İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın "çözüm süreci"nin başlangıcı olarak kabul edilen 2013 yılı Newrozu’nda okunan mektubu, Kürt sorununda son 6 yıldır şiddet politikaları devrede olsa da yıllardır özlemi duyulan barışın hala anahtarı durumunda.

Ortadoğu ve Orta Asya halkları tarafından baharın gelişi dolayısıyla bir bayram olarak kutlanan Newroz, Kürtler için aynı zamanda “direniş” ile eş anlamlı. Demirci Kawa’nın zalim Dahhâk’a karşı verdiği mücadele, Kürt hareketleri için tarihsel bir mirasa dönüştü. Baskı ve yasaklarla bir çoğuna kan bulaştırılan 1990’lı yıllarda mahalle aralarında yapılan Newroz kutlamaları, günümüzde bir araya gelen milyonların “özgürlük” ve “barış” taleplerini haykırdığı kutlamalara dönüştü.

Bu temaların en çok hissedildiği yıl ise PKK Lideri Abdullah Öcalan tarafından hazırlanan deklarasyonun okunması ile “çözüm süreci”nin başlangıcı kabul edilen  2013 yılı Newroz’u oldu. Sürecin devam ettiği 2014 ve 2015 yılındaki kutlamalarda da Türkiye her açıdan ilerleme kaydetmiş, ülkedeki halklar arasında barış umudu güçlenmişti.

Öcalan’ın düşünceleri bu dönemde yanına giden HDP İmralı Heyeti aracılığıyla kamuoyuna ulaşıyordu. Dolmabahçe Sarayı’nda taraflarca imzalanan protokol ile çözüm umudu güçlenmiş iken, görüşmeleri sonlandıran AKP iktidarı süreci buzdolabına kaldırdı. 

Görüşmelerin sonlanmasıyla birlikte Öcalan’ın ifade ettiği "Çözüm süreci biterse darbe mekaniği devreye girer" sözü yerini bulmuş, 15 Temmuz 2016'da darbe teşebbüsü gerçekleşmişti. Sonrasında adeta uçuruma sürüklenen Türkiye’nin içerisine girdiği çıkmaz bugün hala sürüyor. 

2013 NEWROZU: YOL HARİTASI

Barış umudunun zirvede olduğu 2013-15 yılları arasındaki Newroz kutlamalarında Öcalan'ın verdiği mesajlar, ülkeye ve halklara nefes aldırdı. Kürt sorununa dair hazırladığı ‘Yol Haritası’nı 23 Şubat 2013’te yaptığı görüşmede İmralı Heyeti ile paylaşan Öcalan, Newroz kutlamaları sırasında halklarla paylaşılmasını istedi. Newroz öncesi 18 Mart’ta yapılan son görüşmede Öcalan, “Zaten biz şimdi müzakerenin başlangıcını hazırladık. Asıl müzakerenin resmileşmesi, yasa çıktıktan sonra olacak” dedi. 

'SİLAHLAR SUSSUN, SİYASET KONUŞSUN' MESAJI

Öcalan’ın gönderdiği deklarasyon, 2 milyondan fazla insanın katıldığı Diyarbakır Newrozu’nda paylaşıldı. Öcalan, bu deklarasyonda şunları ifade etmişti: “Bizim kavgamız hiçbir ırka, dine, mezhebe veya gruba karşı olmamıştır, olamaz. Bizim kavgamız ezilmişliğe, bilgisizliğe, haksızlığa, geri bırakılmışlığa, her türlü baskı ve ezilmeye karşı olmuştur. Biz, onlarca yılımızı bu halk için feda ettik, büyük bedeller ödedik. Bu fedakarlıkların, bu mücadelelerin hiçbiri boşa gitmedi. Kürtler özbenliğini, aslını ve kimliğini yeniden kazandı. ‘Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun’ noktasına geldik. Yok sayan, inkar eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan Türküne, Kürdüne, Lazına, Çerkesine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından akıyor. Kapitalist Moderniteye dayalı son yüzyılın baskı, imha ve asimilasyon politikaları; halkı bağlamayan dar bir seçkinci iktidar elitinin, tüm tarihi ve de kardeşlik hukukunu inkar eden çabalarını ifade etmektedir. Günümüzde artık tarihe ve kardeşlik hukukuna ters düştüğü iyice açığa çıkan bu zulüm cenderesinden ortaklaşa çıkış yapmak için hepimizin Ortadoğu’nun temel iki stratejik gücü olarak kendi öz kültür ve uygarlıklarına uygun şekilde demokratik modernitemizi inşa etmeye çağırıyorum. Zaman ihtilafın, çatışmanın, birbirlerini horlamanın değil, ittifakın, birlikteliğin, kucaklaşma ve helalleşmenin zamanıdır.

