Bazen istesem de günün bir anından tutamıyorum, esir düşüyorum sanki, bir sağırlık belki de başka bir sey adını bilmiyorum. Size de olmuştur mutlaka.
Ne bir çığlık ürkütebiliyor beni o anda,
ne de yeşermiş iki dal fesleğen mutlu edebiliyor. Oysa ıhlamur ve yasemin kokuları için, yolumu uzattığım çok olmuştur. Neyse ki bir sabah kahvesi mesafesinde uzaklaşıyorum bu duygudan. 

"Öpücüklerim sevgilinin cebinde kaldı, benim aşklarım devrimcidir." diyor Mary gülümseyerek. 

" Woww " diyorum aşıksın yani. 

" Elbette " diyor İngiliz kadın. "Kendi hikayemi yazacak  kadar da cüretliyim üstelik." 

Mary'nin gözleri hayatla ılık ılık dans ediyor. Kahvesinden bir yudum alıp devam ediyor konuşmaya; 

"Biliyor musun; kim olduğu, neye inandığı ilgilendirmiyor beni, ertelediğim sürüyle şey var. Kimseyle paylaşmadığım takıntılarım. Bu adamla görünür çitlerin ayıramadığı tuhaf bir sıcaklık olmak istiyorum. Kaygılarımı dağıtmak için sakız gibi uzayan üç kuruşluk bir dondurma olmak istiyorum.
Hisli duygusal bir dondurma! " 

"Çılgınca şeyler düşlüyorsun" diyorum. 

"Geçen gün çeviri için bir yazı gönderdi Naz" diye devam ediyor Mary. 
"Bir söz var metinden aklımda kalan, 
Sevgi özgürlüğün çocuğudur. O asla zorbalığın çocuğu olamaz. Bir de sizin ünlü şairiniz var ya Uyar'ın şiiri yani, 
hürriyet ve esaretin birlikte sevdaya dönüştüğü dizeler. Ben Bektaş olmak istemiyorum. " 

Bu zarif kadının yüzüne şaşkınlıkla bakıyorum 
" Bektaş bizim yapayalnız Bektaş değil mi? " 

" Evet ta kendisi "

Orta sınıf bir kafede Mary'le konuştuklarımız  yaşamın ağına takılan herkesin sorunuydu aslında. Bir noksanlıģı vardı yaşamın kimbilir çok bütün olma kusuru işliyordu belki. Belki bütünlüklerimiz bahaneydi özgürlüklerimizin önünde. 

Ortaköy'ün bir mahallesinde karşımda düş görür gibi yaşayan bu güzel kadını kolundan tutup kaldırıyorum. 
Günün bir yerine ilişiveriyoruz hemen. 

Yürürken okumaya başlıyor Mary; 

" Bektaş mayıs böceği kadar yalnızdı,
Esaretinde hürriyetinde sevdasında,
Üç yaşında da yalnızdı, on beşte de, seksende de,
Yağmurların altında, bulakların kenarında.
Türküsünde, koşmasında, şarkısında,
Tamamda da noksanda da,
Papatya gibi yalnızdı, kuşyemi gibi yalnızdı.
……. "

Siz de hissediyor musunuz?
O iki dal fesleğen harika kokuyor şimdi
Sevmek gelir gider geriye bir düşler kalır bir de dayanıklı geceler ...