“Bu dönemde, geçmiş ile yüzleşme çabasına dahi girmemiş veya bu konuda kendinde veya hareketinde bir sorun görmeyen siyasi liderler ve hareketler, eninde sonunda Kılıçdaroğlu’nu yalnız bırakma potansiyelini taşıyorlar.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yaklaşık on aydır ‘Helalleşme’ söylemiyle toplumsal kutuplaşmaya ve çatışmaya son vermek ve barışı sağlamak için siyasal açılım yapmaya çalışıyor. Bu kapsamda farklı çevrelerle buluşmalar gerçekleştiriliyor, aileleri ziyaret ediyor.

Bunlardan en kritiğini 4 Ağustos 2022 tarihinde Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyüne yaptı. 28 Aralık 2011’de, 19’u 18 yaşın altında 34 Kürt yurttaş öldürüldü. Bu bombalama Türk Silahlı Kuvvetlerine ait savaş uçakları tarafından gerçekleştirilmişti. Ancak bugüne kadar katliamın hiçbir sorumlusu adli veya idari cezaya çarptırılmadı. Bir kez daha cezasızlık uygulandı.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Roboski köyünü ‘Helalleşme Açılımı’ kapsamında ziyaret etmesini kritik kılan bu oldu. TSK bombalarıyla yapılan katliamın tek bir sanığının dahi olmaması.

28 Şubat post modern darbesinin bir kısım mağduruyla yaptığı Helalleşme toplantısından sonra, 40 yıla yaklaşan Kürt savaşında TSK’nin düzenlediği saldırıyla öldürülen Kürtlerin yakınlarıyla CHP liderinin Helalleşme toplantısı yapmasının, siyasi tarihimiz bakımından sonuçları olacaktır.

Kılıçdaroğlu’nun ziyaretteki “Bu olayı aydınlatacağıma dair söz vermek için buraya geldim. Adalet olmalı, olay aydınlatılmalı. Olay aydınlatıldıktan sonra ancak helalleşme olabilir. Ölenler geri gelmeyecek, ben bunun farkındayım… Adaleti sağlamak bizim görevimizdir. Eğer adaleti sağlarsanız o zaman toplumda kucaklaşmayı, toplumda huzuru, barışı sağlamış olursunuz” sözleri, Kürt sorununu bu bağlamda çok önemli kılmanın, değişim çabasının işaretidir. Aynı zamanda ‘Helalleşme Açılımı’nı derinleştirme, bütünsel bir çerçeveye oturtma yaklaşımıdır.

CHP’nin ‘Helalleşme Açılımı’ ilk başlarda birçok çevrede “cezasızlık savunuluyor, helalleşme değil” tepkisine, birçok eleştiriye ve kaygıya yol açtı. Kılıçdaroğlu’nun Roboski’de yaptığı konuşma, bunları bir ölçüde giderici mahiyette. Adaletin gerçekleşmesinin, helalleşme için bir tür olmazsa olmaz olarak görüldüğü anlaşılmakta.

Bu nedenle Kılıçdaroğlu Roboski’ye neden gitti, seçim yatırımı mı, Cumhurbaşkanlığı adaylığına destek bulabilir mi, Kürtleri ne kadar ikna eder gibi sorular, ziyaretin önemine gölge düşürmemeli.

Bu ve benzer sorular uzun bir süre daha tartışılmaya devam edilecek. Bunun bir nedeni AK Parti’nin 2010 yıllarında gündeme getirdiği çeşitli “açılım” politikalarının toplumsal hayal kırıklığı ile sonuçlanmasıdır. Diğeri ise, Türk siyasetinde son dönemde sıkça karşılaştığımız, sorunları, acıları araçsallaştırma siyaseti olsa gerek. Toplumsal sorunların çözümü için gerekli olan iç tutarlılığa sahip, insancıl hukuk ve demokratikleşme eksenli bütünsel siyaset anlayışından uzak durma yaklaşımları.

