ÖTEKİ TV’de Pozitif Dil Programında Gazeteci Hamza Özkan’ın konuğu olan Klinik Psikolog Mahmut Pakdemir, sınav kaygısına dair aktarımlarda bulundu. Klinik Psikolog Mahmut Pakdemir: Sınav kaygısı bir kaygı türüdür ve kaygılarımız çocukluk çağında bakım verenlerimizle kurduğumuz ilişkiye dayanmaktadır videosu izle - Video Galerisi - video haberleri  https://youtu.be/0zO0R1BmfH0?t=582

DİYARBAKIR ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: ÖTEKİ TV’de Pozitif Dil Programında Gazeteci Hamza Özkan’ın konuğu olan Klinik Psikolog Mahmut Pakdemir, sınav kaygısına dair aktarımlarda bulundu.

Pakdemir’in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

Funda Akkapullu’nun İstanbul psikanaliz yazıları dergisinde ‘çocuklukta nevrotik kaygılar’ adlı makalesine şöyle başlamıştır: ‘’Kaygı olan bir şeye değil, olacağını varsaydığımız bir şey/durum/olaya dair hissedilir. Dolayısıyla eylemle önlenemez. Dahası gerçek bir durumu, nesneyi, olayı işaret etmez. Söz konusu tehlike iç dünyadan gelmektedir.’’ Belki burada sınav kaygısını konuşacağız ama sınav kaygısı bir psikiyatrik tanı değildir. Bu yüzden sınav kaygısını ele alırken daha çok kaygıyı ele almış olacağız. Ancak sınav kaygısını biraz daha belirginleştirirsek; kişinin öğrendiği bilginin sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasını engelleyen ve başarının düşmesine yol açan yoğun bir kaygı durumu olduğunu ifade edebiliriz. Bir yerde sınav kaygısı; kişi için yapılandırılmamış bir yer, kendisinin müdahale edemediği ve içeriğinde neyle karşılaşacağını bilmediği bir durumda işlev bozucu bir kaygıdır.

“KAYGI, EN ERKEN DÖNEMLERDE KARŞILAŞTIĞIMIZ BİR DURUMDUR”

Kaygı bizler için neredeyse en erken dönemlerimizde karşılaştığımız bir durumdur. Kişi kaygıya korkudan önce tanık olur. Kişinin ilk kaygısı anne ile kurduğu simbiyotik ilişkinin bozulduğuna tanık olma, annenin gözden kaybolması ile başlar. Annenin bir daha gelip gelemeyeceğini bilememe gibi bir belirsizlik bebekte kaygıya neden olur. Ve bu süreç bebeğin memeden kesilmesi ile devam edebilir. Ve memeden kesilme süreci hem bebek için hem anne için kaygı verici bir durum olabilir.

Bebek ilk doğduğunda annenin kendisinin bir parçası olduğunu düşünmektedir. Bu yüzden annenin kişi ile kurduğu bağlanma düzeyi bebek için bir aynalama görevi görür ve kişi annenin kaygı ve endişe düzeyini ruhsal olarak içine alır. Yani bizler bir yerde annemizin veya bakım verenimizin kaygı ile baş etme becerisi kadar kaygı ile baş edebiliriz. Çünkü ruhsal aygıt dediğimiz iç dünyamız bakım verenimizin bize kendi ruhsal aygıtlarından yansıttıklarıyla meydana gelmektedir. Kaygı tek başına da ele alınacağı gibi birçok ruhsal durumunda ana belirtisidir. Ancak ruhsal aygıtta kaygının hiç olmaması da bazen sorun teşkil edebilir. Buradan bakacak olursak kaygı her insanda belirli bir düzeyde gelişebilen ve bu gelişmişlik düzeyine göre ne denli baş etmemizle değerlendirilebilecek bir durumdur.

“BİRÇOK DURUMDA HEPİMİZ KAYGILANABİLİRİZ”

Hepimiz zaman zaman hayatımızın bazı zamanlarında kaygılanırız. Hayatımızın bazı değişim ve kriz durumlarında bizlerde ortaya çıkan bir kaygı durumu söz konusu olabilir. Deprem, sel, yangın, hastalık, bir yakının kaybı, iş kaybı, sevdiğiniz bir kişiden ayrılma, dışlanma, işkence, suçlanma, belirsizlik, gibi durumlarda hepimiz kaygılanabiliriz.

