ANKARA - Pandemi koşullarına çözüm arayan tiyatrocuların kendi yasalarını yapması gerektiğini belirten Ankara Devinim Tiyatrosu kurucusu Ahmet Yapar, “Eğer biraz daha içimizde toplumcu ışığı yakıyorsak, o çatlaktan sızan ışıkla yolumuzu bulmaya özen göstermeliyiz” çağrısında bulundu. 

Bir  yılı aşkındır etkisini sürdüren Kovid-19 salgını sürecinde alınan önlemler kapsamında faaliyetlerini durdurmak zorunda kalan sahne emekçileri, eşitsiz ve yetersiz desteklerle varoluş mücadelesi içerisinde. Pandemi nedeniyle bir açılıp bir kapanan sahnelerde yaşamlarını idame ettirmeye çabalayan tiyatro emekçileri, Türkiye’de yaşanan ekonomik krizden nasibini aldı.

Bu süreç kapanan tiyatro ve sanat salonlarını beraberinde sürüklemeye devam ederken emekçileri de perde arkasında kalmaya mahkum bıraktı.

Ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlarla baş başa bırakılan sahne emekçilerinin mücadelesi bitmiş değil. Her ne kadar sahne aldıkları salonlar boşalmış, onları heyecanla izleyen seyircileri evlerine çekilmiş olsa ve ekmek teknelerinin kepenkleri kaldırımların grisine gölge eklemiş olsa da onların sahneye ve işlerine olan aşkları umutlarını taze tutuyor.

Ankara Devinim Tiyatrosu kurucusu ve Genel Sanat Yönetmeni Ahmet Yapar, pandemiden önce de tiyatro emekçilerinin aynı ekonomik ve psikolojik sorunlarla boğuştuğunu, pandemiyle beraber bu durumun ete kemiğe bürünüp, serzeniş halinden öfkeye dönüştüğünü ifade etti. 

TEMEL SORUN ÖZLÜK HAKLARI

Tiyatro emekçileri için en temel sorunun özlük haklarının olmamasını gösteren Yapar “Gerçek anlamda bunalıma giren, intiharın eşiğinden dönen, çok ciddi karamsarlık içinde olan meslektaşlarım var. Bunların varlık nedeni olan işlerini yapma durumu şu anda ortada yok. Hali hazırda zaten Türkiye’de belli bir oyun sayısı da yok. Anadolu’ya turne yapmak gibi bir gerçeklik kalmadı artık ortada. Şu anda hafta 1-2 oyun ile ortaya çıkabiliyorlar. Fakat bu insanlar yevmiye usulü ve güvencesiz çalışıyorlar. Bu anlamda ciddi bir zorlanma mevcut” dedi.

TİYATRO YASASI 

Yapar, sahne emekçilerinin ülke gündeminde boğulduğuna dikkati çekerek “Tiyatrocular kendi tiyatro yasalarını bir araya gelerek yapmalı. Bunun altını çizerek ve ısrarla söylüyorum; tiyatro yasası devletten beklenemeyecek kadar çok ütopya. Devlet, kendi gündemleri ile çok meşgul. Hali hazırda otobanlara, otoyollara garanti geçiş ücretleri devlet hazinesinden veriliyorken, ihale çetesinden bize fırsat kalır mı, sanmıyorum. Kendimizi kandırmayalım, biraz gerçekçi olmakta fayda var. Bir an önce kurulan sanat örgütleri, sivil toplum kuruluşları, sendikalar bir araya gelip, kendi yasasını Anadolu’daki bütün tiyatroları merkez alarak konuşmalı ve yasayı kendileri hazırlamalı. Zor da olsa Meclis’in penceresinden taşlar mı atarlar içeriye, bacasından mı atarlar, kapıdan mı girerler konuşmak için bilmiyorum ama diğer türlü olacağını ben zannetmiyorum” şeklinde konuştu.

BORÇ BATAĞI

Türkiye’deki geçim sıkıntısı yaşayan diğer esnaflar ve yurttaşlar gibi geçim sıkıntısı içerisinde olduklarını sözlerine ekleyen Yapar, “Biraz popüler görünüyor yapılan iş ama gerçek anlamda bir sanattan değil, zanaattan bahsediyoruz. Esnaftan bir farkımız yok aslında, hep de öyleydi. Tiyatrosu olan kurumlar her esnaf gibi salonunu açmakla mükellefler. Oyunları oynanan salonlar var hali hazırda. Hepimizin vergi borcu, sigorta, Bağkur borcu var. Hiçbirimizin farkı yok, hepimiz borç batağındayız. Özellikle sigorta ve soysal güvenlik konusunda oyuncular ve sahne çalışanları ciddi bir girdabın içerisindeler” ifadelerini kullandı. 

