TÜRKİYE'DE KÜRT OLMAK

Hayatınızın ziyadesiyle kırılgan, gözden çıkarılabilir, görmezden gelinebilir, harcanabilir olmasıdır. Bir yara içinde yaşamak, hatta yaranın bizatihi kendisi olmaktır. Yarasını bir başkasına göstermesi bile yasaklı kılınmaktır. Antigone Hakkı'ndan bile mahrum edilmektir. Yani ölünüzü gömme, ölünüzü dilediğinizce defnetme ve yasını tutma ve yasın tamamlanması hakkından yoksun bırakılmaktır.

Yaşayıp yaşamayacağınıza, nasıl yaşayacağınıza ve nasıl öleceğinize sizin adınıza yarının cellatlarının karar vermesidir. Yukarıda Allah'a, aşağıda da devlete perestiş edenlerin ülkesinde "Yaşarken Ölüm Tanrısı"nın gazabına ve gadrine uğramaktır. Vakitli vakitsiz, azrailsiz, vadesiz, ecelsiz ölme (öldürülme) ihtimalidir.

Şenliği, düğünleri, halayları bile matem, ölüm, hüzün kokmaktır.

Maktulünüzün kemiklerinin karşı ödemeli kargoyla evinize postalanmasıdır. Öldürülmüş annenizin cesedini günlerce şose boylarından kaldıramamaktır. Evladının cesedini kokuşmasın diye dondurucuda muhafaza etmektir. Yani ağustos ortasında başına karlar yağmasıdır. Yazı zemheriye dönmektir. Gün ortasında karanlıkta kalmaktır. İlkyazda üşümektir. Beşikteyken çalınmaktır. Kah evladının gözleri önünde dövülen bir babanın yüz kızarıklığıyla kazınmış mahcubiyeti, kah köy meydanında toplu dayaktan geçirilerek rencide edilmektir. Berdevam haysiyetinizin, şahsiyetinizin, sinirlerinizin ve sabrınızın sınanmasıdır.

Ulus bilincinin ümmet bilincinde eritilmesi, yerle yeksan edilmesidir. Ulusal vaatlerle, dini vaazlerle kandırılmaktır. Yani herkes olmak ama kendisi olamamaktır. Herkesin imdadına yetişmek, başkalarının ülküleri, ütopyaları ve distopyaları için hazır ve nazır olurken kendi derdini gününü unutmak, kendi için olamamak, kendi yarasına merhem çalamamak, kendi sayrılığına reva bulamamaktır. Türkiye’de Kürt olmak, her şey olabilmek ama kendisi olamamaktır. Kürt olmak dışında her şey olma "hakkı"na sahip olmaktır.

En başat özlük hakları, temel hak ve özgürlüklerinden dem vurduğunda bile kimlikçilik yapmakla, sınıf kaçkınlığıyla, sınıfı bölmekle, din kardeşliğine halel getirmekle, kavmiyetçilikle; kardeşliğe, “Misak-ı Milli’ye, Kuva-yi Milliye ve Kurtuluş Savaşı, Çanakkale ruhuna” ihanet etmekle suçlanmaktır. Mütemadiyen din kardeşliği lafazanlığıyla, Kurtuluş Şavaşı'nda yedi düvele karşı birlikte mücadele edildiği retoriğiyle susturulmak, razı edilmektir.

Müfredattan, ders kitaplarından, tarihten ve dilden kovulmak, yerleşim yeri isimlerinden tasfiye edilmek, edebi metinlerde, çeviri ve telif romanlarda bile sansürlenmek, sarf-ı nazar edilmek; klamları, stranları bile hırsızlanmaktır.

Annedilinizi, yani o anne sütü gibi, ciğerlere çekilen nefes gibi, bir gözeden göveren kaynak suyu gibi helal, tabii annedilinizi dillendirdiğiniz için linç edilmek, hedef gösterilmek, bağrı döşü açılmadık, güneş görmedik sinkaflı küfürlere, hakaretlere maruz kalmaktır.

"Türkçe bilmeyen annelerin Kürtçe bilmeyen çocuklar yetiştirmesidir." Kürt olduğunu yıllar yıllar sonra, kah bir tesadüfle, kah uzun erimli aranmalarla, arkeolojik kazılarla öğrenmektir.

İttihat Terakki'den tevarüs edilen siyaset yöntem ve yordamlarıyla daima hâkim, devletli ulusun sembolik, fiziki şiddetine, taciz ve tecavüzüne maruz kalmaktır.

Sürekli, "Pkk terör örgütü mü değil mi?" sualiyle Türklük Sözleşmesi'ne sadakatinizin sınanması, Türklük Sözleşmesi'yle taciz edilmek ve uslandırılmaya çalışılmaktır.

Temsili burjuva demokrasisinin en minimal, asgari koşullarından ve olanaklarından bile istifade etmesine bile müsaade edilmemek, halkın teveccühüyle seçilmiş belediyelerine kayyumlar atanmak, seçilmişlerinin de hapishane damlarında rehin alınması demektir.