ENDİŞE DURUMU

Kaygı her kişide olabilecek bir durum diye ele alırsak veya her kişinin bir parçası da olabileceğini düşünürsek; kişinin ruhsal dengesinde var olan ve kişinin bir parçası olarak kabul etmesi gereken bir gösterge olarak bakılması gerekir. Yani kaygı da bizlerin bir parçası ve onu içimizde kabul etmemiz, bir parçamız olarak görmemiz bizleri kaygı ile daha iyi baş etmeye ve kaygının neden olduğu dinamiğe bizleri götürmeye yol açar.

Bu bağlamda tekrardan sınav kaygısına gelecek olursak ülkemizde çok küçük yaşlardan başlayarak süregelen bir dizi sınava tabi tutuluruz. Bir yerde akranlarımızla veya sınıf arkadaşlarımızla yarış halinde oluruz. Okulun kapsayıcı yönü, bakım verenimizle geçirdiğimiz bebeklikteki zamanın artık okulda geçiriliyor oluşu, bir taraftan okulun bakım verenin yerini alan bir duruma benzetilebileceğini söyleyebiliriz. Bu perspektifte düşünüldüğünde sınıf veya sınava tabi tutulan diğer arkadaşların bakım verenimizin (ebeveynlerimizin) gözüne girmeye çalışan kardeşlere benzetilebileceği ve sınavın bu bakımdan değerlendirilebileceği düşünülebilir. Aslında okuldaki sınav veya üniversite sınavı bakım verenin gözüne girmek için sınıftaki arkadaşlarla (kardeşlerle) mücadeleyi temsil edebileceği söylenebilir. Bakım verenin gözüne girememe korkusu sınavın önemini büyütecek ve kişi sınav halinde veya sınava girmeden yoğun bir kaygı yaşayabilecektir. Bunun yanı sıra yine belki kardeş (sınava giren arkadaş) üzerinden düşünüldüğünde kişi başaramazsa sevilmeyeceği veya beğenilmeyeceği endişesi yaşayacağı da söylenebilir.

REKABET VE BAŞARISIZLIK

Kabil ile Habil’in hikâyesi geçmişten günümüze gelen ilk işlenmiş cinayet olarak bilinir. Anlatılanlara göre Kabil, kardeşi Habil'i kıskandığından dolayı ona karşı kin ve nefret beslemiş, en sonunda da kardeşini öldürerek insanlık tarihindeki ilk cinayeti işlemiştir. Talat Parman’ın t24’te kaleme aldığı ‘Bir yaşamsal zorunluluk olarak komşuluk’ adlı yazısında Kabil’in Habil’den önce doğduğunu ve Habil’in Kabil’i anne karnında ki rahat durumunu bozarak dünyaya gelmesini sağladığını Kabil’in anne karnından kovulmasına sebep olan Habil’e öfkesinin buradan geldiğini söyleyerek kardeş kıskançlığının nereden geldiğini anlamamızı sağlamıştır. Bir çocuk için kardeşiyle yarışında yaşadığı şeyin sürekli günümüzde okul ve benzeri yerdeki sınavlarla diri tutulduğu, bunun da çocuk için ne denli kaygı verici bir durum olduğu bu şekilde de bakılabileceği söylenebilir. Ancak kişi sadece akranıyla bir rekabete tutuşmaz aynı zamanda kendi ideal benliğiyle de bir rekabete tutuşur ve çoğu zaman bu kaygı burada başarısız olmanın göstergesidir.

İnsan karmaşık bir varlıktır. Anlaşılmak ister. Sınav kaygısında yukarda bahsettiğimiz gibi bir nedenden ötürü olabileceği gibi kişinin bakım verenin onun için sarf ettiği emeğin karşılığını vermek ve bunu gerçekleştiremeyebileceği olasılığı ile yüzleşmek de kişide yine benzer kaygılara neden olabilir.

Ayrıca sınav kaygısı çocuğun bir şeyleri başarıp bakım vereninden daha başarılı olabilmeyi olağan kılacağını örnek verecek olursak bir kız çocuğu için düşünüldüğünde annesinden daha başarılı olabileceğini var olan ödipal üçgende başarılı olursa babaya karşı anne ile daha fazla bir kavgaya tutuşacağını gösteriyor olabilir. Bu savaştan ise başarısız olmak, sınava girmemek veya sınavın kötü gelmesini sağlayacak bir kaygı yaşamak kişi için daha anlaşılır hale gelebilir.

