DİYARBAKIR - PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın sorunların çözümünde asıl muhatap olduğunu vurgulayan DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, CHP’ye, "Öcalan ile görüşün. Bunu araçsallaştırmayın. Siyaset malzemesi yapmayın" çağrısı yaptı. 

AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, 2013-2015 yılları arasında "çözüm" adı altında yürütülen süreci bitirmesi ve Kürtlere karşı “Çöktürme Planı”nı devreye koymasının ardından ülke yönetilemez hale geldi. Siyasi ve ekonomik kriz her geçen gün daha da derinleşirken, çözümsüzlüğün başlıca nedenleri olan savaş politikaları ve PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecritten vazgeçilmedi. Kürtler ve dostları, tüm bu politikalara karşı yıllardır sokaklarda ve direniyor; Çözüm adresi olarak İmralı'yı gösteriyor. En son yapılan Büyük Gemlik Yürüyüşü'nde de Öcalan'ın sorunların çözüm noktasında temel aktör olduğu mesajı verildi. 

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Berdan Öztürk, İmralı'da kesintisiz bir şekilde sürdürülen tecrit ve bağlı olarak yaşanan gelişmelere dair sorularımızı yanıtladı. 

İmralı’daki uygulamaların ülkenin diğer alanlarına da sirayet ettiğini görüyoruz. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan üzerinde 1999 yılından bu yana ağır bir tecrit uygulanıyor. Bu tecridi bir şahıs üzerindeki tecrit olarak görmemek, Türkiye demokrasine ve halkın özgürlüğüne uygulanan bir tecrit olarak değerlendirmek lazım. 5 Nisan 2015'ten bu yana tecridin ağırlaştırılması ile birlikte bu iktidar eski kodlarına geri dönüş yaptı. İmralı’da devreye konulan rejim, bugün Türkiye’nin tamamına uygulanıyor ve sadece Kürtlere değil, Türkiye’de yaşayan her bir ferde bu rejim dayatılıyor. Tecridi ağırlaştırarak ‘Biz Kürt halkına seni unutturacağız’ noktasında bir plan hazırlandı. Ama gerek 8 Mart, gerek 21 Mart gerekse Gemlik Yürüyüşü'nde atılan sloganlara baktığımızda, 7 yılda amaçladıklarını gerçekleştiremediklerini bir kez daha gördük. 

Devlet, "düşman hukuku" olarak da nitelendirilen tecritte neden ısrar ediyor?

Hem Türkiye’nin hem de emperyal dediğimiz güçlerin komployu hazırlamasındaki asıl amaç Öcalan’ın fikirleridir. Sayın Öcalan’ı Türkiye'ye teslim edenlerin - Amerikasından İsrailine, Almanyasından İngiltere’sine kadar - korkusu bu fikirlerin yayılmasıdır. Bu fikirleri kendi sistemlerine, kendi geleceklerine tehdit olarak görüyorlar. Bu açık ve nettir. Onun için bu şekilde bir yöntem buldular. Sayın Öcalan’ı Türkiye’ye teslim ettiler ve 1999’dan beri ağır tecrit altında tutuyorlar. 

Türkiye ve emperyal güçler, Öcalan'ın fikirlerinin yayılmasını geleceklerine tehdit olarak görüyorlar. O yüzden 1999'dan bu yana tecrit altında tutuluyor. Tecrit, Kürt'ün varlığına ve geleceğine düşmanlıktır.

Fakat Türkiye açısından bir başka boyut daha var; Türkiye, 100 yıl önce İttihat ve Terakki zihniyetini esas alan devlet kuruluşudur. Bu zihniyet üzerine yeni bir devlet inşa ettiler. Tabi ki bu devlette Kürt'ün Kürt olarak yeri yok. Bir noktada amaçlarına ulaşmaya çok yaklaştıklarını da görüyoruz. Tabi bunu değiştiren, ölüm gidişatını durduran, Kürtleri tekrar fikirleriyle, mücadelesiyle yaşatan Sayın Abdullah Öcalan oldu. Devletin Öcalan’a kini de buradan kaynaklanıyor. Yani 'bitirme noktasına getirdiğimiz Kürdü canlandırdığın için seni cezalandırıyoruz’ anlayışı var. Tecrit, Kürtlere düşmanlıktır. Kürt’ün varlığına, geleceğine yönelik bir düşmanlıktır. O yüzden bu tecrit bir kişiye değil Sayın Öcalan şahsında bir halka uygulanmaya başlandı. 

