Türkiye siyasetinin aktüel gündeminin ilk sırasında uzun süredir Cumhur İttifakı’nın muhalefeti etkisizleştirmek, parçalamak amacıyla başvurduğu hukuksuzluklar, baskılar ve siyasal operasyonlar var. İktidar büyük bir marifetle ülkenin gerçek sorunlarından birinin ilk sıraya oturmasını engelliyor.

Amaç, iktidar ortakları AK Parti ile MHP’nin beka sorununu bertaraf etmek. Bu amaca ulaşmak için Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ni kalıcılaştıracak, kurumsal yapısını sağlamlaştıracak, yeni anayasayı referanduma gerek kalmadan yapacak 400 milletvekiline ulaşmaya ihtiyacı var. Bu HDP’yi seçimlerde devre dışı bırakmakla ve İYİ Parti’nin Türk milliyetçisi seçmenini kazanmakla mümkün olacak bir hedef. Dokunulmazlıklar konusundaki son gelişmelerden,   bunun başarılabilmesi için HDP’nin kapatılması dahil akla gelebilecek her yol ve yöntem masada olduğu anlaşılıyor.   Geleneksel yapının çizdiği temel insan hakları sınıra  rıza göstermeyen  Kürtlere  diz çöktürme planı devrede.

AK Parti, 7 Haziran 2015 seçimlerinde seçmenden yeterli desteği alamadığı için kendi iktidarının beka sorununu devletin, milletin beka soruna dönüştürdü. Hatırlanacağı gibi Kürt sorununda çözüm sürecini noktaladı ve dört elle Türk milletçiliğine sarıldı. 15 Temmuz darbe girişimini fırsata dönüştürerek MHP’yi kendine siyasal ortak yaptı.

31 Mart yerel seçimlerinde açık bir biçimde görüldü ki, Kürt karşıtlığına paralel geliştirilen hukuksuz tek adam rejiminde, her iki partinin seçmen destekleri ciddi ölçüde erimeye başladı. Aynı zamanda muhalif cephedeki büyük politik farklılıklar bir biçimde aşılmaya, muhalefet ortak davranmaya başladı. Bu seçimler aynı zamanda, Kürt seçmenin siyasal iradesini sandıkta değiştirmek için üç yıldır izlenen politikaların bir sonuç üretmediğini bir kez daha gösterdi.

Cumhur İttifakının beka korkusu derinleştikçe yeni taktik ve stratejiler devreye sokuluyor. Bunlardan birisi, Abdullah Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirilmesinde olduğu gibi bir siyasal fayda elde edebilmek maksatlı olduğunu akıllara getiren, büyük acılara yol açan Gare operasyonu oldu.   

Hiç kuşkusuz, muhalefetin 2019 yerel seçim başarısı sonrasında, o güne kadar HDP’ye karşı izlenen kriminalize etme amaçlı siyaset yeni bir stratejik hedefle yürütülmeye başlandı. Cumhur İttifakının hedefi, HDP seçmenini muhalefet cephesinden ve sandıktan uzaklaştırmakla birlikte, İYİ Parti’yi de HDP üzerinden muhalefet içinde etkisizleştirmek, zayıflatmak. Kürt seçmeni HDP’den uzaklaştırmayı başaramayan iktidar, Cumhur İttifakı’ndan kopan seçmenin İYİ Parti’de toparlanmasının önüne geçecek taktikler geliştiriyor.

25 Nisan 2022 tarihinde başlayacak HDP Kobani davası ve dava kapsamında TBMM’de görüleceği anlaşılan HDP’li milletvekillerin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki tezkereler ile Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi tartışması, iki ayaklı bir stratejinin taktik adımlarıdır.

Hedefteki şehirli Türk milliyetçileri

Stratejinin bir ayağı HDP’siz seçim ve parlamento, diğeri ayağı ise İYİ Parti’nin Türk milliyetçisi seçmenini kazanmak, İYİ Parti’yi etkisizleştirmek. HDP’li milletvekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması oylaması, İYİ partinin geleceğinin ve Türkiye’nin kaderinin oylaması olacak. Terör dâhil hiçbir gerekçe ve bahane, dokunulmazlığın kaldırılması için kullanılacak evet oyunu masumlaştıramaz, affedilir kılamaz. Artık iktidar ortaklarına HDP’yi  kriminalize etmekle elde edebilecekleri yetmiyor. Bütün anket sonuçları daha büyüğüne ihtiyaç olduğuna işaret ediyor. İktidar, İYİ Parti’de yaşanacak çözülmeyle gelecek şehirli orta sınıf Türk milliyetçilerin oylarına umut bağlamış durumda.

Dikkatlerden kaçırılmaması gereken önemli husus, her iki taktiğin de Kürt sorununa yaklaşım ve HDP’nin kriminalize edilmesi üzerinden uygulanmasıdır. 2013 yılında  “biz çözüm için her yola başvururuz, baldıran zehri içmekse, biz o baldıran zehrini de içeriz yeter ki bu ülkeye huzur gelsin, refah gelsin” diye farklı yerlerde birkaç kez konuşan ve MHP’nin konuyu istismar ettiğini ifade etti. Ayrıca  “biz milliyetçiliğin her türlüsünü ayaklar altına aldık” diyen Recep Tayyip Erdoğan şimdi, içmekten korktuğu “baldıran zehrini” Türk milliyetçiliği sosuna bandırarak Türkiye’ye içirmek için her yola başvuruyor.

HDP’ye baskıyla  iktidar, bir yandan Kürt seçmen AK Parti’den koparken, öte yandan her türlü baskı ve şiddete rağmen HDP’nin Kürt seçmenini kazanmanın imkânsızlığını en nihayetinde anladı. Şimdi HDP’nin Kürt seçmeninin sandığa sırtını dönmesini sağlamaya ve İYİ Parti seçmenini kafaya almaya çalışıyor.  

Yeni seçilen ABD yönetiminin Suriye’de izleyeceği politika ile Erdoğan yönetimiyle sorunlarını nasıl çözeceği; İslamcı, muhafazalar, Türk milliyetçisi ve Ergenekon artıklarının iktidar ortaklığının bu stratejilerini hiç kuşkusuz önemli ölçüde etkileyecek. Ama esas belirleyecek olan muhalefet partilerinin oy kaybetme korkusuyla teslim bayrağı çekmeleri olacak.

İktidarın aleni bir biçimde geliştirdiği strateji ve taktiklerin amacını, muhalefet partileri büyük ölçüde fark etmiş görünüyorlar. Bu, muhalefeti değişime zorluyor, değişimi gerçekleştiremeyen iktidarı değiştiremez. Muhalefet ihtiyaç duyulan hızla ve doğru bir istikamette değişmiyor. Bu durumun sağladığı kolaylıkla, iktidar demokratik siyaset alanı öngörülemez ölçüde ve biçimde daraltıyor. Toplum, Kürt karşıtlığı ekseninde daha da milliyetçileştiriliyor ve kutuplaştırılıyor. Bu her hangi bir partiye karşı düşmanca tutum almanın çok ötesinde toplumsal sonuçlar doğuruyor. Fark edilmesi gereken esas büyük tehlike bunlar olsa gerek. HDP’siz bir seçim başarıldığında ne olabilecekleri kestirmek zor, ama en azında demokratik siyasetin iflasının olacağı öngörülebilir.