Yazar Zülfü Livaneli, "EDEBİYAT NOTLARI-7: Her kitabı okumak zorunda değilsiniz!" kaleme aldı.

Hatırlarsanız size, özellikle İngiltere'de edebiyatın iyice halkın dışına itildiğini, “yüksek edebiyat” dedikleri şeyin okurları kendinden uzaklaştırdığını yazmıştım. Öyle ki, artık Batı'da “Kitap okumaktan nefret edenler” grupları kurulmaya başlanmış. Elbette bize de yansımış bu internet modası. Bu arada, söylediklerimi doğrulamak olanağını buldum. Üç önemli İngiliz gazetesinin kültür yazarlarıyla hatta kültür sayfası yöneticileriyle bir akşam yemeğinde buluştuk. Onlar benimle söyleşi yaparken ben de kafamdaki soruları sordum.İçlerinden birisinin neler okuduğunu öğrenmek istedim. Hangi yazarları seviyordu? Kimlerden hoşlanıyordu? Cevap neydi biliyor musunuz: “Belki şaşıracaksınız ama Len Deighton başta olmak üzere casusluk ve gerilim kitapları okuyorum.”“Len Deighton'ı ben de severim” dedim. “Ama sadece bunları mı okuyorsunuz?” “Evet” dedi. “Çünkü kendini aşırı önemseyen ve saçmasapan kitaplar yazan insanlardan sıkıldım.”“John Le Carre seviyor musunuz?” diye sordum.“Hayır” dedi.“İyi ama ajan romanlarının en ünlüsü o.”Güldü, “Sebebi var” dedi.“Nedir sebebi?” “Mezun olduğu okulun lobisi.”Kısacası İngiliz gazeteciler, size altı haftadır yazmakta olduğum noktaları doğrulamış oldu.

Yani edebiyat, lobiler arasında züppece bir oyuna dönüştürülmüş durumda. Polisiye türünde yazanlar bile lobilerle ünlü oluyor. Edebiyat konusunda durum daha da vahim. Lobiler, gazeteler, televizyonlar size durmadan “Şunu oku, bunu oku” diye öğüt veriyorlar. Sanki okurun aklı, zevki yokmuş gibi. Geniş okur kitleleri de bu tip manipülasyonlardan ve yazarlardan sıkıldıkları için casusluk, gerilim, hatta vampir romanlarına yöneliyorlar.Mesela Amerika'da “edebiyat” saydıkları metinlerin en başarılıları yirmi-otuz bin okura ulaşırken öteki saçmalıklar 10 milyon rakamını görüyor.Bu durum karşısında okur kitlesini suçlamak ve zevk sahibi olmadıklarını söylemek kolay. Zor olan; bir zamanlar Faulkner, Steinbeck, Dos Passos, Hemingway okuyan insanların, yeni yazarları niye okumadıkları. Acaba gerçek suçlu kim? Okumayan mı, okutamayan mı?Unutmayalım ki kitap okumak herşeyden önce bir zevk alma meselesi. İnsanlar kitapları ilaç niyetine değil, zevk almak için okuyorlar. Bir romanın derin ve nitelikli olması, onun okuma zevki vermesine engel değil ki. Yüzyıllar boyunca insanlar Homeros'tan, Cervanrtes'ten, Dante'den, Shakespeare'den, Dickens'tan, Tolstoy'dan zevk aldılar da şimdi mi edebiyat zevkleri ortadan kayboldu. Popüler edebiyat denilen sabun köpüğü kitapları savunmuyorum ben. Zevk veren, karakter yaratan romanlar yazmayı beceremedikleri için okurları popüler türlere iten yazarları suçluyorum. Ve genç yazarları, bu çıkmaz yola sapmamaları için uyarmak istiyorum. Bütün çabam bu.Size, görüşlerimi doğrulayan bir örnek sunacağım. Yazılarda sık sık adını andığım Jorge Louis Borges'ten. Niye Borges? Çünkü yeni yazarların aşırı bir saygıyla bağlandığı, hatta taklit ettiği bir yazar da ondan.Bakın ne diyor:

“Bibliografya önemsizdir. Düşününki Shakespeare, kendi eleştirmenleri (Shakespearci eleştiri) hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Niyemetni doğrudan doğruya ele almayalım. Eğer bir kitabı okumaktan hoşlanıyorsanız, harika. Hoşlanmadıysanız okumayın. Edebiyat, size dikkatinizi çekecek başka yazarlar sunacak kadar zengindir.”Ne kadar açık değil mi?Hele bir cümlesi daha var ki ders niteliğinde.Borges diyor ki:“Bir kitabı okumaya zorlanmak saçmalıktır.”

Editör: Haber Merkezi