T24 Yazarı  Talat Kırış  'Gemi batıyor, kaptan ehliyetsiz...'  bugünkü köşesine taşıdı.      

Kaptanın etrafındakilere bakarsan dünyanın en güzel denizlerinden birine doğru yol alıyoruz. Oysa yönümüzü değiştirmezsek, düpedüz kayalıklarda parçalanacağız. Gemi su almaya başladı bile. Her dakika daha fazla su alıyoruz...

Başlangıçta bir avuç tayfaydık, gemiye yeni seçilen kaptanın ehil olmadığına inanan. Güverteye denizci milletini toplayıp konuşma yaptığında etkilenmişti insanlar. Boylu poslu, güzel konuşan bir adamdı. Daha o ilk konuşmada bile içimde bir kuşku vardı. Sonuçta başucu kitabım Moby Dick'di. Ehil bile olsa takıntılı bir kaptanın gemiyi felakete sürükleyeceğini biliyordum. Tayfalara konuşma yapan adamınsa hem işi bilmediğini, hem de takıntılı olduğunu hissediyordum.

Çıktık yola. İşimiz balıkçılık. Kendi çevremizden başlar, gidebildiğimiz kadar uzağa gider balık tutar, balıkları ambardaki buzlu kasalarda istif ederiz. Başlangıçta düzen pek aksamadı. Ama alametler yavaş yavaş belirdi. Önce akşam iyi bir avdan sonra attığımız iki tek romu yasakladı kaptan. Sorun etmedik. O yasakladı diye içmeyecek değildik ya. Sonra kendisiyle birlikte gelen akrabalarını ufak ufak önemli görevlere getirdi. Balık tutuyoruz, bizim emeğimiz, alınterimiz. Bir gemi yanaşıyor hoop balıkları üç kuruşa onlara satıyor. Böyle böyle bizim emeğimizden kaptanın tanıdıkları zenginleşmeye başladı.

O tarihlerde bizim sularda avlanıyoruz. Komşu balıkçılarla aramız iyidir. Arada yan yana seyir yapar hasbihâl ederiz. Bir gün bizim kaptanın denize gireceği tuttu. Komşu teknedeki kaptan da girdi suya. Beraber yüzmeler, kahkahalar. Baktık komşu ülkenin balıkçı gemisi kaptanı, ikinci kaptan, dümenci falan bizim gemiye geldi. Kardeşlik muhabbetleri gırla. Bundan sonra her ay kaptanlar buluşup konuşalım diye karar vermişler. Aradan çok geçmedi, bizim kaptan can ciğer kuzu sarması olduğu kaptanın tayfalara kötü davrandığını, yerli yersiz birilerini hapsettiğini falan söylemeye başladı. Yahu aynı şey bizim gemide de oluyor demeye kalmadı, bizim gemiden bir kaç bıçkın tayfayı yolladı diğer gemiye. Oradaki kıpraşmaya benzin döktüler, büyük bir isyan çıktı. Bizim kaptan bu işi sevmişti. Yakın uzak kimi gemilere bu bıçkın tayfalar yollanıp oralarda da işleri karıştırmaya başladılar. Yapma kaptan, ne işimiz var başka ülkelerin balıkçı gemilerinin işleyişine müdahale etmekle, demeye kalktık, ama neredeyse hain ilan edilecektik.

İşler kötü gitmeye başlamıştı. Bir gün kaptan, kızının kocasını dümene geçirdi. Yol verdiler tekneye. Gittikleri yerde sığlıklar var. Gemi karaya oturacak dedik, yanlış yönde gidiyorsunuz dedik. Böyle gemicilik olmaz dedik, dinleyen yok. Bir gece sığlık bölgesine girdi tekne. Karaya oturduk oturacağız derken, gemide bir hafifleme oldu. Allah allah nasıl oldu bu iş diye araştırdığımızda, ambarda istiflediğimiz 128 kasa balığın yok olduğunu gördük. Sorduk tabii, nereye gitti 128 kasa balık diye? Nicenin emeği, dönüşte ailemize götüreceğimiz rızkımız, gitti gider. Hala bilmiyoruz nereye gittiğini, bir akşam yandaş bir tekne yanaşıp alıp gitti mi?Denize mi döktüler, belli değil. Gemi hafifleyince karaya oturmadık. Ama kaptanın, dolayısıyla da geminin pusulası şaşmıştı.