‘BİZ’ KAVRAMI ‘TEK’E İNDİRGENDİ 

Son doksan yılın tüm hata, eksiklik ve yanlışlıklarına rağmen bir kez daha yanımıza, mağdur edilmiş, büyük felaketlere uğramış halkları, sınıfları ve kültürleri de alarak bir model inşa etmeye çalışıyoruz. Tüm bu kesimleri; eşitlikçi, özgür ve demokratik ifade tarzının örgütlenmesini gerçekleştirmeye çağırıyorum. Misak-i Milli’ye aykırı olarak parçalanmış ve bugün Suriye ve Irak Arap Cumhuriyeti’nde ağır sorunlar ve çatışmalar içinde yaşamaya mahkum edilen Kürtleri, Türkmenleri, Asurileri ve Arapları birleşik bir ‘Milli Dayanışma ve Barış Konferansı’ temelinde kendi gerçeklerini tartışmaya, bilinçlenmeye ve kararlaşmaya çağırıyorum. Bu toprakların tarihselliğinde önemli bir yer tutan ‘BİZ’ kavramının genişliği ve kapsayıcılığı dar, seçkinci iktidar elitleri eliyle ‘TEK’e indirgenmiştir. ‘BİZ’ kavramına eski ruhunu ve pratiğini vermenin zamanıdır. Bizi bölmek ve çatıştırmak isteyenlere karşı bütünleşeceğiz. Ayrıştırmak isteyenlere karşı birleşeceğiz. Zamanın ruhunu okuyamayanlar, tarihin çöp sepetine giderler. Suyun akışına direnenler, uçuruma sürüklenirler. Bölge halkları yeni şafakların doğuşuna şahitlik etmektedir. Savaşlardan, çatışmalardan, bölünmelerden yorgun düşen Ortadoğu halkları artık kökleri üzerinden yeniden doğmak, omuz omuza ağaya kalkmak istiyor.” 

YASAL DÜZENLEME TALEBİ

Çözüm süreci görüşmelerinin devam ettiği 2013 yılında Gezi direnişinin başlaması, Akil İnsanlar Heyeti’nin kurulması yanı sıra AKP-Cemaat arasında iktidar savaşının başlangıcı olan “17 Aralık Yolsuzluk Operasyonları” gündeme geldi. Bu gelişmelerle birlikte 2014 yılında yerel seçim çalışmalarının startı verildi. 2014 yılının ilk aylarında AKP-Cemaat ayrışmasını MİT’e ait TIR’ların durdurulması, Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması gibi gündemler takip ederken, Suriye iç savaşında da Kürtler Öcalan’ın projelerini hayata geçirecek adımlar atmaya başladı.

Öcalan, 2014 yılı Newroz öncesi İmralı Heyeti ile yaptığı görüşmelerde, kurulmayan komisyonlar ve atılmayan adımlara dair eleştirilerini sürdürdü. 9 Mart’ta yapılan görüşmede 2013 Newroz mesajına bağlı olduğunu vurgulayan Öcalan, heyete “Newroz’da tarihi çağrı yaptım ya, Başbakan bunun gereğini yapacak, yoksa eliniz onun yakasında olmalı. Darbeden kurtulmak istiyorlarsa HDP gereklidir. Darbenin ilacıdır, başka bir şekilde darbeden çıkış olmaz” uyarılarında bulundu.  

2014 NEWROZ’U: YASAL ÇERÇEVE ŞART

Öcalan, 2014 yılı Newrozu’nda gönderdiği mektubunda ise milyonlara bu kez şöyle seslendi: “Ya son 200 yıllık kapitalist moderniteye dayalı komplocu-darbeci rejim kendini yeniden restore ederek sürdürecektir ya da tarihsel rotasına oturtulmuş Türk-Kürt ilişkileri en kapsamlı demokratik reformlardan geçerek demokratik anayasal bir rejimle komplocu-darbeci mekanizmaları parçalayarak çözümlenecektir. Bütün ara yollar ve geçici biçimler artık miadını doldurmuştur. Şu ana kadar yürütülen bir diyalog süreciydi ve önemliydi. Bu süreçte iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Bu testten hükümetin ağırdan alma, tek taraflı yürütme, yasal temelden kaçınma ve uzatma tutumuna rağmen iki taraf da barış arayışından kararlılıkla çıkmıştır. Gelgelelim diyalog süreçleri önemli olmakla birlikte bir bağlayıcılık içermezler. Bundan dolayı da kalıcı bir barış için yeterli güvence oluşturamazlar. Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur. Barış savaştan daha zordur ama her savaşın da mutlaka bir barışı vardır. Biz direnirken korkmadık, barışırken de korkmayacağız.”

