İSTANBUL - Mereş depremlerinden sonra olası Marmara depremine dikkat çeken İMO ve Özgür Baretliler üyesi Deniz Polat, “İstanbul için neler yapılabileceğini konusunda oturup şeffaf bir şekilde konuşmak gerekiyor” dedi. 

Mereş merkezli 11 ilde yaşanan ve resmi rakamlara göre 45 bin kişinin yaşamını yitirdiği depremlerde yıkılan binaların denetimsizliği kamuoyunda tepkilere neden oldu. Deprem sonrası yine resmi rakamlara göre, 11 ilde yaklaşık 198 bin binanın az veya orta hasarlı olarak kaydı tutuldu. Yaşanan bu büyük yıkımdan hemen sonra birçok binanın müteahhitleri tutuklanırken, bu yapılara izin veren, depreme dayanaklılığı incelemeyen başta belediye başkanları ve yapı denetim görevlileri olmak üzere asıl sorumlular göz ardı edildi. Mereş’teki deprem yıkımından sonra gözler bu sefer büyük tehlike barındıran İstanbul merkezli Marmara’ya çevrildi.

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) ve Özgürlükçü Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları Platformu (Özgür Baretliler) üyesi Deniz Polat, siyasi parti ve sivil toplum örgütleri başta olmak üzere herkesi şimdiden İstanbul için yapılması gerekenleri konuşması gerektiğini dile getirdi.

BİNA TASARIMLARINDAKİ SÜREÇ

İnşaat mühendisleri olarak asıl görevlerinin insan güvenliğini sağlamak koşuluyla yapılar yapmak olduğunu ifade eden Polat, bunun için de bina tasarımı yapılmadan önce deprem yükünün hangi şiddette olacağına dönük hesaplar yaptıklarını da sözlerine ekledi. Deprem, zemin ve yapı ilişkisine dikkat çeken Polat, bina yapmak için zemin sondajlarında çalışmalar yapmak gerektiğini ve geoteknik ile zemin tabakasının ve malzemelerin özelliklerinin incelenerek olası tahminlerde bulunması gibi çalışmalar yapılması gerektiğini kaydetti. Polat, bina tasarımında uyguladıkları süreci şöyle aktardı: “Biz herhangi bir binanın tasarım çalışmalarına başlarken öncelikle zemin sondajı yaptırıyoruz. Daha sonra zeminin taşıma gücü, sıvılaşma olup olmadığı veya zeminde binanın oturmasının nasıl olacağına dair bilgilere ulaşıyoruz. Bu ölçütlerde oluşan depremlerin verilerini zeminle entegre ederek, yapı spektral ivmesini (zemindeki deprem yüklerinin belirlenmesi işlemi) bulup tasarımı gerçekleştiriyoruz” şeklinde konuştu.

‘ÖNGÖRÜLMEMESİ İMKANSIZ’  

Ülkede zemin sondajlarına yeteri kadar önem verilmediğini söyleyen Polat, sondaj firmalarının parsellere gitmeden daha önceki zemin bilgileri ve değerlerini dikkate aldıklarının altını çizdi. Bu durumun büyük tehlikeler oluşturduğunun altını çizen Polat, “Zeminin bir kazıkla veya enjeksiyonla güçlendirilmesi gereken durumlarda zemin güçlendirilmiyor. Üst yapı verilmiş yanlış değerlere göre hesaplanıyor. Özellikle Hatay bölgesinde gördüğümüz bazı yapılarda zeminde dönmeler ve sıvılaşmalar gördük. Üst yapıda herhangi bir problem olmasa da binanın komple yatması gibi şeyler olmuş. Üst yapıyı dikkatli bir şekilde tasarlamış olan mühendisin, zemindeki değerleri yanlış kabul ettiğini sanmıyorum. Demek ki, ona gelen veriler yanlış verilermiş. Şimdi bu sondajları yapan firmaların neler olduğunu bir araştırılması gerekiyor. Çünkü üst yapıyı sağlam yapan mühendisin, zeminindeki sıvılaşmayı öngörmemesine imkansız diye bakıyorum” ifadelerini kullandı. 

  

TEHLİKE SAÇAN İMAR İZİNLERİ 

Bina yapımlarında belediyelerinde sorumluluğunun olduğunu dile getiren Polat, belediyelerin yapıların fay hattına uzaklığını, zeminin koşullarını ve kaç katlı olacağı dair birçok hususla ilgili karar verici bir konumda olduğunu aktardı. Her yerde her binanın yapılamayacağını belirten Polat, kentteki kimi yapıları şu sözlerle aktardı: “Örneğin Kadıköy’deki Fikirtepe Mahallesi’nde 3 bloklu 52 katlı ‘Dumankaya İkon’ binaları var. Bu binanın hemen yanından dere geçiyor. Normalde o bu kadar yüksek katlı bir binaya imar verilmemesi gerekiyor. Buradaki imar izinlerinin verilmesi oradaki yerel idarenin inisiyatifinde ve buraya o imarın verilmesi çok şaibeli. Hatay, Maraş, oralarda da benzer durumların yaşanmış olabileceği kuşkusundayım. Çünkü göz önünde olan İstanbul bile bu kadar yağmalanırken, oralarda da bu yağmanın olma ihtimali de yüksek” diye konuştu.

‘BELEDİYENİN SİYASİ ERKİ SORUŞTURULMALI’

Yetkililere öneriler yapmak istediğini ifade eden Polat, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şehirlerin imar durumları, kat izinleri o bölgenin deprem durumuna göre belirlenmeli. Zemin koşulları ve depremin etkilerine göre bir bölgeye kaç katlı binaların yapılacağı tespit edilmeli. Ayrıca bu konularda ilgili imar izinlerini veren bütün devlet memurları ve siyasi görevdeki insanlar da incelenmeli. Neye istinaden bu izinleri verdikleri araştırılmalı. Bu şu an Fikirtepe için de, Hatay’daki yapılaşma için de, Maraş için de geçerli. Buradaki yapılaşmada imzası olan bütün belediye çalışanları ve belediyenin siyasi erki incelenip, soruşturulması gerekiyor.”

KENT İNŞAAT ALANI DURUMDA 

İstanbul’daki yapılaşmaya da dikkat çeken Polat, kentin her yerinin adeta bir inşaat alanına dönüştüğünü belirterek, “Örneğin Kadıköy’de 30 bin insan yaşıyor ve toplanma alanı Caferağa’da bulunan bir okulun bahçesi. Bu 30 bin insan bir okulun bahçesinde toplanıyorsa, bu devlet ve belediye adına bir utançtır. Onların barınma, tuvalet, su gibi ihtiyaçlarını orada depoluyor olmaları lazım, sürekli olarak” dedi. Polat, olası tehlikelere dikkat çekerek, “Her an deprem olacakmış gibi yaşamalıyız” şeklinde uyarıda bulundu. 

‘HERKES BİRARAYA GELMELİ’

Mereş, Hatay ve daha birçok ilde yaşanan sorunların kendileri için bir örnek olması gerektiğini dile getiren Polat, “Onun için İstanbul’da tüm sivil toplum örgütleri, tüm partiler ve herkesin dahil edilip, neler yapılabileceğini konusunda oturup şeffaf bir şekilde konuşmak gerekiyor. Bu depremden en azında bu dersi alabileceğimizi umut ediyorum. Ama Türkiye’de bu dersler alınıyor, daha sonra geri bırakılıyor. Umarım bir daha hayal kırıklığı yaşamayız” ifadelerini kulandı.

( Kaynak: MA )

Editör: Haber Merkezi