ANKARA - Sanal medyaya dair Meclis’e sunulan düzenlemelerin anayasaya aykırı olduğunu belirten Av. Faruk Çayır, “Seçim sürecine girdiğimizi düşünürsek, kazanabilmek için ‘her yol mubah’ anlayışı söz konusu” dedi.

 AKP-MHP tarafından Meclis’e sunulan 40 maddelik "Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" önümüzdeki hafta Dijital Mecralar Komisyonu’nda görüşülmeye başlanacak. Söz konusu teklifin, sanal medyayı kullananları kısıtlayacağı belirtilirken, en tartışmalı konusu ise 29’uncu madde de yer alan “Halka yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” bağlığıyla yeni bir suç tanımı getiriyor olması. Bu suç tanımı kapsamında bilgi yayanlara 3 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.

Bilişim hukuku konusunda bilirkişilik yapan Alternatif Bilişim Derneği Başkanı avukat Faruk Çayır, teklife dair Mezopotamya Ajansı’na ( MA ) konuştu.

‘DEZENFORMASYON TANIMI BELLİ DEĞİL’

Söz konusu teklife dair bilişimle alakalı odalardan, sivil toplum ve meslek örgütlerinden görüş alınmadığını belirten Çayır, bu girişimlerin amacının muhalif sesleri bitirmek olduğunu, temas edemedikleri mecraları da kısıtlamaya çalıştıklarını vurguladı. Çayır, “Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamalara baktığımızda, ‘yalan terörüne son’ şeklinde ifadesi oldu. Bu nitelendirme bile önümüze ne çıkacağının göstergesi. Sonuna ‘terör’ koyduğunuzda, örgütlülük durumu olarak nitelendiriliyor. Ağır cezalara maruz kalınacağını düşünüyorum. Dezenformasyonun tanımının ne olacağı, kimin buna karar vereceği belli değil. Seçim sürecine girdiğimizi düşünürsek, kazanabilmek için her yol mubah anlayışı söz konusu” ifadelerini kullandı.

‘DÜZENLEMELER ANAYASAYA AYKIRI’

İnternetin ifade özgürlüğünün baş alanlarından biri olduğunu vurgulayan Çayır, bu alana ilişkin yapılan düzenlemelerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarının esas alınması gerektiğini dile getirdi. Çayır, “Buraya ilişkin yapılan düzenlemeler orantısız, ölçüsüz ve hakkın kullanımını önemli derecede azaltacak girişimler Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmeye aykırıdır” bilgisini paylaştı. 5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun”nun zaten Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) aykırı olduğunu belirten Çayır, “Bu tür girişimlerin erişim engeli ve içerik çıkartma kararlarının kişilik haklarının ihlal edildiği sebebiyle kabul edilemez olduğuna dair AYM kararı var. 5651, sansür yasası haline dönüştü. Bu yasada yapılacak her türlü değişiklik Anayasa’ya aykırı olacaktır. Bu konuda ciddi çalışmalar yürütüyoruz ve hukuki olarak tüm girişimlerde bulunacağız.”

‘HABERLERİN HIZLA YAYILDIĞI BİR MECRA’

Çayır, Türkiye gibi sansür mekanizmalarının işlediği ve baskının çok olduğu ülkelerde, sanal medyanın, hem alternatif gazeteciliğin hem de yurttaş gazeteciliğinin başat noktası haline geldiğini vurguladı.  Sanal medyanın, haberlerin hızlı yayıldığı ve tepkilerin hızlı verildiği bir ortam olduğunu dile getiren Çayır, kadına dönük şiddet, çocuğa istismarı, zimmet, cemaat gibi yapılanmalar içindeki suçlara ilişkin, soruşturma başlatılması ve faillerin yakalanabilmesi için kamuoyu oluşturan önemli bir mecra olduğunu söyledi. Türkiye'de hukuki anlamda yargı bağımsızlığının olmadığına vurgu yapan Çayır, “Yargıya olan güven yüzde 30’lara inmiş durumda. İnsanlar seslerini yükseltmek, mahkemeleri harekete geçirmek istiyor. Siyasiler dahi bu mecrayı takip edip, aldıkları tepkilere göre hareket ediyorlar” dedi.

