İSTANBUL- ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ; Hakkında sayısız dava ve soruşturma açılan İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, evinin basılmasını Nedim Şener’in canlı yayında kendisini hedef göstermesinden dolayı olabileceğini söylerken, “Türkiye’de yasak olan bazı konular var. Bunlar devletin kırmızı çizgilerini oluşturuyor. Bunları dile getirdiğinizde devlet bunları konuşmanıza izin vermiyor. Bende o nedenle her devrin düşünce suçlusu olmaya devam ediyorum” dedi.


İnsan hakları mücadelesini verdiği 1990’lı yıllardan bu yana hakkında sayısız dava açılan İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin’in evi 22 Ekim’de basılmıştı. Evde olmadığı için ifadeye çağrılan Eren, 23 Ekim’de Anadolu Adliyesi’ne giderek ifadesini vermişti. Açılan bu soruşturma ile birlikte Eren’in son zamanlarda hakkında açılan dava ve soruşturmalara bir yenisini daha eklendi.


Toplam 17 yıl 2 ay hapis cezası bulunan Eren, hakkındaki davalara, evine yapılan son baskın ile 1990’lı yıllar ve günümüzdeki ifade özgürlüğünü karşılaştırdı.


‘90’larda tutuklama kararı bu kadar fütursuzca verilmiyordu’ 


1990’lı yıllardan bu yana defalarca yargılandığını söyleyen Eren, “Bir dönem hakkımda açılan 200 dava olduğunu biliyorum. Yaptığım her konuşmadan, her yazdığım yazıdan dava açılıyordu. Bugün de aynı şekilde devam ediyor. Yalnız 1990’larla bugünün farkı şu; 1990’larda hakkınızda bir soruşturma açılır, ifade verirsiniz davaya dönüşür. Dava biter ceza alırsınız. Ceza kesinleşince ancak tutuklanırdınız. Ama şimdi artık daha ifadeye gittiğiniz anda tutuklanabiliyorsunuz. 1990’larda tutuklama kararları bu kadar fütursuzca verilmiyordu. Şuan kararlar çok daha fütursuzca veriliyor” dedi.


‘Türkiye’de yasak olan konular var’


Hakkında çok sayıda davanın olmasını Türkiye’de hangi düşüncenin yasak olduğuyla ilgisinin olduğunu ifade eden Eren, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye’de yasak olan bazı konular var. Bunlar devletin kırmızı çizgilerini oluşturuyor. Ermeni soykırımı, Kürt ve Kürdistan meselesi, Kıbrıs sorunu, bu gibi konularda eğer resmi ideolojiden farklı düşünüyorsanız düşünce suçlusu oluyorsunuz. Ben de bu konuları çokça dile getirdiğimden hakkımda davalar açılıyor. 1915 Ermeni Soykırımı’nın bu coğrafyada temel mesele olduğunu düşünüyorum. Bu sorun çözülemeden soykırımla ilgili özür ve tazmin gerçekleştirilmeden bu coğrafyanın asla demokratikleşebileceğine inanmıyorum. Yine Kürt meselesiyle de ilgili, 1915 soykırımına karşı çıkılamadığı için bu sefer 1938’de tekrar soykırım yapılmıştır. Bütün bu konuları dile getirdiğinizde devlet bunları konuşmanıza izin vermiyor. Ben de o nedenle her devrin düşünce suçlusu olmaya devam ediyorum.”


‘Biz devleti eleştiriyoruz kimseye hakaret etmiyoruz’


2013 ile 2016 yıları arasında Özgür Gündem’in Genel Yayın Yönetmeni olarak görünmeye başladığını dile getiren Eren, barış süreci olarak tanımlanan süreçte dava açılmadığını belirtirken, Özgür Gündem’in yayın politikasının hep aynı olduğunu dile getirerek, “O zaman hiç dava açmıyorlardı. Demek ki açılmayabiliyormuş. Ama barış sürecinin bitişiyle birlikte her gün dava açmaya başladılar” diye aktardı. “Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü hiçbir zaman yoktu ve hiç olmadı” diyen Eren, “Ama bugün dediğim gibi tutuklama kararları çok çabuk ve fütursuzca veriliyor. Bu nedenle düşünce suçu daha görünür oldu. Eskiden ancak karar kesinleştikten sonra tutuklanıyordunuz. O nedenle de çok görünür oldu. Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmeler var. Türkiye bütün bunlara aykırı olarak açıyor bu davaları. Oysa bunların hepsi eleştiri niteliğindedir. Biz devleti eleştiriyoruz. Kimseye hakaret etmiyoruz. Ama her şeyi hakaret olarak algılayıp sürekli dava açıyorlar” ifadelerini kullandı.


‘Bir soruşturma daha var onun ne için açıldığını bilmiyorum’


Hakkında açılan dava ve soruşturmalara dikkat çeken Eren, “Özgür Gündem hakkında toplam 143 dava ve ana dava açılmıştı. Sonra bazı davalar birleşti, 122 davaya düştü. Ayrıca ana dava var. Benim yaptığım bir konuşmadan dolayı aldığım bir ceza var. ‘Türklüğe hakaretten’ o, Yargıtay’da. İki tanede soruşturma var. İşte biri için ifade verdim. Bir tane daha soruşturma varmış onun daha ne olduğunu bilmiyorum açıkçası” diye belirtti.


