Yani toplumun iki esas öznesi olan kadın ve erkeğin sözde aşk adına, özelleşmiş iki'liğe, özellikle de cinsellikte sıkıştırılmış iki'liğe hapsedilmesi, yaşama, topluma, aşka ve evrene en büyük ihanet olmaktadır. Aşk, asla bireylerle sınırlı değil, toplumsal ve tarihsel, evrensel bir karaktere sahiptir.”

Çiğdem Doğa-JINNEWS

Çağımızın modern kapitalizminin yarattığı kördüğümleri yerelden ve evrenselden çözmek istiyorsak, özellikle de kadın hareketleri olarak aşklı yaşamı ve aşka ihanet eden yaşamı doğru tanımlamalı ve ayrıştırmalıyız. Bu çürümüş ve her yerinden kokuşmuş, tükenmiş kapitalist sistemi en çok ayakta tutan, nefes veren, aşka ihanet etmiş gerçekliğin toplumsal yaşamdaki meşrulaşmasıdır. Yani toplumun iki esas öznesi olan kadın ve erkeğin sözde aşk adına, özelleşmiş iki'liğe, özellikle de cinsellikte sıkıştırılmış iki'liğe hapsedilmesi, yaşama, topluma, aşka ve evrene en büyük ihanet olmaktadır. Aşk, asla bireylerle sınırlı değil, toplumsal ve tarihsel, evrensel bir karaktere sahiptir. Toplumundan kopuk değil, tam tersine toplumuna bağlı, toplumu ile karşılıklı bağımlılık ve dayanışma duygusu içinde, eşit ve özgür bir sevgi temelinde, bireyler; aşklı özgür eş yaşamın kapısını aralayıp içine girebilirler. Diğer türlüsü çokça tanık olduğumuz gibi bireyi, cinsleri ve toplumu bitirme pratiğidir. Ve kapitalist modernite de tamamen buna kendini dayandırmaktadır. Bu dayanağı elinden alıp toplumu, cinsleri özgürleştirme ve gerçek aşkı geliştirme mücadelesine odaklanıldı mı, bu sistemin ayakta kalma gücü kesinlikle kalmayacaktır. 

Demokratik özgür yaşam anlayışına göre toplumda yaşanan cinsler arası aşk ilişkisi, özgür eş yaşam felsefesine denk düşer. Eş olmaktan bahsediyoruz, karı-koca olmaktan değil. Özgür eş olma felsefesinde, özgür kadınlık ve özgür erkeklik vardır. Bildiğimiz gibi karılık ve kocalık, cinsler arası ilişkide iktidarcılığın, şiddetin hakim olduğu bir ilişki tarzıdır. Devletçiliğin, iktidarcılığın, savaş kültürünün kadın ve erkek ilişkisine indirgenmesinden başka bir şey olmayan karı-kocalık, mevcut haliyle artık tam bir kördüğüme dönüşmüştür. Karı-kocalık derken ille de evlenmiş, nikahlanmış, aynı çatı altında yaşayan kadın ve erkeklerden bahsetmiyoruz. Bu bir kültürdür, cinsiyetçi kültür olarak daha çocuk yaşlardan itibaren aşılanır. Kızlar karılık kültürüne göre, erkekler de kocalık kültürüne göre büyütülür. Roller böyle paylaştırılmıştır. 

