DİYARBAKIR ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ- Sanatçı Ahmet Güneştekin Diyarbakır'da açacağı sergi ile ilgili sosyal medya hesabından açıklama yaptı.

Ünlü ressam-sanatçı Ahmet Güneştekin Diyarbakır'da açacağı serginin programını açıkladı. Daha önce yaptığı paylaşımda "Hafıza Odası" sergisinin 16 Ekim'de açılacağını duyuran Güneştekin, sosyal medya hesabından açıklama yaparak serginin programına ilişkin açıklama yaptı. Güneştekin  payşlaışımında şunlara yer verdi: "Diyarbakır ‘Hafıza Odası’ bu cumartesi kapılarını açıyor. 17:30-19:30 arası

@DiyarTSO ‘nun davetlileri ve basın mensupları gezebilecek sergiyi. 19:30-22:00 saatleri arasında ise herkes sergiyi ziyaret edebilir. Pazar günü 13:00-16:00 saatleri arasındaysa sizlerle beraber olacağım" dedi. 

Güneştekin ilşikin haberler  Demokrat Haber-PİLEVNELİ, Ahmet Güneştekin’in Hafıza Odası adlı sergisini 16 Ekim – 31 Aralık 2021 tarihleri arasında Diyarbakır, Keçi Burcu’nda açıyor. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nın ev sahipliğinde ve PİLEVNELİ tarafından gerçekleştirilen sergi, sanatçının nesnelere biçim verişini gösteren çeşitli mecralardan çalışmalarını bir araya getiriyor.

Hafıza Odası sanatsal hatırla(t)ma biçimlerini araştırıyor ve başka türlü sesi hiç duyulmadan kalacak, tamamen unutulacak olanların silinmiş seslerini duyulur kılma yollarını gösteriyor. Güneştekin’in çalışmaları epistemik direniş tarzlarını göstererek resmî söyleme meydan okuyan karşı hafızalara yer açıyor, geçmişin parçalara ayrılmış hatıralarıyla dayanışma geliştiriyor.

Sanatçının nesne yerleştirmelerinden ve videolarından oluşan Hafıza Odası’nda bu eserler sessizlikleri ve eşsizlikleri, görülmemişlikleriyle bir yokluğa tanıklık ediyor, bu yokluktan ortaya çıkan tarihi anlatıyor ve yokluğun, noksanlığın, inatçı bekleyişiyle bugünün peşini kovalamasını, hatırlanıp anlatılmadıkça bu hafıza alanına talip olmaktan vazgeçmeyeceğini daima hatırlatma görevi yapıyor. Sanatçının mitolojiyi ve ikonografik unsurları kullanarak yeni bir anlatı olanağı oluşturduğu boyutlu çalışmaları, heykelleri ve kırkyamaları da sergilenecek işler arasında yer alıyor.

Hafıza Odası, sanatçının ses ve görüntüleri yeniden düzenleme biçimlerine odaklanarak şu soruları soruyor: Tanığı olmayan tarihsel olayların hafızası nerededir? Olaylara tanık olmuş kişiler öldüğünde anıları nereye gider? Fotoğrafı çekilmeyen görüntüler nerede saklıdır? Kamera ile kaydedilmeyen olayların arkalarında bıraktığı izler nelerdir? Peki ya yas imkânı tanınmazsa ne olur? Başka bir ifadeyle, eksiklik bir imge aracılığıyla telafi edilemiyorsa, çünkü eksik olan ölmüş bir kişi değil de ölümün kendisiyse, o zaman ne olur?

