Öncelikle belirtelim ki Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır ziyaret CHP’nin tarihini bilenler için oldukça önemli bir gelişme ve değişimdir. Bir süredir kendini aşma çabasındaki CHP’nin inkarcı dili bırakması umut vericidir. Kürt sorununda barış söylemi, yüzleşme, helalleşme, kucaklaşma herkese iyi gelecektir. Zira kan ve şiddetten çok çektik. On yıllardır süren bir çatışma süreci var ve on binlerce yurttaşımızı kaybettik. İktidarları uğruna kan dökmeyi sürdürdüler. Milyarlarca kaynak savaşa gidiyor. İçeride ve dışarıda büyük acılar yaşandı.

Bu acılarla yüklü süreci sonlandırmaya yönelik her çaba kıymetlidir. Ancak ünlü sözdeki gibi ‘Ağıza değil ele bakmak gerek.’ Ağızdan çok sözler çıktı, ancak elle yapılan başka oldu. Erdoğan da ilk yıllarında, iktidara gelme, iktidarını perçinleme sürecinde çok sözler söyledi. Elleri farklı şeyler yaptı. Bugün hâlâ kan ve şiddet, baskı ve zorbalık sürüyor. Zira sorunun adı Kürt sorunudur. Kılıçdaroğlu ağız dolusu olmasa da bunu söyledi. “Kürt sorunu yoktur” diyen Erdoğan’ı ve onun sözcülerini eleştirdi. “Halka kulak vermek gerek” dedi. Halk Kürt sorunu var diyor ve çözüm bekliyor. Zulümden, Diyarbakır Cezaevinden söz etti. Kısaca hatırlatalım.

12 Eylül darbesi, Diyarbakır Cezaevi süreci, Esat Oktay Yıldıran denilen zalim yüzbaşının arşa ulaşan işkence uygulamaları ve süreci izleyen yıllarda PKK’nin silahla soruna müdahil olması Kürt sorununda başka bir boyut yarattı. 1984’ten günümüze kadar süren, dönem dönem ateşi yükselen ve düşen boyutta olsa da bugün Türkiye’nin yaşadığı ağır ekonomik krizin ve yaşanan politik sorunların temelinde Kürt sorunundaki savaş ve şiddette ısrar yatmaktadır.

Her ne kadar Özal ile başlayan, Demirel ile süren, Mesut Yılmaz gibi bir bölüm siyasetçi tarafından ‘Kürt realitesi’nden söz edilmiş olsa, ‘AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer’ gibi laflar edilmiş olsa da devletin derin ve de çelik çekirdeğini kırma çabası gösterilmedi, demokratikleşme yolu açılmadı, bilinen inkarcı tutuma ve demokratik talepleri şiddetle bastırma yolunda ısrar ve mutabakat içinde olundu. Dönem dönem ‘ateşkes’ süreci yaşansa da Türkiye içeride ve bölgede 1984’ten bu yana süren bir çatışma süreci içindedir. Ülkenin tüm kaynakları Kürt sorununun barışçı çözüm yerine, şiddetle bastırılmasına akıyor. Irak, Suriye topraklarına taşan müdahaleler ülkenin kaynaklarını kurutmaktadır.

Erdoğan’ın 2002’de yönetime geldiği dönemden günümüze kadar ise oldukça karmaşık bir süreç yaşandı. İşlem hacmi yüksek ama sonucu olmayan onca gelişmeden sonra bugün artık “Kürt sorunu yoktur” noktasına gelindi. Ancak bu süre içinde çok şey değişti, çok gelişme yaşandı. Kürt halkı, demokratik Türkiye ve Kürt sorununda eşit haklara dayalı demokratik, barışçı çözüm mücadelesinden vazgeçmedi. ’90’lı yılların büyük acılarına, katliamlara, yargısız infazlara, “Faili meçhul” sayılan cinayetler, boşaltılan, yakılan, yıkılan köyler gerçeğine rağmen halk direndi. Aynı zamanda demokratik kanalları açma çabası içinde olan Kürt halkı büyük bedellere rağmen gazetelerin çıkarılmasından, demokratik derneklerin kuruluşuna, yerel yönetimlerde temsiliyetten parlamentoya uzanan kararlı bir mücadele içinde oldu. Ve bugün TBMM’deki üçüncü büyük parti HDP ise, bu Kürt halkının kararlı direnişi, Türkiye’nin ilerici, devrimci, demokratik, sosyalist güçlerin ortak çabasıyladır.

Dolayısıyla Kürtler, Türkiye’nin kaderinde belirleyici güç haline geldi. 20 yıllık baskıcı Erdoğan yönetiminin kaderini belirleyecek olan bir seçime gidilecek. Ve hiçbir parti ve iktidar hesabı içindeki hiç bir çevre ya da ittifak bileşeni, Kürtleri, HDP’yi, demokratikleşme yanlısı güçleri yok sayarak yol alabilecek durumda değil. Yerel seçimlerdeki hezimeti hâlâ hazmedememiş olan Erdoğan, o dönem başarılı olamasa da Öcalan ile yeni bir yol bulma çabası, yoğun İmralı trafiği artık sır değil. Ancak yaşananlar ve sonuçları ne Öcalan’ın ne de Kürtlerin Erdoğan ile yeni bir “çözüm” sürecine girmeyeceğini gösteriyor.  

Gelelim Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır/Amed çıkarmasının yankılarına. Başında da belirtildiği gibi bu önemli bir aşama. Ancak CHP’nin açık ve net olması bekleniyor. Tarihiyle yüzleşme sürecine girmiş olması iyidir, ancak cesaretli olmalı... Kalıplar ne kadar kırılırsa gelişme de o kadar hızlı olur. Bazen, CHP’nin “Bir şeyler yapmak istiyorum ama çıkmazlarımı görüyorsunuz” dediğini hissediyorsunuz. “Demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer” dedikten sonra İYİP’in salvolarıyla karşı karşıya kalınca ziyaretin adına, “Kadim şehirde kadim birliktelik için” demek zorunda kaldılar.

Ancak tüm bu gelişmeler Kürt sorununun eşit haklara dayalı demokratik çözümünde kararlı mücadeleyi sürdürmenin önemini gösteriyor. HDP ile devrimci, demokratik sosyalist güçlerin birlikteliği ve süreci sorumluluk içinde yönetmeleri önem kazanıyor. Her ne kadar AKP-MHP bir tarafta, bazı faklı girişmeleriyle CHP ve değişime direnen bileşenleriyle Millet ittifakı bir yanda olsa da demokratikleşmenin esas güçleri olanlar hâlâ dağınıktır. Oysa bu süreçte, esas belirleyici olan bu güçlerdir. 3. ittifak güçleri, tarihi bir sorumluluk altındadır ve sürecin selamete ulaşmasında belirleyici olacaklardır.