Uluslararası komploda parmağı olan ülkelerde yaşayanların da Öcalan’ın sahiplendiğini görüyoruz. Ortadoğu ve Avrupa’da Öcalan’a dönük sahiplenmenin gittikçe arttığını görüyoruz. Bu duruma nasıl gelindi?

Evet. Biz şu anda Kürt Halk Önderi diyoruz. Ama farklı dillerden, etnik yapılardan, inanç kesimlerinden olan insanlar 'Bijî Serok Apo' diyor. ‘Bu anlayışı adada tutacağız’ amacıyla gerçekleştirilen uluslararası komplo ve neticesindeki ağırlaştırılmış tecrit de bu duruma engel olamadı. Fiziken evet, ama o düşünceler bir yol bulup insanlarla buluşabildi. Halklarla buluşabildi. Hakikati siz saklayamazsınız, üzerini örtemezsiniz. Hakikat bir yolunu bulur, insanlarla buluşur. Bugün İngiltere’de, Fransa’da, Mısır’da ve Libya’da insanlar, 'Sayın Öcalan'ın felsefesi bizler için kurtuluştur. Bizler için yol ve çaredir. Bu çareye dört elle sarılmamız gerekiyor' diyor. Sayın Öcalan sadece Kürt Halk Önderi olmaktan çıkmış durumda. Tüm ezilen halklar tarafından bir önder, bir filozof olarak görülmekte. Bu anlayışı hem Sayın Öcalan’ın duruşu ve direnişi hem de Kürt halkının direnişi ve duruşu sağladı. Siz fiziken tecrit altında tutuyorsunuz Sayın Öcalan'ı. Ama Öcalan fikirleri, ideolojisi, felsefesi her gün büyüyerek, tüm ezilen halklar arasında şuanda yayılıyor. Bunun önüne geçemediler, bu da yenildiklerini gösteriyor.

Öcalan üzerindeki tecride karşı ülke içinde de büyük tepki var. En son kamuoyunun gündemine oturan Gemlik Yürüyüşü gerçekleşti. Bu yürüyüşte nasıl bir mesaj ortaya çıktı?  

Gemlik Yürüyüşü'nde çözümün adresinin Sayın Öcalan olduğu vurgulandı. Öcalan’a uygulanan tecridin topluma yayıldığı ve Öcalan'ın fiziki özgürlüğünün sağlanması mesajlar verildi.

Kürt halkı her bulduğu fırsatta Sayın Öcalan'a uygulanan tecridi kabul etmediğini, bu saatten sonra fiziki özgürlüğünün gerçekleştirilmesi gerektiğini ve bunun için bedel ödemeye hazır olduğunu dile getirdi. Son örneği de Gemlik Yürüyüşü oldu. 'Her yer İmralı her yer Direniş' sloganı vardı. Bu önemli bir mesajdı. Yine çözümün Öcalan olduğu, çözümün Öcalan fikriyatı olduğu mesajı verildi. Çözüm adresinin İmralı, Sayın Öcalan olduğu vurgulanmış oldu. Bu kadar saldırıdan sonra net bir şekilde ifade edildi. Öcalan’a uygulanan tecridin topluma yayıldığı ve Öcalan'ın fiziki özgürlüğünün sağlanması mesajlar verildi. Ancak buna izin vermeyerek, tahammülsüzlüklerini bir kez daha gösterdiler. 

