“Sömürgeci devletlerin saldırı girişimlerine zemin oluşturmamak için yapacağımız asıl tarihi görevimiz ulusal ittifakımızı oluşturmanın yol ve yöntemini bulmak olacaktır.”


 DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz JINNEWS' e yazdı.


Ortadoğu’nun kadim halklarından biri olan Kürtler, asırlar boyunca, Mezopotamya coğrafyasında çizili sınırları olmadan etkin bir halk olarak yaşamışlardır. Kadim Kürt halkı yüz yıllardır bu topraklarda birlikte yaşadıkları diğer halkların hiçbir hakkına kendisini savunma koşulları zorunlu olmadıkça saldırmamış, onları hor görmemiş, ülkelerini işgal etmemiş ve değerlerini yok saymamıştır.


Ancak söz konusu Mezopotamya coğrafyasının en kadim halklarından olan Kürtler olunca, asırlardır yaşadığı coğrafya üzerinde her türlü saldırıyla, yok sayılmayla, talan edilmeyle, parçalanmayla ve işgal edilmeyle karşı karşıya kalmış ama her yönelime karşı kendini koruyarak bu günlere değin gelmiştir.


Sömürgeci hegemonik devletler, Kürtleri kendi coğrafyalarında parçalara bölmüş, ulus devlet zihniyetinin asimilasyon, yok sayma, jenosit ve işgal politikalarına maruz bırakmıştır. Ulus devlet mantığıyla inşa edilen tekçi zihniyetler Kürt halkının tüm var olma alanlarına saldırmış, siyasal, kültürel, ekonomik ve toplumsal açıdan tam bir cendereye tabi tutmuştur. Bu yönelim Ortadoğu’nun şekillenmesinde yüzyılı aşkın süredir süren kaos ve krizlerin devam ettirilmesi ve çelişkileri barındırması itibariyle yapay ulus devletlerin oluşum kurgusu olarak vücut bulmuştur.


Birinci dünya savaşı döneminde ve sonrası Kürtlere ait coğrafyanın paylaşım süreci başlamış, Kürdistan dört parçaya ayırılmış ve bu parçalama üzerinden Ortadoğu sürekli kaos ve krizlerin yaşanmasına zemin oluşturma alanına dönüştürülmüştür.


Osmanlı ile İran devleti arasında imzalanan Kasr-ı Şirin anlaşmasıyla başlayıp, Sykes-Picot ve Sevr anlaşmalarıyla devam eden ve Lozan anlaşmasıyla sonuçlanan paylaşım süreci aslında sömürgeci devletlerin kendi aralarındaki hâkimiyet savaşlarında Kürtlere ait coğrafyayı Kürtler olmadan bölüp parçalayarak, yerleşik iktidarlarla uzlaşma yolunu seçtikleri stratejileri olmuştur.


Bu strateji Kürtleri dört parçaya bölerek, Kürt meselesinin her geçen gün daha da derinleşmesine ve bu meselenin Ortadoğu’nun en başat çıkmazı haline gelmesine sebep olmuştur. Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri arasında dört parçaya pay edilen Kürdistan, bu devletlerce her türlü asimilasyon, yok sayma, jenosit, baskı yöntemiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu yaklaşım Kürtlerin siyasal, kültürel, ekonomik, toplumsal yok oluşları için planlanan bir strateji olagelmiştir.


Kürt tarihine kara bir leke olarak yazılan kardeş kavgası (Brakujî) yeniden canlandırılmaya çalışılıyor. Tüm bu yönelimlere karşı Kürtler hiçbir dönemde boyun eğmemiş, onurlu mücadelelerini en ağır bedellere rağmen her koşulda vermiştir. Bu saldırı ve sömürge mantığına karşı Mir Bedirxan, Qazi Muhammed, Şeyh Sait, Seyit Rıza, Zarifeler, Mela Mustafa Barzani ve Abdullah Öcalan Kürt halkının onur mücadelesinin öncüleri ve önderleri olarak tarihe not düşmüşlerdir.


Bu var olma mücadelesinin öncü ve önderleri her dönemde dışardan gelen saldırılara karşı net tutumlarını sergilemeyle beraber iç çelişkilerin çözümü için de birlik mesajı vermişlerdir. Kürtlerin kendi aralarındaki çelişkileri geçmişten günümüze sömürgeci devletlerin saldırı, işgal, gasp ve talan politikalarını kolaylaştırmış, içeride oluşturulamayan birlik ve beraberlik, dış güçlerin bin bir zorba politikalarından da istifade ettikleri zemini oluşturmuştur.