Dümene geçirdiği damadı bir akşam ben dümenciliği bırakacağım dedi, bir süre sonra da ortadan kayboldu. Odasına mı kapandı, bir ara denize atlayıp yakındaki bir adaya mı yüzdü hala bilmiyoruz.

Arkadaşlardan biri bu kaptanın ehliyeti yok dedi bir gün, kaptanlık eğitimi almamış. Olur mu ya, diploması varmış diyenler oldu, göstersin diplomasını diye tayfalar huzursuzlandı. Kaptanlık eğitimi olmayan bir kaptanla denize çıkmak felakettir. İkinci kaptan bir fotokopi kağıt gösterdi, silik soluk bir şey. Artık olmayan bir denizcilik mektebine gittiğini söylüyor fotokopi belge. Gerçek mi değil mi belli değil.

Sesimizi yükseltmeye başladık, bu iş böyle gitmez diye. Bir gün, kaptanın emriyle gemiye gözlemci olarak katılmış aslen coğrafyacı olan bir arkadaşımızı hapsettiler. Kendisinin hali vakti yerinde. İstese bizim gemi gibi on tanesini satın alır ama denizcilik gelişsin, tayfalara daha hakkaniyetli davranılsın gibi çalışmaları nedeniyle aramıza katılan arkadaş, alınıp ambarda bir hücreye kapatıldı. Ne suçu var dedik tabii, balık yataklarıyla ilgili haritaları başka ülke balıkçılarına satacaktı dediler. Ya adam balıkçı değil ne bilsin balık yataklarını dediysek de işe yaramadı, kaptan öyle istiyor dediler. Herhalde ağzını açanı, tıkarım hapse diye gözdağı vermek istiyor diye düşündük.

İşler kötüye gidiyordu. Gemi bizim gemimiz, gidecek başka gemi yok, ama felakete sürükleniyoruz besbelli. Kaptan durmadan dümenci değiştiriyor. Dümencilerin de kusuru yok ha, ne dese yapıyorlar ama kafasına göre adamları tam da gece nöbetinde atıyor. Bir sabah kalktık ki, tekneyi ilerdeki kayalıklara doğru sürüyor. Kaptan ne yapıyorsun, güneyde kayalıklar var dedik. Biz güneye değil kuzeye gidiyoruz dedi. Kaptan yapma etme pusulaya bak diyoruz. Pusula bozuk, kötülüğümüzü isteyenler pusulayı bozmuş dedi. Açtık deniz haritalarını koyduk önüne. Bin yıllık haritalar. Bu haritalar doğru değil diye tutturdu. Gemiyi batırmaya çalışan düşmanlar var, onlar tahrif etmiş haritaları dedi. Biz denizciliğin kitabını yazdık fazla konuşmayın diye de öfkelendi.

Pusulası bozuk bir teknede, harita okumayı, denizciliği bilmeyen, bilen, söyleyeni de dinlemeyen bir kaptanın yönetiminde kayalıklara doğru sürükleniyor tekne. Kaptanın etrafındakilere bakarsan dünyanın en güzel denizlerinden birine doğru yol alıyoruz. Oysa yönümüzü değiştirmezsek, düpedüz kayalıklarda parçalanacağız. Gemi su almaya başladı bile. Her dakika daha fazla su alıyoruz...

Kıdemli tayfalardan biri, bir gece, bir müzik açtı, hoparlörlerden bangır bangır çalmaya başladı:

"herkes biliyor zarların hileli olduğunu
herkes biliyor geminin su aldığını,
herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini
herkes biliyor ya şimdi, ya asla…"*

Editör: Haber Merkezi