HABER MERKEZİ- İran İslam Cumhuriyeti’nde başörtüsü takma kurallarına uymadığı gerekçesiyle ahlak polisi tarafından gözaltına alınan ve işkenceye uğradığı belirtilen Mahsa Amini’nin yaşamını yitirmesi ve ardından başlayan eylemler, laikliğin yaşamsal önemini bir kez daha ortaya koydu.

Türkiye’de de yankı ve destek bulan eylemler, bir yandan kadınların Cumhuriyet Devrimi’yle özgürleşmesini diğer yandan da özellikle son dönemde tarikat ve cemaatler tarafından hedef alınmasını gündeme getirdi. 

Osmanlı’da fikirsel düzeyde ve İstanbul’la sınırlı kalan devrimleri yaşama geçiren, üzerine katarak Anadolu’ya yayan ve Anadolu’yu Aydınlanma’ya götüren Cumhuriyet devrimi, Türkiye’yi bölgesindeki ülkeler içinde kadın hakları ve laiklik açısından öne çıkardı. Kurtuluş Savaşı’nda kahramanca mücadele eden Türk kadını, savaştan sonra da sürdürdüğü mücadelesiyle devrimde etkin rol oynarken birbirini izleyen devrimler, Laik Cumhuriyeti pekiştirdi. Atatürk’ün “Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça  diğer kısmı göklere yükselebilsin” sözlerinde kendini bulan zihniyet dönüşümü, laik atılımlarla sağlamlaştırıldı. 

"ULUS İÇİN ÖNEMLİ"

Tarihçi Doç. Dr. Birten Çelik, kadınların haklarını mücadele yürüterek kazandığına işaret etti. Çelik, şunları kaydetti:

“Bu düşünce, dağılmaya başlayan imparatorluğun yerine bir ulus devlet anlayışının oluşturulmasında da önemli görüldü. 1913’te kurulan Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti, kuruluş amacı ile bu anlayışa hizmet etti. Cemiyetin kurucu üyeleri Ulviye Mevlan ve Nezihe Muhittin ile birçok aydın kadın, kadın hakları konusunu hem bastıkları Kadınlar Dünyası dergisinde hem de toplantılarında gündeme getirdi. Bu girişimler, Türk Kurtuluş Savaşı’nda önemli roller yüklenen Türk kadınının 1923’te Kadınlar Halk Fırkası kuracak kadar cesaretle hareket etmesini de sağladı. CHP’den önce kurulan bu parti, kadınlara seçme ve seçilme hakkı istediği için resmi olarak kurulamadı ve Mustafa Kemal Atatürk’ün talebiyle Kadın Birliği adı altında örgütlendi. “Kadının yeri evidir, anne olarak ulusuna hizmet etmeli” anlayışının hâkim olduğu ortamda mücadelesini sürdüren kadınlar, Atatürk’ün de desteğiyle 1930’da belediye seçimlerine katılma ve aday olma, 1934’te de eşit yurttaş olarak seçme ve seçilme hakkını elde etti. 1920’lerden itibaren Türkiye’de kadınlar, kazanımlarını arttırmak için mücadele etti ve onların mücadelesi Türk devriminin de bir parçasıydı.”

"YAPTIKLARI PAHALIYA PATLADI"

“Otoriter rejimler kadın üzerinden de topluma baskı kurarlar” diyen Çelik, İran’da solun “Şah rejimi”nden kurtulmak için mollalara destek verdiğini ancak “İslam devrimi”nin ilk olarak solu hedef alarak yok ettiğini belirterek, “Molla rejimin ilk hedefi kadınlar oldu ve onları kıyafetleriyle sınırladı. Amini’nin öldürülmesiyle başlayan protesto olayları İran’da başta kadın hakları olmak üzere kısıtlanan tüm özgürlüklere karşı bir direnişi başlattı” dedi. Çelik, Türkiye’de benzer duruma “yetmez ama evetçiler”in de düştüğünü kaydederek, “Erdoğan, siyasi gücünü pekiştirdikten sonra onları hedef aldı. Uzun süredir ‘yetmez ama evetçiler’ pişmanız demeye başladı ama onların yaptıkları Türkiye’ye pahalıya patladı” ifadelerini kullandı.