Aynı gemide olduğunuzu söyleyenlerce kazan dairesine, forsalığa mahkûm ve mecbur edilmek, Türklüğe ve devlete sadakatinizden şüphelenilince de güverteden canavarlarla fokurdayan buzlu ve kılçıklı sulara fırlatılmaktır. Aynı mahallenin çocuğu olduğunuzu söyleyen tipi fırtınalıların abiliğine, kostaklanmalarına maruz kalmak, topu çalınmak, topu uzaklara fırlatılmak ve patlatılmak, oyunları bölünmektir. Aynı mahallenin çocuğu olduğunuzu söyleyenlerce sürekli dövülmek, hırpalanmak, had bildirilmek, abilik taslanmak, mızıkçılığa maruz kalmaktır. Ne de olsa oyunun kuralları ağır abilerce, dayılarca tayin edilmiştir.

Eşit haklara ve eşit yurttaşlığa ve anadiline dair taleplerinin bölünme endişesi ve Sevr paranoyasıyla karşılık bulması, devletin gadrine uğramasıdır. En temel haklarının iadesini ve tanınmasını dillendirmesi, kültürel varoluşunu dışavurması bile bölücülük, nankörlük olarak damgalanmaktır.

Kulakları büküle çekile, avuç içleri ve yanakları kızara morara, gururu ve özsaygısı yaralana berelene Türkçe öğrenmektir. Dilinden, kimliğinden utanç duyacak kadar Türkleştirilmektir bazen.

Yalnızca seçim zamanlarında, askere alımlarda, vergi tahsilatında hatırlanmaktır.

Çocuk ölebilmek ama çocuk olamamaktır. Bir zırhlı aracın boynuzlarıyla hayatın dışına fırlatılmaktır.

Başınızın üstünde tarih öncesi yaratıkları gibi, alıcı kuşlar misali pavkıran savaş uçaklarının kanatlanmasıdır. Günlerden bir gün nedensizce, beyhude yere apansızın zapt edilip, derdest edilip, işkencelerden geçirilip helikopterlerden tükürülmektir.

Kendi evinde sığıntı, süprüntü, fazlalık, harici mihrak, hasım, deplasman koşullarında yaşamaktır. Adıyla çağrılmamak, susmaya ve konuşmaları istendiği gibi konuşmaya zorlanmak, yokumsanmak, bir varmış bir yokmuş kabilinden ölüm ve kalım sarkacında ömür tüketmektir.

Sürekli kendisine parmak sallanmak, nefret ve öfke beslenmesi ve intikam alınmasıdır. Daima kendisine tahammül edilmesi, katlanılması, müsamaha gösterilmesi, hoşgörüyle, yani "horgörü" ile yaklaşılmasıdır. Değil mi ki hoşgörüde horgörü mahfuzdur.

Yediği çanağa tükürmek, su çektiği kuyuya pislemek, elektriği kaçak kullanmak, elbiseleri küf kokmaktır. Gayrimeşru olmak, memnu (yasaklı) olmak, "tanımlanamayan”, “tuhaf bir dilde” konuşmaktır. Domuz gibi üremek, kıllı olmak, kuyruklu olmak, kıro olmak, kötü kokmak, ter kokmak, "karakafa" olmak, gerici olmak, şeriatçı olmak, uyuşturucu kaçakçısı olmaktır. Anadan mücrim, mülevves, tedhişçi doğmaktır. Olağan şüpheli olmak, potansiyel, müstakbel ve mevcut terörist olmaktır.

Kürt olmak, "Dağ Türkü", "Kürttürkü" olmak, "yeterince Türk olamamış ya da türkleştirilememiş" olmaktır.

Oryantalist, kolonizatör, sömürgeci aşağılamaların, önyargıların, arzuların, tasavvurların, tahayyüllerin, tasarrufların dışbükey aynasında, çarpıtılmış bir imgenin prizmasından nesneleştirilmek, şeyleştirilmek, eşyalaştırılmaktır.

"Kürt" diye bir halkın var olduğunu ispatlayabilmek için onca yitmek, ölmek demektir. Mezopotamya'nın kadim halklarından olduğunu, bu topraklarda bir zamanlar var olduğunu ve şimdi de var olmakta olduğunu kanıtlayabilmek için kendi kanında yıkanmaktır.

Payına göç yolları, sürgün güzergâhları, gittirilmeler, itilip kakılmalar, köy yangınları, orman yangınları ve çağ yangınları düşmek, yerleşim yerleri boşaltılmak, sürek avlarında avlanmaktır. Babadolu coğrafyasının kaderiniz ve kederiniz olmasıdır.

Temel hak ve özgürlükleri bile pazarlık konusu olmaktır.

Dilinde kan tadında, acımtırak, kekremsi kelimeler birikmek, ağzında dolaştırmak, ne yutabilmek ne de tükürebilmektir.

Yerli yersiz, gerekli gereksiz, uygunlu uygunsuz kimlik sorgulamasına maruz kalmaktır. Şivesinden ötürü aşağılanmak, güldürü, istihza konusu haline getirilmektir.

Olağanüstü halin olağan hal olduğu, sıkıyönetimin sıradan yönetim halini aldığı daimi darbe koşullarında ömür çürütmektir.

Feodaliteyle, ağalıkla, şekavetle, gericilikle ve emperyalizmle işbirliği yapan yerli unsurlarla mücadele ve medeniyet götürme adı altında berdevam katledilmektir.

Velhasıl-ı kelam, Babadolu’da Kürt olabilmek zor zanaat, meşakkatli meslek a dostlar!

Editör: Haber Merkezi