Yapıtın birçok biçimde okunmasının mümkün olabileceğinin sorgulandığı, “yapıt” ın ne olduğu tartışmasının geçmişe göre belki de öznelleştiği, video sanatı gibi yeni teknolojilerin de işin içine girdiği, yapıtların sergilenme mekânlarının çoğaldığı/kamusal mekânlarda da sergilendiği sanat yapıtı ya da yapıt tartışmalarına yeni boyutlar da eklenerek devam etmektedir.”

Feryal Saygılıgil- JINNEWS

Avrupa ve ABD’deki politik mücadeleler içinde oy verme hakkının elde edilmesi için yürütülen kadın hakları kampanyaları dikkat çekicidir. Genel seçimlerde oy kullanma hakkı için propaganda yapan kadınların çoğu profesyonel sanatçılar değildir. Bunlardan bir kısmı doğrudan sanat kurumlarını hedef alarak burayı politik bir eylem alanı olarak görürler ve çalışmalarıyla egemen sanat anlayışını sarsarlar. Kadınların oy kullanma hakkı için eylem yapan Mary Richardson, 10 Mart 1914 yılında küçük bir balta ile Londra Müzesine girer ve Velazquez’in “Aynadaki Venüs” tablosunun camını kırıp resim üzerinde birkaç yarık açar. Tutuklanma sırasında açıklama yapan Richardson, Londra hapishanesinde açlık grevi yapan kadın hakları savunucusu, aktivist Emily Pankhurst’un maruz kaldığı muameleye dikkat çekmek için gerçekleştirdiğini dile getirir. Bu olay ulusal basında çok geniş yer alır. Gazeteler Richardson için “Kesici Mary” lakabıyla bu eylemin bir cinayet olduğunu yazarlar. Saldırıdan sonra Ulusal Galeri’deki Wallece Edisyonu ve Ulusal Portre Galerisi kadın ziyaretçilere kapatılır. Sonraki yıllarda ise kadınlar ancak erkeklerin eşliğinde bu koleksiyonu görebilirler. 1909’da Kadınlara Oy Hakkı atölyesi kurulur. Amaçları, kadınları sanat ve zanaatta etkili propaganda gerçekleştirebilecek şekilde geliştirmek, resimli, reklamlar, bayraklar ve süslemelerle kadın hareketini desteklemektir. Böylece hareketlere estetik bir boyut kazandırılır.

Almanya’da kadınlar oy verme hakkını 1918 yılında kazandı

Kadın sanatçılar topluca çalışarak çizim, işleme ve iğne işi yapma gibi becerilerini politik el ürünleri ortaya çıkarmakta kullanır. Sanatı zanaattan daha değerli gören geleneksel hiyerarşi de bilinçli bir biçimde göz ardı edilir.

Almanya’da kadınlar oy verme hakkını 1918 yılında kazanırlar ve 1919 yılının Ocak ayında meclise girerler. Hannah Höch “Dada Panorama” adlı eserinde bu olayı kutlar. Fotomontajı geliştiren ilk sanatçılardan olan Höch, hem cinsel hem politik devrimi simgeleyen bir imge yaratmak için tekniğin tahrip etme ve gülünçleştirme potansiyelini kullanır. Höch, komünist Alman Dada topluluğunun bir üyesidir. Bu topluluk, I. Dünya Savaşı’na ve savaş sonrası Almanya’da devrimci kargaşaya tepki olarak kurulur. Militarizme, milliyetçiliğe açıkça karşı çıkar. Höch ise daha çok toplum içinde değişen kadın imajını keşfetme ve yeniden yaratma amacıyla androjen imgeler oluşturmak üzere kadın ve erkek fotoğraflarının parçalarını bir araya getirir. Fransız sanatçı Claude Cahun ise Andre Breton’un önderliğinde bir araya gelen sürrealistlere katılır. Bu grubun amacı bilinçdışının özgür bırakılmasıyla kapitalizmi çökertmektir. Bireyin dış baskılardan, zihnin rüya ve fantezilerle ortaya çıkan bilinçaltı sansüründen özgürleşmesiyle gerçekleşen bir bellek devrimidir. Sürrealistler sanatın tamamen bireyin psikolojik yaşamıyla ilgili olduğunu iddia ederler. Cahun’un işleri de Höch’ün sanatı gibi bir dizi klişeleşen kadın rolünü, onlara uymayı sert bir şekilde reddettiğini vurgulamak amacıyla taklit etmesiyle yakından ilgilidir. Cahun en açık işi savaş sırasında bir kiliseden “İsa yücedir fakat Hitler daha yüceymiş. İsa insanlar için öldü. Hitler içinse insanlar ölüyor” yazılı bir bayrak fırlatmasını içeren Nazi karşıtı eylemleridir.

