Kadından Haber’de ‘Kadın mücadelesinde emsal karar’ başlığı ile yayınlanan haberde neredeyse 2 senedir kadınlara ve LGBTİ+lara uygulanan idari para cezalarının AYM kararı ile hak ihlali olduğuna karar verilmesini okumuşsunuzdur. Yani Anayasa Mahkemesi bizlere kesilen bu cezaların hak ihlali olduğunu belirterek cezaların iptaline karar verdi. Ben de size teknik cümlelerle açıklanan bu kararın hikayesini anlatmak istedim. Trajikomik yanlarına da beraber bakarız artık.

Mersin’de feminist hareketin yaptığı eylemlilikler refleksif şekilde sürekli alanları kazanımları arasına katıyor. Aynı şekilde bu eylemlilikleri aylık maaş sistemine benzer bir ceza ücreti ile paramızla yapıyoruz sayılıyordu bir ara. Ki paramızla eylem yapıyoruz dövizlerini hatırlayanlar kendini tam burayı okurken belli eder. Mersin bu noktada ülke çapında rekor denemeleri yaparken, bu süreç bir de pandemi dönemine denk gelince toplumsal sağlığı korumaya yönelik olan Hıfzıssıhha Kanunu ile her gün öldürüldüğümüz ülkede bizi virüsten korumaya çalıştılar. Bunu 3500 liraya yakın cezalarla yapmaya çalıştılar bir de. Ülkenin virüsü bile parayla çalışıyor galiba. Bu arada cidden maskeyle megafona slogan verilmiyor yoksa maskeyi kendi sağlığımız için biz onlardan önce önemsedik not düşeyim.   

Şimdi bu cezaların baya öncesine dayanan bir hikayesi var lakin biz başlangıcı neredeyse her gün sokaklarda olduğumuz İstanbul Sözleşmesi’ne saldırılar sürecine götürelim. Ülkede onlarca şehirde olduğu gibi Mersin’de de feminist hareket,  fesh edilme kararının gece yarısı duyurulmasından sonraki gün sokaklara dökülmüş ve hepimiz o zamana kadar olan kitlelerin en yoğunlarından biri ile karşılaşmıştık. Biz buna salt öfke diyoruz işte, karşısında durmayın, duramazsınız dediğimiz nokta tam burası. Tabii bu kitle o gün ve kararın yankısının devam ettiği günlerde neredeyse her gün sokakta olmaya devam etti. Katillere, tacizcilere engel olmayanlar her seferinde önümüze barikat kurmaya çalıştı. Devam eden bir diğer şey ise o barikatların yıkılmasıydı elbette. Öldürülmemek, şiddete uğramamak, kazanımlarımızı, güvencemizi kaybetmemek için sesimizi yükselttiğimiz bu sokaklar bizimdir dedik. Bu öfke, bu isyan karşısında barikatlara güvenemezsiniz, incinirsin ama bak sen bilirsin dedik. Kimse dinlemedi. Sonra adımız bowling topuna çıkıyor böyle böyle işte.

Sonrasında ise sanırım bu öfkenin en yoğun yaşandığı günlerden biri oldu. O günü de herkes hatırlar. Pınar Gültekin’di günün adı. Katillerin savunulduğu, İstanbul Sözleşmesi iyi ki kalktı sözlerini bir katilin ağzından duyduğumuz günler, bizim ardı arkası kesilmeyen idari ceza belgelerini aldığımız günler oldu. Bir de çifter çifter alıyoruz öyle böyle değil. Artık kişi başına düşen kağıt israfına canımız sıkılır oldu. Benim bir tane katılmadığım eylem cezam var mesela, kameradan çıktı alınan fotoğrafta kaban var üzerimde, çok severim Mersin’de Temmuz ayında kaban giymeyi evet. Cezaların bir kısmının hıfzıssıhha, bir kısmının ise 32. Maddeden olduğunu biliyoruz. Kamu düzenini bozmak, emre aykırı davranış. Kamu düzenini bir katilin bir kadını katletmesi bozmuyor mesela, sokak ortasında şiddet uygulayan erkekler bozmuyor, eylemde bir trans kadın üzerine tomalardan sıkılan tazyikli sular bozmuyor ama şiddete karşı güvencesi olan bir uluslararası sözleşmeyi, çıkıyorum ben hoşça kalın diyerek kafasına göre fesheden birine ve bu karara karşı çıkan bizler bozuyoruz. Ama şimdi hakkını yemeyeyim ikinci kısım tutuyor; emre aykırı davranış olan. Yani en çok attığımız slogan ‘susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz’ olunca emre itaat etmemiz biraz saçma olurdu ne diyeyim ki.

Ceza geldikçe yeni gelen cezalar için de eylem yapıyoruz hadi bir de ona ceza. Ne yapıyorlar komple binanın 6 aylık elektrik faturasını falan mı ödeyecekler bilmiyoruz ki. Canı sıkılan şu kimdi ya yaz bakayım diyor. Hikaye bu şekilde giderken biz İstanbul Sözleşmesi nöbetlerine tam gaz devam ediyoruz. Gökkuşağı bayrağı falan var her yerde kamu düzeni yine infilak sanırım. Genel olarak kimin kiminle seviştiğini düşünmeleri sonucu zaten emre aykırı davranış madde bilmem kaç olabilir orada çok canları sıkılıyor. Süreç bu şekilde işlerken hukukun üstünlüğünü savunanlar aslında biz olduğumuz için itiraz süreçlerini başlatıyoruz. Ceza makbuzları meydanlarda asılı sergi gibi bakıyor herkes. Tabii bu süreç için Powerpuff Girls karışımı gibi bir şey var yanımızda. Feminist avukatlar. Şeker, baharat ve iyi olan her şey değil bizim karışım. Hukuk, feminizm ve direngen olan her şey şeklinde. Tüm süreci takip eden, tek tek listeleyen, dilekçeleri yazıp savunan onlarca avukat. Biz diyoruz asıl barikat bizde diye. Arada farklar var ama bizim barikatlarımızı kuran kalkan tutan kollar değil; dayanışmamızdan aldığımız gücümüz, şiddet gören, katledilen tek bir kadının, LGBTİ+nın adını unutmayan hafızamız, kazanımlarımızı bırakmaya niyeti olmayan direngenliğimiz. Cesaretimizin, cüretimizin bulaşıcı olduğunu anlamıyorsunuz. Ki hatalı nokta burası, hatalı olmasa ‘yıldıramayacaksınız’ dediğimizde inanmaları gerekirdi sanırım.

Ezcümle en başta bahsettiğim haber anlatıyor; 120 bin lirayı geçen cezaların hak ihlali olduğuna dair karar. Bu süreci yürüten mücadele eden herkes, savunan avukatlar bunu dört bir aleme duyuran feminist gazeteciler. Bunların hepsinin aynı irade olduğunu anlayacaksınız. Kabul edeceksiniz. Emre aykırı davranış dediğiniz ölümü, şiddeti, ezilmeyi, itaat etmeyi kabul etmeyişimiz ise, ‘üzgünüz’ diyemeyiz. Unutmayın; şu soruyu soracağınız, o gün orada olan her bir irade diyecek ki dönüp size; barikatları aşmamız çok incitmiş, ama biz dedik incinirsin yine de sen bilirsin.

( Kaynak: https://www.kadindanhaber.com/incinirsin-yine-de-sen-bilirsin-chapter-two/ )

Editör: Haber Merkezi