"SINIRLAMAYA ÇALIŞIYORLAR"

Çelik, “Bir zamanlar ‘Türkiye İran olmayacak’ diye sloganlar atılıyordu ve maalesef bugün Türkiye’de, İran’daki molla rejiminin baskılarına özenen bir iktidar anlayışı hâkim kılınmaya çalışılıyor. İktidar ile destekçisi tarikat ve benzeri örgütler, İran’daki dayatmanın benzerini Türkiye’de kıyafet fetvaları, konser yasakları gibi baskılarla yapmaya çalışıyor” diye konuştu.

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. UYAR: EĞİTİMLİLER DE İSTEKLİ DEĞİLDİ

Prof. Dr. Hakkı Uyar, Türkiye’nin tarihsel birikiminin, bölgesindeki ülkelerden farklı olduğuna işaret etti. “Cumhuriyetin Osmanlı’dan devraldığı siyasal ve toplumsal miras pek de parlak değildi” diyen Uyar, “Nüfusun büyük bölümü köylüydü, okuryazarlık oranı çok düşüktü. Dolayısıyla geleneksel/dinsel bir toplum yapısında kadınların siyasal ve toplumsal hayatta rol oynamaları pek de beklenemezdi. İşin daha vahim tarafı ise dönemin okumuş, eğitimli yöneticileri bile kadınlara siyasal haklarını vermekte pek de istekli değildi” değerlendirmesinde bulundu. 

"BARİ ALKIŞLAMAYIN"

1924 Anayasası’nın tartışmaları sırasında kadınların seçme ve seçilme hakkının gündeme geldiğini, milletvekillerinin itiraz ettiğini ve teklifin “alkışlarla” reddedildiğini söyleyen Uyar, dönemin Kütahya milletvekili Recep Peker’in, “Kadına hak vermediniz, bari alkışlamayın yahu” tepkisini gösterdiğini anımsattı. Tepkiler nedeniyle “saltanatı ve halifeliği kaldıran devrimci ama ‘erkek’ Meclis’in, kadınlar konusunda devrimci tavır sergileyemediğini” vurgulayan Uyar, kadın haklarının zamana yayılarak topluma kabul ettirildiğine işaret etti. Uyar, karma eğitime, Medeni Kanun ile hukuki eşitliğe, seçme ve seçilme hakkına dikkat çekti.

"LAİKLİK SAĞLADI"

Uyar, kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmesinin ardından CHP tarafından önce “kadınların parti yönetimine alınması ve delege seçilmesinin istendiğini”, ardından belediye meclislerinde ve köy ihtiyar heyetlerinde kadın oranının yüzde 20’nin altında kalmamasına dikkat edilmesinin bildirildiğini, daha sonra da il genel meclisine kadın üyelerin alınması ve CHP’ye kadın üye kayıtlarına hız verilmesi konusuna dikkat çekildiğini söyledi. Uyar, “Kadınlar, tarihimizde ilk kez 1930’larda eğitim, kültür, siyaset, toplumsal ve ekonomik hayatta gerçek anlamda görünür hale geldi. Bunu Türk Devrimi’nin getirdiği laiklik ve ümmetten millete geçiş süreci sağladı. Türkiye’de devrim sürecini gerçekleştirirken Atatürk, Milli Mücadele’yi kazanmış, düşmanı ülkeden kovmuş olmanın verdiği karizmaya dayandı” diye konuştu. 

"TAHAKKÜME KARŞIYDI"

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da kurulmasıyla din adamlarının denetim altına alındığını ve siyasetin dışında tutulduğunu vurgulayan Uyar, hızlı devrimlerle Ortaçağ kurumlarının tasfiye edildiğini söyledi. Uyar, “Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken Türkiye halen demokrasi, hukuk devleti ve çağdaşlık noktasında ciddi eksiklere sahip. Bunun ana nedenlerinden biri şüphesiz Atatürk ve İnönü dönemi sonrasında kurucu kültürün değerlerinden uzaklaşılması. Ancak yine de Türkiye, bölge ülkelerinin çok ilerisinde. Cumhuriyeti kuranlar dine değil, toplum üzerinde din adına hareket edenlerin tahakküm kurmalarına karşıydı. Bugün karşı karşıya olduğumuz tehlikeler, onların ne kadar haklı olduklarını ortaya koyuyor” dedi.  

Cumhuriyet'ten dosy- Sefa Uyar YARIN: Tarikat ve cemaatler, kadın karşıtlığında birleşiyor

Editör: Haber Merkezi