Karı-koca ilişkisi çokça bilindiği gibi özel alandır, dokunulmazdır, karışılmazdır. Kimsenin tartışma konusu yapmaya hakkı yoktur. Ancak özgür eş yaşamın çok önemli bir özelliği bu ilişkiyi çok özel, dokunulmaz, mal-mülk alanı olmaktan çıkarmasıdır. Zaten bundan çıktığı oranda ilişki eş'leşen bir ilişkiye dönüşür. Çünkü bir ilişki ne kadar kadın ve erkekle sınırlı hale geliyorsa, o kadar dayanılmaz ve çekilmez, şiddet dolu, tecavüz dolu bir ilişkiye doğru gidiyor. Oysa toplumuna, onun eleştirilerine, görüşlerine, çözüm yaklaşımlarına ne kadar açık olsa o kadar sevgi ve aşk üreten bir ilişki olur. Toplumundan kopan bir kadın-erkek ilişkisi, toprağından kopmuş bir ağaç gibidir. Toprağından, kendi köklerinden kopan bir ağaç ne kadar ağaç olabilecekse, toplumundan kopan bir kadın-erkek ilişkisi de o kadar olur. Kendisi değildir, kökleriyle değildir, birazcık yaşar, cılızca yaşar, gerisi çürüme ve ölüm türetir. Bu nedenle ilişkinin güzelliğini de, çelişkisini de toplumuna açık sunabilmelidir. Toplumuna karşı en doğru, anlamlı, iyi ve güzel ilişkiyi yaşatma gibi bir sorumluluğu olmalıdır. Vicdanen ve ahlaken bu sorumlulukla hareket etmelidir.

Kimse kimsenin sahibi, malı, mülkü değildir

Özgür eş yaşam ilişkisinde psikolojik, fiziki, cinsel içerikli şiddete yer yoktur. Özellikle de egemen erkek cinsinin şiddeti, yaşamı tahmin edilmeyecek düzeyde zehirlemektedir. Ama özgür eş yaşamda, erkeğin kadın üzerinde, kadının erkek üzerinde iktidar kurmasına, hakim olmasına yer yoktur. Bu nedenle şiddet dürtüsü de harekete geçmez. Çünkü kimse kimsenin sahibi, malı, mülkü değildir. Herkes eşittir, özgürdür, tercihleri onları buluşturmuştur ve onlar bunun anlamına, güzelliğine göre ilişkilerini geliştirirler. Özgür erkek gücünü; aklında, duygusunda, dilinde, ilişki sanatında yaratarak anlamlaşan erkektir, cinselliğinde ya da fiziki gücünde değil. Özgür kadın da aynı biçimde gücünü aklında, duygusunda, dilinde, ilişki sanatında yaratandır. 

İterken çekebilecek gücü de geliştirecektir

Özgür eş yaşamın aşk'ında her iki cins için de bilinç, mütevazılık, onur, yiğitlik çok önemli bir ölçüdür. Yine anlam arayışı, ilişki gücü, ilişki kurma gücünü ezbere değil beyninin öz salgılarından alabilme kapasitesi, diğerini yüreğine alabilme ve kendi yüreğini sakıncasız-çekincesiz verebilme özellikleri olabilmelidir. Çelişkileri fiziki gücüyle değil, akıl gücüyle, duygu-his gücüyle çözebilmek asıl yiğitliktir. Çağımızın yiğitlik ölçüsü budur. Özgür eş yaşam, bir anlamda ilişki içindeki çelişkileri akıl ve duygu gücüyle çözebilme sanatı, felsefesi olmaktadır. Yaşamda, insanda, kadında ve erkekte hiçbir zaman çelişki, uyumsuzluk bitmeyecektir, her zaman var olacaktır, özgür eş yaşam ilişkilerinde de bu var olacaktır. Ancak özgür eş yaşamın ilişki biçimindeki fark, bu çelişkileri akıl ve duygu gücü, ortaklığı ile çözebilme gücünde ortaya çıkacaktır. Karşıtlaşarak, birbirini yok ederek, aşağılayarak, görmezden gelerek, çekiştirerek değil, birbirini kapsayarak çelişecek, iterken çekebilecek gücü de geliştirecektir. 