İMKANSIZLIKLAR

Varlık nedenlerinin sevdikleri işi yapmak olduğunu dile getiren Yapar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tiyatro, seyirci ile var olur. Alkışı duymadığımız, o alkışı hissetmediğimiz zaman, her ne kadar seyirciyi görmesek de o bakışları görüyoruz ve onu hissetmediğimiz zaman biz zaten kendi yok oluşumuzu vermiş oluyoruz. Enseyi karartmamak gerekiyor evet ama nasıl? Daha çok ısrarla üretmeye çalışıyoruz, yeni imkanlar yaratıyoruz. Küçük ve tanışabilir sahne dekorları ve sadece anlatıya dayalı metinler hazırlayarak devam ediyoruz. Bu imkansızlıklar bize başka bir imkanlar yaratmaya sevk etti. Başka bir tiyatro, başka bir sanat estetiği getirdi karşımıza. Bu anlamda üretim devam ediyor.”

KHK'LER SAHNEYİ DE VURDU

Yapar, konservatuar okuyan, Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okuyan öğrencilere eğitim veren akademisyenlerin KHK ile işten atılmasının karamsarlıklarına karamsarlık eklediğine de dile getirdi. Bazı üniversitelerin yerlerinden edildiğini, bazılarının sahnelerinin yıkıldığını, sahneye çıkmadan mezun olan, iki yıldır okula gitmeden uzaktan eğitimle tiyatrocu olduğunu düşünen öğrenciler olduğunu belirterek, “Bunların akıbeti ne olacak? diye  soran Yapar, “Hala o heyecanı yaşamış olmayan bir sürü öğrenci var. Bunlar katlanıyor, katlanıyor. Eğer biraz daha içimizde toplumcu ışığı yakıyorsak o çatlaktan sızan ışıkla yolumuzu bulmaya özen göstermeliyiz. Yeni metinler yazmak zorundayız, yeni metinler kazandırmak zorundayız. Toplumun sağduyusuna hizmet eden işler yapmak zorundayız. Diğer konuda ayakta kalmak için bir dayanağımız yok. Ayakta kalmalıyız” dedi.

DİJİTAL TİYATRO

Yapar, pandemi ile beraber gelişen ‘dijital tiyatro’ üzerinde de durdu. Dijital tiyatronun tiyatro gerçeğinden çok ayrı bir yerde durduğunu vurgulayan Yapar, “Seyirci neredeyse bir şekilde oraya gitmek zorundayız. Bu dijitalse dijital ama adı tiyatro değil. Belki müzik ve diğer dijital platformda sahnelenen işler için bunun adını koyabiliriz ama tiyatro için kullanamayız” diye konuştu. Tiyatronun sahne ve seyirci ile var olabilen bir şey olduğunun altını çizen Yapar, “O enerjiyi alıp veremediğimiz zaman başka bir şey oluyor bu. Dijital çağın gerçekliği, seyirciyi diri tutmak için, biz hala bu işi yapıyoruz diyebilmek için gerekli. Türkiye’de butik tiyatro, küçük salon tiyatrosu gerçekliği var. Ama bu tiyatrolar maalesef kendi kaderlerine terk edildiler. Türkiye’nin geleceği noktasında, geleceğinin sanatçısını yaratma noktasında o tiyatrolara kulak vermekte fayda var. Çünkü yeni kuşak oradan geliyor. Dijital platformlara bir şekilde adaptasyon sağlanıyorsa yine aynı şekilde bu tiyatroların yaşattığı enerji noktasında bu çocukların kafası ayrı çalışıyor. Yeni şeyler deniyorlar, cesurlar ve korkmuyorlar. Yeni bir şey yazmaktan seyirci gelir mi gelmez mi diye korkmuyorlar. Mekan açıyorlar, apartman dairelerini tiyatroya çevirdiler, evlere gittiler, otoparklarda her yeri tiyatro yaptılar. Bundan daha büyük bir cesaret olabilir mi? Ama bu çocukları ve bizim kuşağı kendi kaderlerine terk ettiler” ifadelerini kullandı. 

EZEN VE EZİLEN

Tiyatro emekçilerinin işlerine devam edebilmeleri için ekonomik kaygıların ortadan kaldırılması gerektiğini belirten Yapar, “Bir aile hayatımız, evimiz ve düzenimiz var. Bir başımıza kaldık. Öncelikle bunu ortadan kaldırmak gerekiyor. Burada her şey ekonomik temelli. Türkiye’de sınıfsal bir gerçeklik var. Sınıfsal dediğimiz zaman ürküyor insanlar ama hayır bu durum var. Ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen var. Bu anlamda da sahne emekçilerinin kaygıları var. Bunu da hükümet kaldırmayacak gerçekçi olalım, kendimizi kandırmayalım” dedi.

(MA)

Editör: Haber Merkezi