Bu kadın odaklı bir sanattır

Sanat tarihinin feminist bakış açısıyla sorgulanması ise ikinci dalga feminizmin etkisiyle 1970’lerde Fresno State College’da deneysel bir ders açılmasıyla başlar: “Feminist Sanat Programında Düşünceler”. Süreç sonrasında beş öğretmen radikal aktivizmleri nedeniyle işten atılır. Öğrenciler ve öğretmenler çalışmaktan vazgeçmezler. Judy Chicago “Yeni Feminist Sanat Programı”nın başına getirilir. Chicago dersleri kampus dışındaki barakalarda yapar. Bu çalışmalarda öğrenciler erkek bakış açılarıyla sunulan kadın imgelerinin edilgenliği ve idealize edilmesi olarak nitelendirdikleri duruma karşı çıkış yöntemleri ararlar. Bu, kadın odaklı bir sanattır. Çalışmalarda en dikkat çekici tema öğrencilerin “vajina sanatı” olarak adlandırdıkları kadın cinsel organının değişik biçimlerde resmedilmeye çalışılmasıdır. Bu çalışmalar, Chicago’nun Yemek Ziyafeti (1978) adlı ünlü projesinde bir araya getirilir.

Avrupa sanat geleneğinde kadının bakışı hep seyirciye doğrudur

Kadınların sanat tarihinde yer almaması ise 1971’de Linda Nochlin’in “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?” başlıklı makalesiyle başlar. Nochlin makalesinde sanatın ne olduğunu tartışır. Nochlin’e göre sanatsal üretim kendi içinde tutarlı bir dilin varlığını gerektirir. Bu da uzun süreli tecrübe edinmeye bağlıdır. Bunu bırakıp da “kadın” ya da “erkek” işi diye ayırdığımızda zaman geçtiğinde kimlik siyaseti dışında bir şey kalmaz. Pollock ve Parker ise toplumsal cinsiyetin inşası ve psikanaliz kuramından yararlanarak kadın sanatçı imgesini ve kadın bedeni karşısında erkeğin kapıldığı büyülenmenin doğasını “yapı sökümüne” uğratırlar. Berger 1972’de yayınladığı Görme Biçimleri isimli kitabında önemli saptamasını yapar: “Erkekler davrandıkları gibi, kadınlarsa göründükleri gibidirler. Erkekler kadınları seyrederler. Bu durum, yalnız erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkileri değil, kadınların kendileriyle ilişkilerini de belirler. Kadın imgesi erkek bakış açısından iki türlü mevcut olur: Gözlemlenen ve hayal edilen. Resme bakanın erkek olduğu düşünülür ve birbirlerinden değil resme bakandan utanılır. Resimde kadının tutkusunun olmaması erkeğin hazzını arttırır diye bir inanış söz konusudur. Erkeklerin çıplaklığında ise, Michelangelo’nun sanatında ve Yunan kaynaklarında çıplak erkek vücudu temel bir yer tutar. Vasari ve Janson tarafından Batı uygarlığının en parlak formu, kendi başına duran erkek, atletik ve askeri ikonografinin bileşiminden oluşan “kahraman”la karakterize edilir. Çıplak erkekte mahcubiyet yoktur, büsbütün doğaldır. Penisini ne gizler ne de gösterir. Penis genç erkeği cinsel organlarını fetişleştirmeden bir bütün ve uyumlu bir varlık olarak cinselleştiren klasik homo erotik sistemdeki herhangi bir beden parçası gibi temsil edilir. Avrupa sanat geleneğinde kadının bakışı hep seyirciye doğrudur. Kadının içindeki gözlemci erkek, gözlenense kadındır. Böylece kadın kendisini bir nesneye -özellikle görsel bir nesneye- seyirlik bir şeye dönüştürmüş olur.” Böylece “bakış”la ilgili olarak kadının erkeğin bakışının nesnesi olduğuna dair psikanalitik kuramdan etkilenen feminist görsel sanatların temelleri atılmaya başlanır. Resme başka türlü bakmanın yolu açılmış olur.

Bir grup Amerikalı kadın sanatçı sanat dünyasının alışılagelmiş kalıplarını yıkmak için Guerilla Girls adı altında bir araya gelirler. Kadın sanatçı olmaktan söz ederler ve feminizmi aktif bir araç olarak kullanırlar.

Yapıtın birçok biçimde okunmasının mümkün olabileceğinin sorgulandığı, “yapıt” ın ne olduğu tartışmasının geçmişe göre belki de öznelleştiği, video sanatı gibi yeni teknolojilerin de işin içine girdiği, yapıtların sergilenme mekânlarının çoğaldığı/kamusal mekânlarda da sergilendiği sanat yapıtı ya da yapıt tartışmalarına yeni boyutlar da eklenerek devam etmektedir...

Editör: Haber Merkezi