Olay, bekletilme vasfında sağ kalıyor. Tam olarak hatırlanamayan, ama hesaplaşılmamış bir geçmiş olarak inatla direnç gösteren bir şey o; henüz hatırlanmamış, tarihi henüz yazılmamış olan bir geçmiş. Yaşanmış bazı şeylerin görüntüleri sadece onları o anda görmüş olanların zihinlerinde mevcutken, bazı olayların artık ölülerin ruhlarından başka gözlemcisi kalmamıştır. Onları nasıl işitilir kılabiliriz, deneyimin, hafızanın ve tarihin alanlarında nasıl kapsayabiliriz onları? Sanatçının Hafıza Odası’nda sergilenen işlerinin materyali belleğinde taşıdığı bu imgesiz geçmişin görünümleridir.

Güneştekin’in yerleştirmeleri, olayların silinmesine, bunların zorunlu tarihsel tekerrürüne ve unutulmaya direnirken gösterdikleri dikbaşlılığa tanıklık edebilecek bir gramer yerleştiriyor. Unutuluşa direniş, ortaya çıkarmaktan çok sessizce eşlik etme görevi gören bir hafızanın çatlaklarına, ara boşluklarına sığınıp orada yaşayabilme becerilerine bağlı. Bu yüzden o olaylar tam da yas tutma ve hatırlama imkânlarının tanınmadığı yerlerde başka bir dil konuşuyorlar. Sanatçının enstalasyonları, sesi duyulmamışların adına konuşmaya yeltenmiyor. Bunlar susturulmuş yok oluşun elle tutulamayan, taşan fazlasını temsil ediyorlar.

Fakat burada söz konusu olan, yokluğu eserde kuvvetli bir şekilde ortaya konan, henüz anlatılmamış bir tarihin var olma talebi değil yalnızca. Mesele bu sessizliğin yaratmaya devam ettiği ve resmî olarak, kurumsal olarak silindikçe gelecekte de yaratmaya devam edeceği tekrar eden, süren etkiler. Geçmiş, unutulmaya direnmesiyle hatırlanıyor burada; dahası sadece direnişle, kaybının tekrar eden deneyimi üstünden gösterdiği bu direnişle hatırlanıyor.

Sanatçının eserleri yalnızca hafızanın, açığa çıkmak için, hakkı teslim edilmek ve dinlenmek için başka yol bulamadığı zaman aldığı biçimleri temsil etmiyor. Eserler başkalarının yerine konuşmaya, onlara ses vermeye veya başka türlü bir rahatlama sağlamaya da kalkışmıyor; yası tutulmamış ölülerle bedensiz isimler arasındaki kurgusal karşılaşmanın temsil ettiği imkânsız yasın yerini almaya girişmiyor. Onlar yalnızca bu kavranması, hayal edilmesi imkânsız yasa, boş ve hayaletvâri varlığı üzerinden eşlik ediyorlar. İsimsiz ölü bedenler ile ağlanan, gömülen, hafıza ile unutulmuşluğun geçiş eşiğinde hatırlanan bedensiz isimler arasındaki karşılaşmada keşfettiğimiz şey bir yolun hikâyesi; bu yol, başka türlü yüzleşmenin mümkün olmayacağı bir şimdi’de, özür dileme, telafi etme imkânına çıkıyor.

Sanatçı için bellek, amorf, sürekli değişen bir görüntü alanıdır. Şekillendirilmeye ve tekrar tekrar müzakere edilmeye açık, kişisel olanla müşterek olanın, geçmiş ile geleceğin kesiştiği noktada durmaktadır. Hafıza Odası’ndaki işlerin ortaya çıkardığı, sanatsal hatırla(t)ma biçimlerinin, henüz çözüme ulaşmamış bir geçmişi yeniden yazmanın yollarını açabileceğidir.

"Yirmi soruda" Değerli sanatçı ve özgün isimlerden Ahmet GÜNEŞTEKİN ( Ötekilerin Gündemi)

"Yirmi soruda" Değerli sanatçı ve özgün isimlerden Ahmet GÜNEŞTEKİN

Kentleri gezmeyi seviyorum, büyük kentlerin çoğunu da gördüm şimdiye kadar ama İstanbul ve Batman yaşamak istediğim yerler olarak kalmaya devam etti. Benim için coğrafya kader değildir. Bir insanın karakteri onun kaderidir, diyor Heraklitos. Ateşin evrenin kaderi olması gibi aynı, her şey ateşe döner. İnsanda da her şey, her karar ve seçim karaktere göre şekillenir. Karakteriyle insan kendi coğrafyasını yaratır.