Öcalan'ın fiziki özgürlüğünü dile getiren ve bu noktada mücadele veren Kürt siyasetçiler hedefte. En son Demokrat Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz hedef alındı. Yaşanlar tesadüf mü yoksa? 

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun, suç örgütü lideri olan bir şahsiyetin talimatlarıyla bütün katılımcılara saldırı düzenlendi. Eylemciler darp edildi. DBP Eş Genel Başkanımız Saliha Aydeniz'e ciddi bir saldırı söz konusu oldu. Meşru savunma hukuken de vicdanen de haktır. Eğer karşıdaki polis üniformasıyla hiçbir kural kayde tanımıyor, üniformasına güveniyor ve küfür ediyorsa, o üniforma onu korumaz. Artık o polis değildir. O çeteci anlayışın bir üyesidir. Buna karşı herkesin kendini savunma hakkı vardır. Ama gelişen tepkilere de baktığımız zaman dokunulmazlığın kaldırılması bir sorundur. Aydeniz'e saldıracak, kendisini savunma mecburiyetinde bırakacak, ama siz kalkıp ‘polisimize dokunmayın’ diyeceksiniz. Bu sistemin anlayışıdır. Bu Soylu gibi bir çete liderinin anlayışıdır. Kürt düşmanlığının, Kürt sorununda çözümsüzlüğün anlayışıdır. Bununla bugüne kadar bir yere gelinmedi ve bundan sonra da bir yere gidilmez. 

Gemlik Yürüyüşü sonrası hükümet yanlısı bazı çevreler Öcalan'a dair kimi yazılar kaleme aldılar. Bu durumunu nasıl yorumluyorsunuz?  

 Öcalan'ı araçsallaştırmaya çalışıyorlar. Bu hadsizliktir. Milyonlarca insanın "önderimizdir" dediği bir insana bu kadar ağrı tecrit uygulamayamazsınız. Yapmaları gereken şey hukuki hakları sağlamaktır. 

Bu tür yaklaşımları doğru bulmuyoruz. Sayın Öcalan’ı bu şekilde araçsallaştırmaya çalışıyorlar. Bunu hadsizlik olarak görüyoruz. Bazı beklentiler oluşturabilmek noktasında hemen bu tür şeyler ortaya atılıyor. Sayın Öcalan'ın kendisi de defalarca bunu dile getirmiştir; ‘Ben katkı sunmaya hazırım, fakat araçsallaştırmayı asla yapmam ve kabul etmem’ diye. Defalarca ifade etmiştir. Bu tür beyanları hem ciddiyetsizlik hem de hadsizlik olarak görüyoruz. Milyonlarca insanın ‘önderimizdir’ ve ‘liderimizdir’ dediği bir insana bu kadar ağır tecrit uygulayamazsınız.  Bir de Gemlik’te tepkileri gördükten sonra tabi ki etkisi oldu. Birbiriyle bağlantılıdır. Kürdistan'ın tamamında yapılan açıklamalar, duruş etkili oldu. Ama zaten yapmaları gereken şey hukuki hakları sağlamaktır. Gereken şey bu.   

Söz konusu çevrelerin ortaya attığı görüşmelerin gerçekleşmesi yeterli olur mu? 

Elbette bunun bir adım önüne geçilmesini savunuyoruz. Bir adım ötesi nedir? Sadece avukatlar, aile veya telefonla görüşülme yapılsın demiyoruz. Rol ve misyonunu oynayabilmesi için Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlük koşullarının oluşturulması gerekiyor. Kürt halkının verdiği mesaj budur. Newroz alanları, 8 Mart alanları bu mesajları verdi. Açık ve net bir şekilde yoruma yer vermeyecek şekilde bu mesajları verdi. Dolayısıyla böyle şeyleri ortaya atarak, beklenti yaratarak, ‘biz buradan fayda sağlayalım’ diye bir şey olmaz. Bu mümkün değildir. Bu tür açıklamalar hadsizliktir. Bu kadar önemli bir şahsiyete karşı, Kürt meselesindeki çözümün en temel aktörüne karşı böyle ciddiyetsiz bir yaklaşım, aslında Kürt meselesine yaklaşımdır. Türkiye’deki sol, sosyalist, muhalif kesimine yani Türkiye’nin tamamına yapılan bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım tarzını kabul etmiyoruz ve derhal avukatları ve ailesiyle görüşmelidir. Yasalar tüm tutsaklara bu hakkı veriyor. Uyduruk sebeplerle verilen disiplin cezaları artık kabul edilecek şeyler değildir. Gelişen eylemsellikler, gelişen mücadele de bunun bir ifadesidir. 

