaki, “Serdal Yıldırım, belden aşağısı felçli, yüzde 98 engelli olarak tekerlekli sandalyeye bağlı olarak yaşıyor, tahliye edilmiyor; Engin Aktaş, 2 eli yok, KOAH hastası, tahliye edilmiyor; Mehmet Emin Özkan, bugüne kadar 5 kez kalp krizi geçirdi, ‘Cezaevinde kalamaz’ raporu olmasına rağmen serbest bırakılmıyor. Resimlerini gördüğünüz bütün mahpuslar yaşam savaşı veriyorlar. Sayın Bakan, bu kişilerin öldükten sonra mı cezaevinden çıkmalarına izin vereceksiniz?” diye sordu. 

ÜLKENİN EN CİDDİ SORUNU: TECRİT 

Türkiye’nin en ciddi sorununun tecrit olduğunu söyleyen Tiryaki, şöyle devam etti: “‘Tecrit’ dediğimiz şey yani sadece bir kişilik, üç kişilik koğuşlarda tutulmasından, yalıtılmasından söz etmiyoruz; yasal, anayasal ve yönetmelikle güvence altına alınmış haklarını kullanmamalarından söz ediyoruz. Bakın, 5275 sayılı yasanın 59’uncu maddesi avukat ve noterle görüşme hakkını düzenliyor, 83 maddesi hükümlüyü ziyareti düzenliyor, aile yakınlarının hükümlüyü ziyaretini düzenliyor. Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik var, bu yönetmeliğin 7, 8, 9, 10, 11, 12’nci maddeleri kapalı görüşü; 13, 14, 15, 16, 17, 18’inci maddeleri açık görüşü; 19’uncu maddesi tutukluların müdafi, uzlaştırmacı ve arabulucuyla görüşmesini; 20’nci maddesi hükümlünün avukat, uzlaştırmacı ve arabulucuya görüşmesini düzenliyor. Yasa hükmü de yönetmelik hükmü de çok açık ‘Hükümlü ile avukatı, meslek kimliğinin ibrazı üzerine, -herhangi bir izne tabi değil- tatil günleri dışında ve çalışma saatleri içinde, bu iş için ayrılan görüşme yerlerinde, konuşulanların duyulmayacağı, ancak; güvenlik nedeniyle görülebileceği bir biçimde, açık görüş usulüne uygun olarak görüştürülür.’ Peki, gerçekten yasanın ve yönetmeliğin bu hükümleri uygulanıyor mu? Sayın Bakan, İmralı Cezaevi’nde bunun uygulanmadığı çok açık. Avukatlar ve aileler her hafta Bursa savcılığına başvurarak izin istiyorlar. Bakın, böyle bir izin yükümlülükleri yok, hafta içi mesai saatleri içerisinde sadece cezaevine gidip görüşebilmeleri gerekirken savcılık iznine bağladınız ve savcı da ya cevap vermiyor ya da aradan yıllar geçtikten sonra görüşmelerini bir biçimde yasakladığını söylüyor. 

11 YILDA 5 GÖRÜŞME

11 yılda, bakın 11 yılda yalnızca 5 görüşme yapabilmiş Sayın Öcalan, en son avukat görüşü üzerinden de üç yıl geçmiş durumda. İmralı'ya Mart 2015 döneminde nakledilen Sayın Konar, Sayın Yıldırım ve Sayın Aktaş ise bugüne kadar hiçbir şekilde yani yedi yıldır hiçbir şekilde avukatlarıyla görüşememişler. 8 yılda yalnız beş aile görüşü; İmralı'da bulundukları süre boyunca Konar ile Aktaş yalnızca 3 aile görüşü, Yıldırım ise yalnızca 2 kez aile görüşü yapabilmiş. 23 yılı aşkın İmralı tarihinde yalnızca 2 kez telefon görüşmesine olanak tanıdınız; bunlardan bir tanesi Kovid dönemiydi, bir diğerini de Sayın Öcalan'ın yaşamını yitirdiğini dair haberler üzerine verdiğiniz. Bu mutlak şekilde tecrittir; 5275 sayılı Yasa’nın, Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik’in, uluslararası sözleşmelerin yok sayılması anlamına gelmektedir. CPT raporlarına da konu olmuş bu konuda Adalet Bakanlığının bir an önce adım atmasını bekliyoruz.”

( Kaynak: MA )

Editör: Haber Merkezi