SANATÇILARIMIZ VE YAZARLARIMIZLA 20 SORU

-Varlık sözcüğü sizde neyi çağrıştırır?

Varoluş özgür olmakla eş anlamlı benim için, huzurun olduğu bir yaşama sahip olmak demek.

-Geçmiş, şimdi ve gelecek dersek…

Geçmiş, şimdi ve gelecek, zamanı bölerek yarattığımız ayrımlar, benim için hepsinin ortak noktası bana ait bir hakikati gösteriyor olmaları.

-En çok etkilendiğiniz roman, film ve tiyatro.

Çocukken okumaya başladığım ve tekrar tekrar okuduğum romanlar arasında Don Kişot, Gılgamış ve İlyada yer alıyor. Elbette Yaşar Kemal’i hala okumaya devam ediyorum. Dostoyevski’nin ilk büyük yapıtı Yeraltından Notlar, Kafka’nın uzun öyküsü Dönüşüm, Albert Camus’un Yabancı adlı romanı ve Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikayesi mutlaka okunması gereken kitaplar benim için. Klasik filmleri izlemeyi seviyorum. Kurosawa’nın epik filmi Yedi Samuray, Hitchcock’un başyapıtı Sapık, Polanski’nin yönettiği Piyanist ve Spielberg’e Oscar kazandıran filmi Schindler’in Listesi etkilendiğim filmler arasında. Brecht’in sevdiğim oyunları arasında Kafkas Tebeşir DairesiÜç Kuruşluk OperaCesaret Ana ve Çocukları yer alıyor.

-ilk gençliğinizde kime öykündünüz, kahramanınız kimdi?

Çocukluğumda ve gençliğimde en çok Yaşar Kemal okuyordum ve okudukça da ona hayranlığım artıyordu. Yarattığı düşsel dünyaların renkleri, o yaşlarda düşünce dünyamı etkilemeye başlamıştı.

-Nerde yaşamak isterdiniz? Coğrafya kader midir?

Kentleri gezmeyi seviyorum, büyük kentlerin çoğunu da gördüm şimdiye kadar ama İstanbul ve Batman yaşamak istediğim yerler olarak kalmaya devam etti. Benim için coğrafya kader değildir. Bir insanın karakteri onun kaderidir, diyor Heraklitos. Ateşin evrenin kaderi olması gibi aynı, her şey ateşe döner. İnsanda da her şey, her karar ve seçim karaktere göre şekillenir. Karakteriyle insan kendi coğrafyasını yaratır.

-Yeniden doğsaydınız hangi mesleği seçmek isterdiniz?

Şu an yaptığım işten çok mutluyum, yeniden doğsam aynı şeyleri yapmak ama daha sakin bir dünyaya doğmak isterdim.

-En sevmediğiniz ve en sevdiğiniz yanınız?

Saplantılı bir şekilde mükemmel olma arzusu, aşırı titizlik en sevmediğim yanlarım. En sevdiğim yanım çalışkan olmak, çocukken de çalışmayı severdim, şimdi de seviyorum.

-Aşka inanır mısınız? Aşk mı özgürlük mü?

Özgürlük elbette.

-İnsan sözcüğü sizde neyi çağrıştırır?

İnsan olmaktan kaynaklanan haklarımızdan biri olmalı eşit olmak, eşit bir yaşam olabileceği fikrinin içine doğmak. Dünyanın çalışma sistemi başka türlü biliyorum ama eşitliğin savunusundan da vazgeçmemeliyiz.

-Dayanamadığınız insan tipi!