Altılı Masa ve Helalleşme

Tabii ki, CHP’nin statükocu siyasal bagajının ağırlığı, Kılıçdaroğlu’nun açılım/değişim politikalarının uygulamasını çoğu zaman zorlaştırmakta veya siyasal olarak yalpalamasına yol açmaktadır. Bu genel durum nedeniyle, ‘Helalleşme Açılımı’ bağlamında, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun son bir senedir üstlendiği siyasal yükün, rolün ağırlığını ve bu doğrultuda katlettiği anlamlı mesafeyi küçümsemek, önemsizleştirmeye çalışmak yanlıştır.

Barış için çaba göstermenin gereklerinden birisi de, barışın toplumsallaşması için her türden çabayı ve katkıyı cesaretle, risk üstlenerek sahiplenmek, siyasal teşvik ve uyarı yapabilmektir.

Böylesi süreçlerde, Helalleşme Açılımı gibi siyasal gelişmelerin bütünsel bir demokratik çerçevede ilerletilmesi ve toplumsal desteğe kavuşturulması esastır.

Bugün ise daha bu aşamada değiliz. Kılıçdaroğlu’nun Helalleşme Açılımı, çeşitli toplumsal kesimlerde bir ölçüde destek, ilgi, alaka ve heyecan yarattı, ama siyaset için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil.

Sorunun bir yönünü altılı masada yer alan partiler oluşturuyor. Ortaklaşa Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çalışması ve iktidar planı yapan partiler, CHP’nin açılımına benzer bir yaklaşım içinde değiller.

Kılıçdaroğlu bir anlamda partisinin muhalefet olarak eksiklerini ve yanlışlarını dile getiriyor, parti örgütünü bunlarla yüzleştirmeye çalışıyor. Ama diğer partiler, böylesi bir yola daha girmiş değiller. Bu, Helalleşme siyasetinin geliştirilmesine dair risk oluşturmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun veya CHP’nin, geçiş döneminde, diğer partilerden tamamen bağımsız bir siyaset izlemesini beklemek ne mümkün ne de gerçekçi.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçiş sürecinde, aynı zamanda Helalleşme Açılımının kuvveden fiile geçmiş olması gerekir. Bu dönemde, geçmiş ile yüzleşme çabasına dahi girmemiş veya bu konuda kendinde veya hareketinde bir sorun görmeyen siyasi liderler ve hareketler, eninde sonunda Kılıçdaroğlu’nu yalnız bırakma potansiyelini taşıyorlar. Bu konu Kılıçdaroğlu’nun önündeki çözüm bekleyen sorunların başında geliyor.

Bu durum, ‘Helalleşme Açılımının’ toplumda, AK Parti’nin çeşitli toplumsal acıları ve sorunları araçsallaştırmasına benzer şekilde algılanmasına yol açıyor.

Türk milliyetçisi İYİ Parti lideri Meral Akşener’in, AK Parti’den çıkan DEVA ve Gelecek Partisi liderlerinin, 2 Temmuz Sivas katliamında Belediye başkanı ve 28 Şubat post modern darbe sürecinde iktidar olanların geçmişlerine ilişkin söylemeleri gereken çok şey var. Bu partiler, yakın dönemin siyasi muhasebesini yapmış gözükmüyorlar.

AK Parti veya MHP seçmenini ürkütmek istemiyorlar. Eski siyasi partilerinin pozisyonuna talip oldukları için geçmiş siyasi “kirliliğin” gündeme gelmesinden bile hoşlanmıyorlar, bu konuların halının altında kalmasına razılar.

‘Helalleşme Açılımının’ Kürt sorununda yeni bir barış sürecinin inşasına ve “muhalif muhafazakâr” seçmendeki tedirginliğin giderilmesine önemli katkısı olacaktır. Ancak bu, Helalleşme Açılımının CHP ile sınırlı bir proje olarak kalmamasıyla doğrudan bağlantılıdır. Başka türlü kalıcı pozitif sonuçlar üretmesi pek mümkün görünmüyor. Kılıçdaroğlu’nun ortaklarının, siyasal geçmişleri söz konusu olduğunda mahcubiyetten uzak davranışları ve kendi dışındaki muhalif kesimlere zaman zaman nobran yaklaşımları, Cumhuriyetin 2. Yüzyılında Türk siyasetinin büyük bir handikabıdır.