‘Beni telefonla çağırabileceklerken Terörle Mücadele Şubesi'ni gönderiyorlar’ 


1990’lı yıllarda düşünce ve ifade özgürlüğüyle ilgili suçlamalarda evlerin basılmadığından söz eden Eren, o süreci şöyle anlattı: “İnsan hakları savunucularının evleri hiç basılmadı. Bize tebligat yaparlardı ifadeye gelin diye. Telefonla ararlardı. Hiçbir zaman evimizi Terörle Mücadele gelip basmadı. Bu son gelişlerinde evi aramadılar ama geçen sefer geldiklerinde arama da yapıldı. 1990’larda böyle olmuyordu. Bir kere ben avukatım zaten. Her gün adliyedeyim. Bir telefonla arasalar ‘Savcılığa uğrar mısınız?’ deseler giderim zaten. Benim şuan hakkımda 17 yıl 2 ay hapis cezası var, Yargıtay’da. Gerçi bu yargı reformuyla birlikte biraz süreç uzayacak diye düşünüyorum. Ama ben cezam olmasına rağmen gitmiyorum bir yere zaten. Bunu sürekli açıklıyorum. Beni bir telefonla çağırabilecekken evimize Terörle Mücadele Şubesi’ni gönderiyorlar. Bu akıl alır bir şey değil.”


Savcı’dan Eren’e: Sizi tehlikeli sanmış olabilirler 


Evine polislerin gitmesini ifadeye gittiğinde savcıya sorduğunu söyleyen Eren, “Savcı, ‘Ben böyle bir talimat vermedim. Ama sizi tehlikeli biri zannetmiş olabilirler’ dedi. Böyle bir açıklama olabilir mi? Polis kendi zannettiğine göre mi ev basıyor? Böyle bir şey olamaz. Bunlar çok akıl dışı yöntemler gibi geliyor bana. Savcı, Murat Karayılan’ın sözleriyle ifademe başladı. Benim attığım tweetleri Kandil’den talimatla attığım söyleniyor. Bunlar akıl alır şeyler değil. Ben, 30 yıllık insan hakları savunucuyum. Bugüne kadar kimseden talimat almadım. Talimatla bir iş yapmadım. 1990’larda gerçekten bu kadar akıl dışı suçlamalar yoktu. ‘Bu yazıyı siz mi yazdınız?’, ‘Bu konuşmayı siz mi yaptınız?’ bunları sorarlardı. Şimdi artık inanamıyorsunuz. Hukuk dışı bir şey yapılan” dedi.


‘15 Temmuz’daki tweetimle ilgili neden bugün sorgulanıyorum’


“15 Temmuz’daki tweetimle ilgili bugün neden sorgulanıyorum?” diye soran Eren, “Toplama bir dosya hazırlamışlar. Her şeyi koyalım içine demişler. 15 Temmuz’da benim yaptığım kafası kesilmiş bir asker görüntüsü her yerde yayınlandı. Bu ailenin Kürt olduğu söylendi. Ben de sosyal medyadan aileyi derneğe başvurmaya çağırdım. İnsan hakları savunucu olarak bu benim görevim zaten” diye vurguladı.


‘Nedim Şener yüzünden binlerce tehdit aldım’ 


Nedim Şener’in bir canlı yayın programında kendisini hedef göstermesine de değinen Eren, “Nedim Şener canlı yayında beni PKK’li ilan etti. ‘Alçak, şerefsiz’ dedi. Bunun üzerine ben binlerce tehdit mesajı almaya başladım. Günlerce onları engellemek için uğraştım. O arada da bu dosya hazırlanmış olabilir. Bizim onlar gibi kullanabileceğimiz alanlar çok sınırlı. Her gün kendileri canlı yayındalar. Milyonlarca insana hitap ediyorlar. Şunu unutmayalım: Tahir Elçi’nin ölümünde siz Ahmet Hakan ile olan televizyon programının payını yadsıyabilir misiniz? O programdan sonra Tahir Elçi hedef gösterildi. Hrant Dink açısından da aynı. Bizim genel başkanımız Akın Birdal 1998 yılında Sabah ve Hürriyet gazetelerinin, Ertuğrul Özkök’ün çabalarıyla hedef gösterildi. Her gün sayfalarca haberler yapıldı ve Akın Bey vuruldu. Medyayı kullanarak bu tür saldırılar yapılıyor. O nedenle benim ifadeye çağrılmam evime gelmeleri Nedim Şener’in tetiklemesi olabilir” diye değerlendirdi.


‘Mücadeleyi bırakırsam ben ben olamam’ 


Eren, son olarak konuşmasında mücadeleden vazgeçmeyeceklerini vurgulayarak, “İnsan hakları mücadelesini ölülerimize karşı borcumuz olarak niteliyorum. Eğer ben, Musa amcaya, Vedat abiye, Hrant Dink’e, katledilen tüm insan hakları savunucularına borcumdan vazgeçerek bu mücadeleyi bırakırsam ben, ben olmam.  O nedenle sadece ben değil insan hakları mücadelesi alanında çalışan tüm arkadaşlarım böyle bakıyoruz. Bu bizim için yaşam biçimi” dedi.

Editör: Haber Merkezi