Birinci Dünya Savaşı sırasında şekillenen Ortadoğu siyasi haritası, en kadim halklardan olan Kürtleri yok saymıştır. Oluşturulan bu siyasi harita Ortadoğu’nun sürekli bunalım ve çıkmaz içinde olmasına sebep olmuş, oluşan ulus devletlerin kendi içinde halklarına karşı, dışta da birbirleriyle sürekli savaş halinde olmasını getirmiştir. Böl, parçala, yönet politikası hegemonik ülkeler açısından sürekli kriz ve kaos olan Ortadoğu’ya istedikleri gibi müdahale etme zemini oluştururken, zaten dört parçaya ayrılmış durumda olan Kürtlerin kendi içindeki tarihsel çelişkileri de, içinde yaşamak zorunda kaldıkları devletlerin yönelimlerine açık vermiştir.


21. yüzyılın küreselleşen dünyasında Kürtler verdikleri amansız var olma mücadelesi ve ellerindeki kazanımlarıyla bugün dünyanın gündemi olmuş durumdalar. Yüzyıl sonra yeniden dizayn edilmek istenen Ortadoğu denkleminin köşe taşlarından biri olan Kürtlerin rollerini oynamalarının yegane stratejisi tabi ki ulusal ittifakını gerçekleştirmiş olup olmamalarıdır.


Bugün içinde bulunduğumuz süreçte, bir taraftan tüm dünya virüs salgını ile mücadeleyi sürdürürken diğer tarafta Kürtlere karşı düşmanlık edenlerin düşmanlığı ara vermeden devam ediyor. Binlerce ağır bedelle elde edilen kazanımların yok edilmesi için tüm dünyanın gözü önünde Kürtlerin kazanımlarına saldırılıyor, ülkeleri gasp ediliyor, işgal ediliyor ve yine Kürtlerin arasına nifak tohumları ekerek,  Kürt tarihine kara bir leke olarak yazılan kardeş kavgası (Brakujî) yeniden canlandırılmaya çalışılıyor.


Baskı, zulüm, katliamların her türlüsünü deneyen sömürge mantığının, kirli provokasyonlarla Kürtleri karşı karşıya getirmek niyetinde olduğunu tüm Kürtler görmelidir ve bu provokasyonlar karşısında Kürt halkının değerleri ve kazanımları etrafında birliklerini oluşturmaları tarihi sorumluluk gereğidir.


Tüm bu gelişmeler ışığında, Türk devletinin 2017’de Başûr Kürdistan’ının bağımsızlık referandumunu tanımama tutumu ve onlarca askeri üs ile Başûr Kürdistan’ını işgal altında tutması, BM güvencesi altında olmasına rağmen Türkiye devletinin Maxmur kampına yönelik hava saldırısı ve aylardır devam eden ambargo durumu, Kerkük ve Şengal’i işgal girişimleri, Rojava’da İŞİD’in yapamadığını tamamlamak için Efrîn ve sonrasında Serêkanîyê ve Girê Spî işgali, yine Kuzey Kürdistan’da her gün siyasi operasyon ve büyük bedellerle elde edilen belediyelere Şark Islahat politikasını güncelleyen sömürge valileri eliyle irade gaspının yapılması, kazanımların yağmalanmasına yine hegemonik devletlerce göz yumulması ve sömürge devletlerin eliyle yok edilmesi birlik ruhunun önemini gösteren müdahalelerdir.


Başûr, Bakûr, Rojhılat ve Rojavayı bütün bir Kürdistan olarak, kazanımları koruma, büyütme ve kalıcı hale getirmenin en can alıcı tutumu, bu dönemde sömürgeci devletlerin saldırı girişimlerine zemin oluşturmamak için yapacağımız asıl tarihi görevimiz ulusal ittifakımızı oluşturmanın yol ve yöntemini bulmak olacaktır.


Yüzyıl önce buhran ve kriz alanına dönüştürülen Ortadoğu’da, tarih ve yaşanmışlıklar herkese Kürt meselesi çözülmedikçe Ortadoğu krizi ve kaosunun bitmeyeceğini göstermiştir. Bugün gelinen aşamada Mezopotamya topraklarının zenginliği için savaşı kızıştıranlar yine Kürtlerin kazanımlarına saldırılmasına göz yumuyor ve provokasyon yaratmanın zeminini hazırlıyorlar. İşte tüm bu tarihi süreçler Kürt halkına gerçekliği bir kez daha göstermiştir ki, tarihimizden dersler çıkarıp bir kez daha kaybetmemek için, iç çelişkilerimizi kendi içimizde çözmenin yol ve yöntemini geliştirme zorunluluğumuz bulunmaktadır. Bugün dört parça Kürdistan’daki halkımız Ulusal İttifak’ın gerçekleştirilmesi durumunda kazanımlarımızın neler olacağının farkındadır. Bu durumda biz siyasiler ve bu halkın öncüleri olarak, üzerimize düşen sorumluluk tarihi sürece cevap olmak, çelişkilerimizi Kürdistan halkının ortak amaçları etrafında çözüme kavuşturmak ve farklılıklarımızı mücadelemizin zengin değerleri olarak görüp ittifak paydalarını güçlendirmektir.
Editör: Haber Merkezi