Yalan söyleyen, kibirli ve narsist insanları sevemiyorum.

-Kokunuz dersek, kentlerin kokusu nedir sizin için?

Her kentin ayrı bir kokusu var, kentleri ziyaret ettiğimde bu farklılığı hissediyorum, diller, insanlar, kimlikler, yaşamlar, bu çeşitlilik sadece renklerde değil kokularda da ortaya çıkıyor. Her kentin kendine özgü baharatları gibi.

- Şimdinin kokusu?

Şimdi neredeyse bütün dünya şiddet, hastalık ve savaş kokuyor.

-En çok dinlediğiniz müzik?

Dinleme zamanlarıma göre değişiyor, etnik müzikleri de dinliyorum, klasik de caz da dinliyorum. Yürürken dinlediğim müzikle, atölyede çalışırken dinlediğim müziklerin ritimleri de farklı oluyor.

-Şu an neler okuyorsunuz?

Sesli kitap dinliyorum şu anda. Aziz Nesin’in Ah Biz Eşekler, Hallac-ı Mansur’un Cehennem Acı Çektiğimiz Yer Değil Acı Çektiğimizi Kimsenin Bilmediği Yerdir kitaplarını dinliyorum.

-Pişmanlıklarınızdan üçü…

Bende travma oluşturacak kadar pişmanlık duyduğum bir şey yaşadığımı anımsamıyorum. Geçmişe bu anlamda çok bakan biri değilim.

-Ölümden ve yaşlılıktan korkar mısınız?

Her ikisinin de korkulacak bir yönü olduğunu düşünmüyorum. Nasıl ve nerde olursak olalım, hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak diyordu Nazım Hikmet Yaşama Dair adlı şiirinde. Ölmeyecekmiş gibi yaşamak ve üretmek gerekiyor. Önemli olan sizin katkınız ne olacak ve dünyaya nasıl bir iz bırakacaksınız.

-Yalnızlık?

Yalnız olmaktan korkmuyorum, kısmen gerekli olduğunu da düşünüyorum.

-En büyük hayaliniz?

Batman’da çağdaş sanat müzesi açmak en büyük hayalimdi. Güneştekin Sanat Rafinerisi adıyla projeyi başlattık, gelişmeye devam ediyor.

-Hayatınızda olmazsa olmaz dediğiniz üç şey!

Sanat, gastronomi ve seyahat vazgeçebileceğim şeyler olamazdı.

-Evrene neyi fısıldamak istersiniz?

Özgürlük ve eşitlik içinde barış duygusunun hâkim olduğu bir yaşamı özlediğimi söylemek isterdim.

Ahmet Güneştekin fotoğraflarına linkten ulaşabilirsiniz: https://we.tl/t-p8CthTNMn8

 20 SORU KÖŞEMİZE DAİR

Bir ülkenin gerçek gelişmişliğini o ülkenin yazarları, sanatçıları ve filozofları belirler. Savaşlar biter,  devri devran değişir, geriye yazı kalır ve yazılan romanlar, şiirler ve öyküler ve resimler toplumların gerçek tarihini oluşturur. 

Hep klasikleşen  “20 soru” gibi bir köşede ısrarcı olmamızın nedeni, yazarlarımıza ve sanatçılarımıza, dünyayı güzelleştirmek için emek harcayanlara ve direnenlere selam ederek, onların soluğunu duyurmak, kısacık kelimelerle onların dünyasını anlayabilmek ve anlatabilmek. Birbirinden değerli sanatçılarımızla, gazeteci, politikacı ve aktivistlerimizle yüreklerinize ve bilinçlerinize dokunmak istiyoruz. Bu köşeyi seveceğinizi umuyoruz. Hepinize sevgi ve saygılarımızla

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİhttps://www.otekileringundemi.com/yirmi-soruda/yirmi-soruda-degerli-sanatci-ve-ozgun-isimlerden-ahmet-h63312.html

Editör: Haber Merkezi