Türkiye’nin en kritik seçimlerinden birine 13 ay gibi kısa bir süre kaldı. Seçimlerde Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı olarak öne çıkan isimlerden biri olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz gezisi tartışma yaratı.

Sebebi ise, basına servis edilen veya yansıyan fotoğraf karesinde yer alan bazı isimler. Eleştirilere karşı İBB sözcüsü Murat Olgun’un ve İmamoğlu’nun tercihlerini savunmak için kullandıkları üstten, küçümseyici, seçmeni değersizleştiren dil ve üslupları bardağı taşırdı ve tepkilere yol açtı.

İmamoğlu’na oy veren veya Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı olmasını isteyen seçmenlerin bir kısmında İmamoğlu, Erdoğan’a mı benzeyecek kaygısı belirdi.

Hatta Türkiye’nin sayılı sanatçılarından biri olan Fazıl Say gibi birçok insan, sadece sözü edilen fotoğraftaki bazı isimlerin siyaseten tercih edilmesi nedeniyle İmamoğlu’nun üstünü çizdiler.

Cumhurbaşkanlığı adaylığını zora soktuğu yazılıyor, çiziliyor. Bunlar konusunda şimdiden bir şey söylemek mümkün ve doğru değil. Ama İmamoğlu’nun belediye başkanı seçildikten sonra hiçbir krizi doğru yönetemediğini not etmekte fayda var.

Bu tartışmada birçok şey yanlış temelde yürüyor. Bu isimler, Ekrem İmamoğlu’nun bütün basın yayın organlarını ve temsilcilerini çağırdığı bir basın toplantısına davetli değiller. İmamoğlu, İstanbul dışı bir siyasal gezisine bu kişilerin de içinde yer aldığı az sayıda basın mensubunu davet etti. Bu isimleri siyasal stratejisine uygun gördüğü için davet etti. Karşı mahalleye mesajını iletecek isimleri belirlerken, siyasal ve gazetecilik bagajlarını dikkate aldı. Bu tercihin yaratacağı sorunu önemsemedi. Mesele karşı mahalleyi kapsayıp kapsamamakla ilgili değil. Bunlar siyasal tercihle davet edilmiş isimler.

Ekrem İmamoğlu, mevcut siyasal partileri aşan “yeni ve farklı bir siyasetçi” profiliyle ve imajıyla, Türkiye siyasetinde kendine yer açmaya çalışıyor. Bu yeni bir şey değil. 2019 yerel seçimlerinde de benzer bir strateji izlenmesinin başarı sağladığı düşüncesi oldukça yaygın.

Gezi direnişinden yanlış ders çıkarmış 

Bu “yeni ve farklı” siyasetçi, stratejik gücünü esasında Gezi direnişinden almaktadır. Gezi direnişinde taleplerin alışıla gelmişin dışında yeni ve farklı dil, üslup, yöntem ve tarzda dile getirilmesi, direnişin yaygınlaşmasını sağlamış, genç ve farklı kesimleri içine çekmişti. Bu süreçten muhalefetin hiçbir kesiminin doğru ders çıkaramaması ise başka bir yazının konusudur.

İmamoğlu’ndan önce Selahattin Demirtaş’ın, 7 Haziran 2015 seçimlerinde Gezi direnişinden esinlenerek uyguladığı “yeni ve farklı” siyasetçi olma stratejisi, toplumun büyük kesimlerinden sempati kazanmasını sağlamıştı.

Demirtaş’ın stratejisinin merkezinde, demokratik değerler ekseninde Kemalist cumhuriyetçileri kazanmak ve bu yolla güçlü demokratik siyaseti inşa etmek vardı.

İmamoğlu ise,  sol ve  evrensel değerlerden uzak eksen  ve yöntemle, milliyetçi ve muhafazakârları kazanmak, Türk merkez siyasetini farklı biçimde ve popülist söylemle  yeniden  inşasını hedef etmek istiyor.

Ekrem İmamoğlu başkan olduktan sonra,  yapmacık, içi boşaltılmış demokratik çıkışlarda yararak ve kamusal hizmetlerinden ziyade, sağ seçmenin gönlünü hoş tutmaya yönelik “yeni ve farklı” siyasetçi algısı yaratarak gündem oldu.