Toparlarsak, pre-ödipal nedenler, anneden ayrışmaktaki zorluk, narsisistik bir kendilik, gerçek kendiliğiyle yüzleşmekte zorlanır, sınav sonuçları mükemmel olmayacağından korkar, ideal ile gerçek arasındaki fark onu endişelendirir. Burada en mükemmel olmadığı sürece tüm sonuçlar başarısızdır. Ödipal nedenler, başarılı olursa onu enseste karşı koruyacak bir yasa hissetmemesi ve ensestin mümkün olması da kastrasyon tehlikesini doğurur, başarılı olmazsa da yeterince saygı görmeyeceğine dair bir endişe. Ve bu kaygılar tamamen bilinçdışıdır.

SINAV ESNASINDA NE YAŞARIZ?

Terleme, baş dönmesi, mide bulantısı, ateş basma, zeminin kayması, vücutta karıncalanma, mide ağrısı, ölecekmiş hissi, nefes kesilmesi vb.

SINAV KAYGISI İÇİN NE YAPMALI?

Kaygıyı kabullenmek; kişiler kaygının kendisinin bir parçasının olmadığını düşünürler. Sanki yabancı bir madde gibi dışarıdan vücudumuza giren bir şeymiş gibi davranırız. Yukarda da belirttiğimiz gibi aslında kaygının bizlerde etkisi kendi dinamiğimiz ile ilgili.

Kaygı yoktur; yukarda da belirtildiği gibi aslında kaygı dediğimiz şeyin olan bir şeyden değil olacağını varsaydığımız bir şeyden dolayı ortaya çıkar. Olmayan bir şeyi kabullenmeyerek kaygıya vücudumuzun nasıl tepki verdiğine dair yol gösteririz. Hırsızdan kaçıp evinize sığınırsanız hırsız mahallede hangi evin sizin olduğunu bilecektir.

Ego düzeyi; kaygılı kişilerin ego düzeylerinin düşük olduğu, kaygı, korku benzeri durumlara karşı kaygı eşiklerinin düşük olduğu görülmektedir. Ego geliştirilirse, id ve süper egodan gelen sesler azaltılırsa ego güçlenir ve tahammül seviyemiz artacaktır.

Nefesin kontrolü; kişi kaygı anında dışarıdan bir tehdit geldiğini düşünür. Vücudumuz bir tehdide karşı alarma geçer, alarma geçen vücut hızlı nefes almaya başlar. Vücuda fazla oksijen girmesiyle kalp daha hızlı kan pompalama geçer. Kan debisinin artması tansiyonu yükseltir. Kişi başının döndüğünü zeminin ayağından kaydığını hisseder. Midesi bu yüzden bulanır. Kılcal damarlara giden fazla kan terleme ve karıncalanma hissi uyandırır. Nefsi kontrol altında tutmak vücuda bu tehlikenin olmadığını başka bir yolla söylemektir.”

PAKDEMİR KİMDİR?

Psikoterapist Mahmut Pakdemir Ankara Üniversitesinde psikoloji lisansını tamamladı. Daha sonra Maltepe Üniversitesi Klinik Psikoloji programını tamamlayarak klinik psikolog olmaya hak kazanmıştır. Şuan da ergen ve yetişkin hastalarla psikanalitik terapi çalışmaktadır. program linkini tıklayabilirsiniz...

ÖTEKİ TV, 'Gerçeğin içinde, pozitif dilin tam ortasında' şiarıyla her hafta değişik alanlarda, uzmanlarla sorunların çözümünü; konuklarıyla sizlerle birlikte tartışmaya devam edecek.

Sizler de henüz abone olmadıysanız #Ötekilerin​ Gündemi ÖTEKİ TV - Youtube kanalına abone olmak için linkini tıklayabilirsiniz...

Sizler de kanalımıza abone olabilir ve arkadaşlarınıza önerebilirsiniz!

Dayanışmayla.” Teşekkürler

Ötekilerin Gündemi

Editör: Haber Merkezi