İKTİDARIN ADALETİ DEĞİL, GERÇEK ADALET!

Devlete ait olan, makam ve mevkilerde görevli olanlar, görev alanlar; halka hesap soran, parmak sallayan, ülkeyi soyan, tehdit ve şantajla korkuyu baskın kılanlar değil, her an için halka hesap veren insanlar olmalıdır. Kibir ve güç zehirlenmesi yaşayanlar, işgal ettikleri makam ve koltukları kendilerine zırh olarak kullanmaktadırlar. Bu tür insanların dili ve söylemleri de nefret dili ve söylemidir. Bu dilin ve söylemlerin toplumsal bir karşılığı yoktur. Toplumsal barışa da katkı sunmadığı aşikârdır. Bu bakış açısı aynı zamanda iktidarını kaybetme korkusu yaşayanların bakış açısıdır.

Türkiye halkları, yasalarla kendilerine tanımlanmış demokratik taleplerini kullanamadıklarını, kullanma girişiminde bulunanlara ise kolluk gücün orantısız gücüne, şiddetine yani işkenceye dönüşen müdahalelerle karşı karşıya kaldıklarını görüyor, izliyor ve kahroluyoruz. İnsan yaşamının değersizleştirildiği, evrensel hukuk normlarının işletilmediği, kişilerin veya ayrıcalıklı belli bir zümrenin hegemonyasının esas alındığı, baskıcı ve dayatmacı bir süreci yaşıyoruz. Ülkemizde yaşanılan şiddet manzaralarının çağdaş dünyadaki yansıması insan hakları konusunda ülke olarak duyarsızlığımızı, tutarsızlığımızı, hukuk tanımazlığımızı net olarak görünür kılmaktadır. Bu ayıp bizim değil, siyasal iktidarın ayıbıdır.

21 Mart 2022 tarihinde Adana’da daha önce Kapatılan Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı üyelerinin izinsiz yürüyüşüne kolluk gücün insanlık dışı müdahalesi; işkencenin alanlara sokaklara nasıl yansıdığını gösterdi. Basın ve çeşitli sosyal medya hesaplarında izlediğimiz görüntüler, ses kayıtları pes dedirten nitelikteydi. “Çevik kuvvet kızları stres attılar.” Vatandaşın malını, canını kurumakla görevli olanlar, vatandaşların ödedikleri vergilerle maaş alanların, elindeki zor aygıtlarla yurttaşına işkence yapmaları ve bir grup polis tarafında; “Çevik kuvvet kızları stres attılar” şeklinden yorumlanması tam bir akıl tutulmasıdır. Bu değerlendirmelerde bulunan memurlarımızın derhal Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanelerinde tedavi altına alınmaları ve sonrasında yargılanmaları kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.

Eril toplumun, eril iktidarın; kadının emeği, bedeni ve kimliği üzerindeki baskılarına ve şiddetine karşı kadınların mücadelesini takdirle izlerken, stres atan Çevik Kuvvet kızlarının kadınlara yönelik şiddetine ne demeli? Uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 8 Mart arifesinde, bir kadının, bir kadına şiddetini izlemek tarifsiz, derin toplumsal bir acıdır.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin önsöz bölümünde;

  • İnsanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan haysiyetin ve bunların eşit ve devir kabul etmez haklarının tanınması hususunun, hürriyetin, adaletin ve dünya barışının temeli olmasına,
  • İnsan haklarının tanınmaması ve hor görülmesinin insanlık vicdanını isyana sevk eden vahşiliklere sebep olmuş bulunmasına, dehşetten ve yoksulluktan kurtulmuş insanların, içinde söz ve inanma hürriyetlerine sahip olacakları bir dünyanın kurulması en yüksek amaçları olarak ilan edilmiş bulunmasına,
  • İnsanın zulüm ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması için insan haklarının bir hukuk rejimi ile korunmasının esaslı bir zaruret olmasına,

Hukuk her zaman, herkesin ihtiyaç duyacağı bir alandır. Bu alanın siyasallaştırılması adaleti zedeler ve hukuku tartışmalı hale getirir. Ülkemizdeki bu alan ise siyasal erk tarafından kuşatılmış olmasından kaynaklı toplumun adalete olan güveni tümüyle zedelenmiştir. İktidarın adaleti değil, GERÇEK ADALET! Demek toplumsal bir sorumluluktur.

“Şiddet bir ideolojiyi yerleştirmek içindir.”

Napolyon Bonapart, derki; “Dünya çok acı çekiyor. Ama kötü insanların şiddetinden değil, iyi insanların sessizliğinden”

Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı ve üyeleri ile ilgili siyasal, ideolojik hiç bir yakınlığım olmadı ve asla da olmayacaktır. İnançlarıma değerlerime muhalif olduklarını da biliyorum. Ancak bu insanların silahsız- şiddetsiz Anayasal hakları olan, izinsiz gösteri haklarını kullanmaya çalışırlarken, kolluk kuvvetin şiddete maruz kalmaları karşısında İNSAN OLDUĞUMU UNUTMAYACAĞIM. Benim tepkim bu insanlara reva görülen şiddetedir. Şiddete karşı tepkiyi örgütlemek ise insan olmanın ön koşuludur.

Eşsiz bir coğrafyaya sahip olan güzel ülkemizde; farklılıklarımızla insanca bir arada, birlikte bir yaşam kurmak mümkündür. Türkiye halklarını oluşturan her bir insan değerli ve saygındır. Hiç birinin diğerinin ötekisi olmaması dileğiyle… Şiddete Hayır!

Sevgi ile kalın.

Ahmet KARAGÖZ

21.03.2022 - ANKARA