Sadece avukatlar, aile veya telefonla görüşülme yapılsın demiyoruz. Rol ve misyonunu oynayabilmesi için Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlük koşullarının oluşturulması gerekiyor. Kürt halkının verdiği mesaj budur.

Türkiye halkları artık şunu sormalıdır; 'Neden Kürt'ü bitiriyoruz. Kürtler her söylemlerinde onurlu bir barış diyorlar, birlikte yaşam diyorlar. Bu şekliyle, bu anlayışla ülkeyi siz bölüyorsunuz. Bölücülük arayacaksak sizin anlayışınızda.' Türkiye halkları tercih yapma noktasına gelmiş durumda. Bu tercihi sizler yapacaksınız. Biz kendi anlayışımızı ispatlama gereği duymuyoruz artık. Türkiye hakları için tam zamanıdır. Bunu ortaya koymaları gerekecek. 'Bu iktidarın savaş bütçesiyle Türkiye halklarına maliyeti ne oldu?' Diye sormak lazım. Bugün ekonomi bu durumda ise başka sebep aramasınlar. Başka bir yerde ‘şunlar, bunlar sebep oldu’ demesinler. Bugün her dört parçada yaşayan Kürtlere karşı yürütülen düşmanlık, savaş ve güvenlikçi politikaların Türkiye’deki ekonomiyi getirdiği durum ortadadır. 

Erdoğan'ın Meclis'e ek bütçe sunması da mı bununla alakalı?  

Bu anlayış savaşta ısrarcı olursa Türkiye iflas edecek. Bakın Sri Lanka örneği önümüzde duruyor. Onlar da ‘Tamil halkını yok edeceğiz’ dediler. Yüzbinlerce halkı katleden anlayış, bugün ülkenin iflasını ilan etti. Sorun ortadan kalktı mı? Tamillerin talebi sona mı erdi? Hayır. Tamillerin mücadelesini sekteye uğratmış olabilirsiniz ama o özgürlük, eşitlik talepleri hala yerinde duruyor. O yüzden diyorum, burada da ülkenin iflasını verecekler. Bu kimsenin işine yaramaz. İflas eden AKP-MHP olmayacak, Türkiye'de yaşayan her bir birey iflas etmiş olacak. Bu şekilde değerlendirmek gerekiyor. 

17 Nisan’dan bu yana KDP işbirliğiyle Federe Kürdistan Bölgesi'ne dönük saldırılar tüm bu gelişmeleri ve ülke iç siyasetini nasıl etkiliyor? 

Savaşta ısrarı bir bütünen değerlendirmek gerekiyor. Kürt düşmanlığı üzerinden başlatmış oldukları savaşı siyasal açıdan değerlendirdiğimizde, bitişlerini gösteriyor. Sadece seçmenlerine baktığımız zaman bile anketlerde sürekli oy kaybına uğruyorlar. Bu nedir? Bu yürütülen savaşın, Kürt karşıtlığı politikalarının çözümsüzlüğü derinleştirdiğidir. Bu noktada halkın onlardan umudunu yitirdiğini görmek lazım. Bunlar saldırılarla bağlantılıdır. Bunlara baktığımız zaman, 100 yıl önceki tekçi, ırkçı, farklılıkları yok sayan anlayışın zirve noktasını AKP-MHP iktidarı döneminde yaşandı. Bunu Kürtlere düşmanlık politikaları ve büyük suçlar işleyerek yaptılar. Bir kahramanlık hikayesi yaratmak istiyorlar.

