BU BİR ALEVİ UYANIŞIDIR

Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu'nun gerek içten gerek dıştan gelen her türlü baskı ve müdahalelere karşı sürdürdükleri 13 yıllık hak-hukuk mücadelesi, 20.04.2022'de nihai bir sonuca vardı.
Dünyada ilk defa bir ülkede yeryüzününün en eski, en kadim inancı olan Alevilik devletin resmi makamlarınca "İslam olmayan kendine özgü-bağımsız bir inanç" olarak tanındı, kabul edildi. Yani Alevilik İslam dairesinin içinde 5.mezhep değil; Hristiyanlık, Musevilik, İslam gibi dinlerin göz hizasında onlardan bağımsız bir inanç statüsüne ulaştı.

Aleviliğin bir inanç olarak hak kazanımları daha önce Danimarka,İsveç, İsviçre, İngiltere ve Almanya'da da sağlanmıştı. Böylelikle Alevilik, okullarda ders olarak okutulacak, üniversitelerde Alevilik kürsüleri kurulacak, kendi ve mensupları hakkında karar verme yetkisine sahip olup anayasal güvenceyle sosyal kurumlar açabilecek. Bu ülkelerde Alevi örgütlülüğü kendi içinde İslam Alevisi, İslam dışı Alevileri ayrımına gitmeden inanç statüsü kazanırken; Avusturya'da gerçekleşen, bunun çok ötesinde, Aleviliğin İslam olmamasıdır. Aleviliğin son 500 yılının öncesine uzanıp “İslam'ın özü olma” cehaletini geri püskürtmesidir.
Bu bir uyanıştır!
Aleviliğin devrimidir!
Aleviliğin altın çağının başlangıcıdır!
Gelecek kuşakların kendi kökleri üzerinden var olmasıdır!

Tarihin; siz bizden değilsiniz, bize benzemelisiniz diye yerinden yurdundan sökülüp oradan oraya sürülen, yok edilen “zındık” Alevisi…
Cumhuriyet'in; “dinsiz, imansız, terörist” Alevisi, bilinen tarihinde ilk defa yabancı ellerde özgürlüğünü, özgünlüğünü ilan etmiştir.

Siyasal İslam, kabuğuna sığmayan her azınlık inanca karşı savaş açmıştır. Farklılıkları bir bütünün parçası olarak görüp, birliğin içinde sıkıştırma gayreti ile önce kesip doğramış ardından sonu gelmeyen asimilasyonla eritme yoluna gitmiştir.

Öte yandan varlığını, inancını, kimliğini korumak insani bir gerekliliktir. Öncelikle karşı direniş gösterir, yetemediğinde kaçar yahut gerekli ortamı hazırlayıp kendini tehdit eden yapıya benzer kalıplar oluşturur ve bu kalıpların içine saklanır. Fakat bu kalıp kendisine dardır. Çıkış arar, araştırır, asırlık aidiyetini sorgular. Ortamı bulduğunda anda YOL'a çıkar.

Kızılbaş-Aleviliğin bugün Avrupa'daki durumu; 300 yılık Avrupa reformunun üzerinden gelişen nispi demokratik ortamda kendi inancını özgür yaşama hakkını kullanmasıdır.

Son 500 yıllık Türkçü-İslam sentezine sıkıştırılmış Alevilik, yüzünü Öz'üne dönüyor. HÜNKAR HACE BEKTAŞİ VELİ’nin "İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır!" sesine kulak kabartıyor. Araştırmalar yapıyor, kürsüler oluşturuyor, tezler hazırlıyor, enstitüsüler kuruyor, bilgi-belge-arkeolojik bulgularla Alevi teolojisini oluşturuyor. Teolojiye sığmayan Aleviliğin; felsefi, inançsal, yaşamsal, etnik boyutunu yeniden yorumluyor.
YOL aldıkça bu kalıbının kendisine dar geldiğini görüyor.

Bu geçiş sancılı olmayacaktır.
Bilakis Alevi örgütlülüğü, Alevi kadını ve gençlerle ivme kazanacaktır.

Sokakta geçen bir Kızılbaşı kolundan tutup, "Arkadaş sen Müslüman mısın, Alevi mi?" diye sorun. Cevabı, "Alevi!" olacaktır. Dolayısıyla tabandaki Alevi bu kazanımı "darısı bizim başımıza…” coşkusu ve memnuniyetiyle karşılamaktadır.

Elbetteki bu uyanıştan korkanlar, bu kazanımları itibarsızlaştıranlar olacaktır. Karşımızdaki güç; FETÖ ile işbirliği içindeki devşirme kurum yöneticileri ve gri pasaportlu dedelerle saldıracak, müdahaleye yeltenecektir. Cami-Cemevi projeleri bu işbirliğin en bariz örnekleridir. Avusturya'da alınan söz konusu karar, sadece Avusturya için değil, Türkiye'de ve tüm Ortadoğu coğrafyasında siyasal İslam baskısındaki azınlık dinler ve inançlar için direnmeye ve mücadeleye davettir.

Sadece kendimiz için değil bunun bilinciyle, bu kazanıma sahip çıkalım!


 

Editör: Haber Merkezi