Her anında birbirine anlamlı düşünceler ve duygular verir

Özgür eş yaşam ilişkisi demokratiktir, birbirinin düşüncesine saygı duyar, dinler, iradesini esas alır. Kadın-erkek ilişkilerinde bu demokratik ilke ne kadar doğru ve sağlam bir biçimde uygulanırsa, toplum o kadar dönüşür, devletçilik, iktidarcılık o kadar eritilir, alanları o kadar daraltılır ve yok edilir. Bu kültürü buradan başlayarak geliştirmek o denli önemlidir ki! Karı-kocalık kültürü, devletçilik ve iktidarcılığı ne kadar güçlendiriyor ve ayakta tutuyorsa, özgür eş yaşam kültürü de demokratik modernite ve demokratik ulus sistemini o kadar geliştirecek, güçlendirecek ve binlerce yıla damgasını vuracak güce sahip kılacaktır. Özgür eş yaşam, diğerinin farklı olmasına, farklı düşünmesine öfkelenmez, kendisiyle aynılaştırmaya çalışmaz. Onun da bir iradesi olduğunu bilerek farklılığına saygı gösterir. Farklılığı ile onu yüreğine taşır. Bu, aynı zamanda ilişkinin ahlaki yönüne de işaret eder. Özgür eş yaşamda eşler birbirleri ile politika, felsefe, sanat, iş ve daha birçok birbirini büyütecek boyutlarda tartışmalar yürütür. Her anında birbirine anlamlı düşünceler ve duygular verir. Düşünsel paylaşım, AŞK'ın en saf hallerindendir, büyütür, yüceltir.  

Çocukların da mülk olmaktan çıkarılması gerekmektedir

Özgür eş yaşamda çocukların özenle ve özgürce eğitilmesi, bilinçlendirilmesi de çok önemlidir. Burada çocukların da mülk olmaktan çıkarılması gerekmektedir. Karı-kocalık kültüründe çocuk sahip olunacak bir mal-mülk gibidir. Çocuklar yaşamı yeni öğreniyor olabilirler, ancak asla duygusuz, hissiz, bilinçsiz değildirler. Bu yüzden çocuk ruhunu özgür bırakmak, kırmamak, çocuğa şiddet uygulamamak gerekir. Çocuk zihni ve dili en hakiki zihin ve dildir. Dolayısıyla çocuktan da öğrenmeyi bilmek gerekir. Çocuk karşısında bu kültürü geliştirebilen bir anne-baba, kadın-erkek, özgür eş yaşamın temellerini çok güçlü atmış, yeni nesilleri doğru büyüterek binanın duvarlarını da yükseltmiş demektir. AŞK, burada çocuğa bulaşan bir özgürlük dalgası olur. 

Yine bu yaşam tarzında kadının kendi cinsiyle örgütlenmesi hayati önem arz etmektedir. Çünkü kadın örgütsüzleştiğinde, yalnızlaştığında köleleştirildi, yaşamın dengesi bozuldu, sahte ve yalan, sömürücü sistemler baş gösterdi. Bugüne dek de ağırlaşarak geldi. Bir toplumda kadının iradeli olması, onun örgütlü olması ile doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle her zaman kadının örgütlü bir yapısı olmalıdır. Özellikle de günümüzde dengenin kadın aleyhine bozulduğu, her türlü şiddetle karşı karşıya olduğu bir zaman diliminde, bu her şeyden önemlidir. Kadının kendisini savunması, eşit bir yaşam düzeyini geliştirebilmesi, her açıdan bir iradi duruşu sergileyebilmesi için bu gereklidir. 

Özgür eş yaşamın öznesi olan özgür erkek ve özgür kadının ariflik ve zariflik  mertebesinde kendisini eğitme, bilinçlenme, hem birbiri ile ve hem de toplumu ile kaynaşma düzeyi yaratılmalıdır. Bu ise öyle kolay bir durum değil, bu bir nefs mücadelesi, örgüt mücadelesi, politik mücadele, öz savunma mücadelesidir. Tarihin en büyük kavgalarındandır. Çok zordur. Bu nedenle arifane bir yoğunlaşma ve kendini adama, zarifane bir incelikle somutlaştırma, örgütleme ve mücadele etme olmazsa, özgür eş yaşamlar inşa edilemezler. AŞK'la inşa edilmesi gereken eş yaşamlar, ancak ariflik ve zariflik mertebesine ulaşma mücadelesini vererek gelişebilir. 

Editör: Haber Merkezi