İmamoğlu’nun bu siyasal stratejik tercihinin en açık kanıtı, bu stratejinin mimarlarından danışmanı Necati Özkan’ın 2019 yerel seçimlerinin hemen sonrasında kaleme aldığı “Kahramanın Yolculuğu: Yeni Nesil Siyasetin Zaferi” kitabıdır. Bu kitapta İmamoğlu’nun hedefleri hakkında yeteri kadar ipucu mevcut.

Erdoğan’ı taklit ediyor yakıştırması ise bir yönüyle yanlış. Siyasal hayatında Erdoğan’ın, kendi seçmenine, mahallesine kamuoyu önünde ayar vermesine bir kez dahi kimse şahit olmamıştır.

Erdoğan’ın seçmenine, muhafazakâr mahallesine “akıllı olun” ve “vız gelir tırıs gider” gibi kibirli parmak sallaması ve istemeden de olsa değersizleştirmesi bir an için bile olsa söz konusu değildir.  Erdoğan’ı Erdoğan yapan ve siyasette kalıcı kılan, bir yanıyla seçmenine verdiği hak edilmeyen payedir.  Erdoğan parmağını hep seçmeni olmayanlara salladı, oy vermemekte direnenleri ötekileştirdi, aşağıladı.

Kamu kaynakları ve muktedire benzemek

Ama İmamoğlu’nun, Erdoğan ile kamu kaynaklarının kullanımı bakımından aynı yoldan yürüdüğü iddialarını daha ciddi değerlendirmek gerek. Daha doğrusu bu konuda İmamoğlu  ve CHP’li birçok yerel yöneticinin, iktidar partisinden ve geleneksel Türk siyasetinden  net ayrışan  politika izlemiyorlar.

Kısa bir süre önce, seçim kanununun görüşülmesi sırasında, bütün muhalif partiler, Cumhurbaşkanının seçimlerde devlet olanaklarını kullanmasını doğal olarak eleştirdiler ve karşı çıktılar. Ekrem İmamoğlu için de, Cumhurbaşkanlığı adaylığı için yapılan Karadeniz çıkarmasının bütçesinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanıp karşılanmadığı konusu ortada duruyor.  Bu konudaki sessizlik, eleştirenlerin ve destekleyenlerin ortak paydası oldu.

Türkiye’nin sorununun önemli bir boyutu da kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığı konusudur. Yönetici koltuğunda oturanın kimliğinden bağımsız olarak, 20 yıllık iktidarın yarattığı rejimin bu yönünü görmemezlikten gelmek, Cumhur İttifakı’nın rejimine alternatif yaratamaz.

İmamoğlu’nun İstanbul Belediyesi çalışmalarıyla hiçbir ilgisi ve bağlantısı olmayan Karadeniz turunun harcamalarının İstanbul Belediyesi’nin bütçesinden yapmış olması ihtimali, kanaatimce siyasal güdüyle tercih ettiği gazetecilere ilişkin süren tartışmalardan kat be kat büyük ve derin bir sorun.

Bunun Cumhurbaşkanın devletin olanaklarıyla seçim kampanyası yürütmesinden veya iktidar partisine mensup yerel yöneticilerin kamu olanaklarını yandaşlarına peşkeş çekmesinden zerrece hiçbir farkı yoktur.

Bu konuda hiçbir açıklığın ve tartışmanın olmaması ise muhalefet için ciddi bir sorun ve kaygı konusudur. CHP’li çok sayıda belediye başkanının, iktidar partisine mensup belediye başkanlarıyla benzer uygulamaları yapması, kamu kaynaklarının kullanılması sorununun derinliğini ve kapsamını gösteriyor.

Kısaca fotoğrafta yer alan isimlere gösterilen tepki ortadaki büyük sorunu çözmez. Millet İttifakının rejim krizini çözme kapasitesi sınırlı. Uzun ve zorlu bir yol bizi bekliyor. Meselenin  Erdoğan’a karşı seçimi kazanmakla sınır bir sorun olmadığı bir kez daha ortaya çıktı.