 Kahramanlık hikayesi yaratmak istiyorlar. Ancak bu hikayeyi elde edemediler. Türkiye iflas edecek. Buna dur dememiz lazım. Samimi ve cesaretli adımlar atılması gerekiyor. 

Güney Kürdistan boyutuyla baktığımız zaman ciddi anlamda bir işgal girişimi söz konusu. KDP'lilerin tamamını değil, yönetimde olanların da desteğiyle Güney Kürdistan'ın kazanımlarına yönelik, topraklarına yönelik işgal girişimi başlatıldı. Bugüne kadar istedikleri sonucu elde edemediler. Kahramanlık hikâyesi arıyorlardı. Kürt halkının duruşu hem KDP'yi yalnızlaştırdı hem de istedikleri kahramanlık hikâyesini elde edemediler. Bu saatten sonra da elde etmeleri mümkün görünmüyor. İç siyasette de farklı farklı yönelim gerçekleştirecek. Neye yönelim olacak; yine HDP ve Kürtlere. Diğer kurumlarımıza yönelik saldırıları artıracaklar. Dediğim gibi 7 yıldır bunu yapıyorlar. Bir sonuç alamadılar, alamayacaklar. Türkiye bu nedenle iflas edecek. Buna dur dememiz lazım. Bunun için de en temel mesele Kürt meselesidir. Samimi ve cesaretli adımların atılması gerekiyor. 

AKP-MHP ittifakının yanı sıra diğer muhalefet partilerinin de soruna benzer noktada yaklaştıklarını görüyoruz. Bu politikalarla sonuç alabilirler mi?  

Bu, ‘AKP-MHP iktidarda olmasın, biz iktidara gelelim. Var olan sistemimizden biz memnunuz. Kürtlere de bir iki şey söyleriz. Bu şekilde gönüllerini azıcık alırız’ anlayışıdır. İktidarı ele geçirme anlayışıdır. Bizler açısından farklı bir şey yok. Kürtlere farklı sunulan bir şey yok. Demokrasi mücadelesi verenlere yönelik bir mesaj söz konusu değil. Bir şey vaat etmeyi bırakın. Kürt meselesi için sadece vaat değil, somut, samimi ve cesur adımların atılması gerekir. Söylemler, ‘Tayip Erdoğan gitsin de onun yerine biz gelelim’ anlayışı. Sanki Kürtlerin tüm mücadelesi Erdoğan'ın gitmesi içindir! Tek derdimiz Erdoğan'ın gitmesi değil, böyle bir durum söz konusu değil. Böyle bir ucuz yaklaşım söz konusu olamaz. Cesur cesur söyleyeceksiniz; Tecrit konusunda örnek veriyorum. Muhalefet Sayın Öcalan ile görüşmeyi kullanmaya çalışıyor. Kürtler, gizliden kimse ile anlaşmadı. Daha önce de anlaşmadı. Bütün görüşmeler muhalefetinde bilgisi dâhilindeydi. Takip edebiliyorlardı. Kamuoyunda bunlar paylaşılıyordu. Yok, ‘Kürtler anlaştı. AKP ya da Erdoğan tekrar Cumhurbaşkanı olacak, AKP iktidar olacak’ düşünceleri küçük düşüncelerdir. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. 

 Bir şey vaat etmeyi bırakın. Kürt meselesi için sadece vaat değil, somut, samimi ve cesur adımların atılması gerekir. 'Kürtlerle dışarıda savaşalım ama buradaki Kürtlerden oy isteyelim ve Erdoğan’dan kurtulalım' anlayışını kabul etmemiz mümkün değil. 

