Giderek derinleşen ekonomik kriz milyonlarca emekçiyi canevinden vurdu. Birçok ürünün satışına kısıtlama getirildi. Yağ, şeker, un karneye bağlanmış gibi. Her gün zam gelen akaryakıt istasyonlarında uzun kuyruklar oluşuyor. Erdoğan’ın kabine toplantısının ardından faize ilişkin yaptığı direktif gibi açıklamanın ertesi günü Merkez Bankasının faiz indirimine gitmesi krizi daha da derinleştirdi. 1 doların 13,50 TL seviyesine yaklaşmasıyla sarsıntı daha da görünür oldu.

Zamlardan, enflasyondan, işsizlikten ve baskıdan bunalmış, canı burnundaki halkın sokaklara inmesi de buna paralel olarak gelişti. İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır gibi illerde öfkeli emekçiler pahalılığa karşı sokaklara döküldü.

Bu çıkışın önümüzdeki dönemin yolunu açtığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Dağınık işçi ve emekçi eylemlerinin, kadın ve gençlik direnişlerinin, grevlerin, yaşanabilir bir asgari ücret bekleyişi içindeki milyonların, öfke biriktirenlerin birleşerek sokakları dar edeceği bir sürece giriliyor.

“Hükümet istifa” sloganları gecenin karanlığını parçalayınca, iktidar cenahında hemen her zamanki terane devreye sokuldu. İktidar ve yandaş medya sokağa çıkan emekçileri provokatörlükle suçladı. “Dış güçler”, “Yeni bir gezi planlanıyor” diyenine kadar birçok ses çıktı.

Diğer yanda muhalefet çevrelerinden, sokak eylemlerinin iktidarın işine yarayacağından söz edip, “Aman ha, provokasyona gelmeyelim!” diyenler var. Tüm varlığını seçimlere bağlamış muhalefet için sokaklar ezber bozmuş oldu. Ancak salı ve çarşamba akşamı sokağa inenlerin verdikleri mesaj kısa sürede yerlerine ulaşmış görünüyor. CHP MYK’sinin halkın öfkesinin giderek büyüyeceğini ve alanlara taşacağını gördüğü anlaşılıyor. Miting kararı almaları bu gelişmeye bağlanıyor. Kararı, “Tepkileri, mitingler üzerinden sandığa endeksleme çabası” olarak yorumlayanlar olsa da “Gelişmelere masa başındaki planlar kadar kolay yön verilemez” deyip geçelim. Mitinglerle, çeşitli etkinlik ve eylemlerle işçi ve emekçi, üretici, esnaf ve geniş halk tepkisinin daha da büyüceği bir sürece girilmiştir. Öyle ki, bu sürecin önünde hiçbir güç duramayacak.

AKP ve ortağı MHP gelişmenin yönünü görmekte ve ürkmektedir. Erdoğan “Ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz. Bizi eleştirenler mandacılar” derken, Bahçeli, “Ülkemizin bugünkü gerçek meselesi ekonomiyi çoktan aşmış, varoluş yok oluş noktasında düğümlenmiştir” diyor.

Onlar, durumu ve gerçeği karartma çabasındadırlar. Ayrıca AKP’li birkaç milletvekilinin açıklamaları da korkunun boyutunu göstermektedir. Biri “Soğan ekmek yeriz yine de taviz vermeyiz” diyor. Diğer biri, “Normal şartlarda 1 kilo et yiyorsak yarım kilo yeriz. Domatesi 2 kilo yerine iki tane alırız” diyor. “Yine dış güçler” yalanı ile “vatan millet” söylemine sarılma çabasındalar.

Yurttaşa, eti gramla almayı, soğan ekmek yemeyi öneren biri Manisa, diğeri Elazığ AKP milletvekiline ve diğerlerine söylenecek çok söz var. Saraydaki o lüks menü, ejder meyveli smoothie için bir şeyler önersinler. Oluktan akarcasına yapılan israf gözler önündeyken, kimse bu sözlere kanmaz. “Saray’ın 13 özel uçağını satmakla tasarrufa başlayacağız” demiyorlar. Günlük 13 milyon TL’yi bulan Saray masraflarını kısalım diyen yok. İstiflenen avrolar, dolarlar, alınan rüşvetler unutuldu sanıyorlar. Gemiler, ithalat ihracat yolları, yabancı bankalardaki paralar… “128 milyar dolar nerede?” sorusuna yanıt vermiyorlar. Halk ucuz ekmek kuyruğundayken yazlık kışlık saraylarda yaşıyorlar, yüzlerce lüks arabayla trafiği kilitleyerek cuma namazına gidiyorlar. “Üç beş yerden birden maaş alanların varlığı sürerken, yüz binlerce başörtülü kadın, o kadar inançlı erkek asgari ücretin altında, kölelik koşullarında ter döküyor” diyen yok. Sermayeye, bir avuç dolar vurguncusuna çalışan, ülkeyi soyup soğana çevirenler halka yalan söylüyor. İcraatları meydandaki 19 yıllık hükümeti “milletten, haktan, adaletten yana” göstermeye çalışıyorlar.

On binlerce açığa rağmen sağlıkçılar ve öğretmenler atanmazken 1150 odalı Saray’ın iki bin 500’ü bulduğu söylenen kadrosundan söz etmiyorlar. Dolar garantisine bağlanmış beşli çete zenginliğini katlarken, yoksula “vatan millet” naraları çekiyorlar. Otobüs duraklarında, fırınlarda titreyerek kuyruk bekleyen, kirada oturan, kredi ödeyen, ay başını zor eden halka, “Ekmek soğan yiyin” çağrısı yapmak utanç vericidir. 200 dolar dolayındaki asgari ücretle geçinen milyonlarca işçiye, 100, 200 dolar düzeyindeki maaş ile geçinen emekliye, “Yediğin iki domatesi bire düşür”, “Eti gramla al” diyecek kadar utanmazlar. Bindikleri saltanat kayıklarını, yurdunu seven, inanç sahibi insanlara “vatan, millet gemisi” diye pazarlıyorlar, dinden imandan bahsediyorlar.

Ancak her saltanatın bir sonu vardır. Çok çekse de halk uyandı artık. Önceki gün, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde sokağa çıkan kadınlara yönelen şiddet de bu sona yaklaşma korkusunun dışa vurumudur. Kadınların, onlarca il, ilçe ve alanda yoksulluğa ve şiddete karşı yükselen “Hükümet istifa” haykırışı bastırılamadı.

Ne diyelim; zulüm ile abat olanın akıbeti berbat olur!