‘İKTİDARIN DÜŞÜNCESİNE GÖRE İŞLİYOR’

Sanal medya ortamında özellikle iktidar yanlısı kişilerin hedef göstermelerinin ciddiye alınması gereken tehditler olduğunu belirten Çayır, buna karşı alınacak önlemlerin ise yine iktidarın düşüncesine göre işlediğini aktardı. Çayır, “Savcılar bu konuda harekete geçmeli. Hem yaşam hakkının sağlanabilmesi hem de internet özgürlüğünün sağlanabilmesi için önemli. Diğer ülkelerde nefret söylemi, dijital şiddet, ırkçılık, çocuğa şiddet gibi yasaların temeli var. Türkiye’de, üstten birileri karar veriyor. Tüm tarafları kapsayacak biçimde, sivil toplum örgütlerinden alınacak görüşlere göre yapılan bir yasama tekniği yok. Dijital şiddete ilişkin önlem mekanizmaları, iktidarın ne düşündüğü ve nasıl düşündüğüne göre işliyor” diye belirtti.

‘İKTİDAR BASKIYI ARTIRIYOR’

Gazeteciliğin Türkiye açısından her dönem tehlikeli konumda olduğunu ifade eden Çayır, “Türkiye tarihine baktığımızda, hep araştırmacı gazetecilik yapanlara dönük saldırılar olmuştur. Uğur Mumcu, Hrant Dink gibi örneklerimiz var. Bu süreçte güçlü kişilik sergileyen, ciddi anlamda bu işe emek ve değer verenler hem dijital hem fiziksel şiddete maruz kalıyor” dedi. 90’lı yıllarda gazetecilere dönük yapılan baskıların, günümüzde daha da ağırlaştığını ifade eden Çayır, “O dönemde bir gazete fiziki anlamda kapatılır, ciddi sıkıntılarla alternatifler yaratılırdı. Şimdi o mekanizma da dağıldı. Muhalif gazetecilerin tutuklanması, gazetelerin kapatılması artmış durumda. Türkiye'nin, siyasal, sosyal ve toplumsal çatışmalarından ve seçim sürecinin yaklaşmasıyla, politika üretemeyen iktidarın köşeye sıkışmışlığından dolayı her anlamda baskıyı arttırmaya devam edecektir” diye belirtti.

BAĞIMLILIK İLİŞKİSİ 

Çayır, “Siyasilerin kullandığı dille bile birilerini hedef gösterme taktiklerinin uyguladığı bir ortamda, yandaş medyanın söylemlerinin de buna doğru kaydığını görmemiz çok doğal çünkü bağlılık, bağımlılık ilişkisi var. Bu nedenle bağımsız gazeteciler kamuoyu yaratmak açısından çok başarılı” şeklinde konuştu. Türkiye'de ifade özgürlüğü ve haber alma özgürlüğünün dip noktalarda olup, kronik hale dönüştüğünü söyleyen Çayır, Türkiye’de iyi diyebileceğimiz bir dönem hiçbir zaman olmadı. Bunu yaratabilecek olan bizleriz. Hukuki olarak da teknik olarak da bilgi birikimlerimizi ortaya koyarak mücadele etmemiz gerekiyor” dedi.

GÖRÜNTÜ ALMA HAKKI 

Toplumsal olaylarda basına dönük artan polis şiddetine de dikkati çeken Çayır, şunları söyledi: “Sokakta kimsenin özel hayatına müdahale etmediğiniz sürece, görüntü alma hakkı engellenemez. Bunu yasaklayacak bir düzenleme yok. İktidarın, her anlamda baskı uyguladığı ortamda polis şiddetinin artması da doğaldır. Bu tür girişimlerde mümkün olduğu kadar görüntü alıp, savcılığa suç duyurusunda bulunulmalı. Görüntü almaya ilişkin Emniyet Genel Müdürlüğünün (EGM) yayınladığı yönetmeliğe karşı hem basın özgürlüğü hem de haber alma hakkına aykırılık teşkil ettiği için dava açtık. Danıştay bu yönetmeliğin yürütmesini durdurdu. Kanunda yer almayan bir hususta EGM’nin yönetmelik çıkarması açıkça anayasaya aykırıdır.”

Editör: Haber Merkezi