Kürtler defalarca AKP'ye kaybettirdi. 7 Haziran'da AKP'yi iktidarda düşüren Kürtler oldu. Yerel seçimlerde iktidardan düşüren yine Kürtler oldu. Burada bahsettiğimiz gibi ciddi, büyük bir mesele olan Kürt meselesinden bahsediyoruz. Kürtler, CHP iktidara gelsin diye mücadele vermediler. Bunun için büyük bedeller vermediler. Demokrasi diyeceksiniz, özgürlük, eşitliği vaat edeceksiniz ama Rojava için tezkereye evet diyeceksiniz. Kürtler bunu nasıl okuyacak? 'Kürtlerle dışarıda savaşalım ama burada ki Kürtlerden de oy isteyelim ve Erdoğan’dan kurtulalım. Sonra diğer meseleleri konuşuruz’ anlayışını kabul etmemiz mümkün değil. 

"Altılı Masa"da buluşan muhalefet ne yapmalı? 

Siz bu sistemi değiştirecek misiniz değiştirmeyecek misiniz? Beraber bunu değiştirecek miyiz, değiştirmeyecek miyiz? Bunu bir kez söyleyecekler. Bu 6 partiden İYİ Parti, zaten AKP-MHP'den farklı değil. Meral Akşener’in söylemlerinde de açık ve net bir şekilde görülüyor. CHP ve diğer partilerin bir iddiası varsa eğer; Bir kere hukuk ve kanun ayaklar altına alınıyor. Bunun önüne geçmeliler. Siz bunu 'Kürtler anlaştı' falan diyeceğinize, bunun önünü açmalısınız. Madem iktidarın bu durumundan rahatsız oluyorsunuz, o zaman siz kendiniz gidip-görüşün. Sayın Abdullah Öcalan ile görüşün. Bunu araçsallaştırmayın. Siyaset malzemesi yapmayın. Siz böyle yaklaştıkça mesele daha da derinleşiyor. Siz böyle yaklaştıkça, size dönük azıcık bir inanç geliştiyse, o bile yerle bir oluyor. Mesele ile ilgili önerileriniz varsa sorun. Bu imkânı zorlayacağınıza kalkıp 'Devletle anlaştılar, AKP ile anlaştılar' yaklaşımını kabul etmemiz mümkün değil. 

Hem muhalefetin hem de iktidarın yaklaşımlarını eleştirdini ve birbirine paralellik gösterdiğini ifade ettiniz. Ancak tüm bu politikalara karşı alternatif sunan, HDP'nin öncülük ettiği "Üçüncü Yol" var. Sorunların çözümünde "Üçüncü Yol" hangi noktada duruyor ve üzerlerine nasıl bir misyon düşüyor?  

 Umudu diri tutan Üçüncü Yol siyasetidir. Üçüncü Yol ile ortaklaşıp birlikte demokratik bir Türkiye kurabilelim. Özgür bir Kürdistan’ı beraber inşa edebilelim.

Bunların pratiği, Üçüncü Yol’u teoriden çıkması ve pratikte umut olmasına yol açtı. Pratikte umuttur. Türkiye halklarının seçeneksiz olmadığını, iktidarların savaşta ısrarı ile topluma baskıları Üçüncü Yol’u güçlendirdi. Gelecek, umudunu diri tutan Üçüncü Yol siyasetidir. Bunların yolunda gidenlerin durumu ise şimdikilerden daha kötü durumda olacak. Bunların yolunda gitmekte ısrar edenler de şuandakilerin durumlarından daha kötü bir duruma düşecekler. Altını çizerek ifade edebilirimki çözüm olabilecek yol, Üçüncü Yol’dur. Bunun dışına farklı bir yol yöntemle kendinizi boşuna yormayın. Üçüncü Yol ile ortaklaşıp birlikte demokratik bir Türkiye kurabilelim. Özgür bir Kürdistan’ı beraber inşa edebilelim. HDP ve HDP bileşenlerinin, demokrasi ittifakı, Üçüncü Yol’da birleşip omuz omuza verecek olanların Türkiye halklarına sunacakları çok şey var. Dönem Üçüncü Yol’un dönemidir.

MA / Selman Güzelyüz - Müjdat Can

Editör: Haber Merkezi