‘BARIŞIMIZ HALKLAR İÇİNDİR’

Direnişlerinin hegemonik karakterli, yok sayan, imha eden, inkar eden zulüm düzenine karşı olduğunun altını çizen Öcalan, “Dolayısıyla barışımız da hükümetler ya da  devletler için değil, bu toprakların binlerce yıllık kadim değerlerini özümseyen, dünya kültürel mirasının eşsiz hazırlayıcısı olan Anadolu, Kürdistan ve Mezopotamya halkları içindir” diyecekti.

DOLMABAHÇE MUTABAKATI

Bu Newroz mesajının ardından Türkiye’de siyaset yerel seçimler nedeniyle gergin geçti. Çözüm masasında yer alan HDP, AKP hükümeti tarafından hedef haline getirildi. Kuzey Suriye’de yükselen savaşın Kürt siyasi hareketi, KCK yetkilileri ve Öcalan tarafından süreçten kopuk olmadığı yönünde açıklamalara rağmen, Erdoğan’ın Kobanê'nin DAİŞ karşısında düşmesi yönündeki beklentilerini ifade etmesinin tetiklediği 6-8 Ekim olayları sürecin tıkanmasına yol açtı. Bu protestolar Öcalan’ın müdahalesiyle ancak son buldu. Öcalan 21 Ekim'de İmralı Heyeti ile yaptığı görüşmede, 15 Ekim itibariyle yeni bir aşamaya gelindiğini ve müzakere sürecine geçilmesi çalışmalarına hız verilmesi gerektiğini vurguladı. 

Bu süreçte İzleme Kurulu Heyeti tartışmalarında olumlu gelişmeler yaşanırken, 28 Şubat’ta Dolmabahçe Mutabakatı imzalandı. Öcalan, 14 Mart 2015’te İmralı Heyeti ile yaptığı görüşmede, “Devlete karşı en büyük mücadeleyi ben geliştirdim. Devlet inkarcılığı da bir lobi yaklaşımıdır. Denizlerin idamı, Mahirlerin öldürülüşü bende büyük etki yarattı. Beni mücadeleye iten de Mahirlerin öldürülmesidir. Biz müzakerenin önemini biliyoruz. Newroz mesajında da bunu ilan ettik” ifadelerini kullandı.

ÖCALAN’DAN ‘EŞME RUHU’ MESAJI 

2015 Newroz’u öncesi Suriye'nin Halep şehrine bağlı Karakozak köyü sınırları içerisinde ve Fırat Nehri kıyısında bulunan Türkiye toprağı Caber Kalesi'ndeki Süleyman Şah Türbesi, bölgedeki DAİŞ tehdidi karşısında 21 Şubat gecesi Türkiye sınırına yakın bir bölge olan Suriye Eşmesi'ne nakledildi. “Şah Fırat Operasyonu” adı verilen nakil harekatı YPG’nin bilgisi ve dahilinde gerçekleşti. 2015 Newrozu öncesi İmralı Heyeti’yle yaptığı görüşmede “Eşme ruhu”na değinen Öcalan, “Eşme ruhunu biz de geliştireceğiz, siz de geliştirin. Kapıların açılmasından ziyade tedbirler alınacak. Tek taraflı olmaz. Kardeşlik karşılıklı olacak. Kardeşlik istiyoruz, laf kardeşliği değil. İran, Arap, Baas geliyor. Bu gelişme Türkiye’yi de götürür. Tasfiyeyi dayatırlar. Rojava tasfiye olursa, Toroslar da Çukurova da tasfiye olur” uyarılarında bulundu. 

2015 NEWROZ’U: YENİ SÜREÇ ÇAĞRISI

Öcalan, yasal bir zemine oturtulmak istenmeyen sürecin aşama kaydetmesini istediğini 2015 Newroz mesajıyla deklare etti. Öcalan, 21 Mart günü Diyarbakır Newrozu’nda okunan mesajında milyonlara şöyle seslendi: “Tarih ve halklarımız bizden dönemin ruhuna uygun bir demokratik çözümü ve barışı talep etmektedir. Bu temelde tarihi Dolmabahçe Sarayında, hepimizce resmen ilan edilen on maddelik deklarasyon temelinde yeni bir süreci başlatma görevi ile karşı karşıyayız. Deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte PKK'nin Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim. Artık gün bu acımasız ve yıkıcı tarihi sonlandırıp gerçek geçmişimize uygun barış, kardeşlik ve demokrasiye geçiş yapma günüdür. Doğru bildiğim ve inancım gereği; çatışmacı, tüketici, yıkıcı milliyetçiliğin doğurduğu ulus devletleri demokratik siyasetle aşarak açık demokratik kimliklerle bir ortaklaşmaya geçmenin mecburiyetidir. Bunun için ulus devletleri kendi içinde demokratik siyasetle demokratik ortaklaşmanın yeni bir türünü gerçekleştirmeye ve yine ulus devletleri kendi aralarında Ortadoğu'nun demokratik ortak evini inşa etmeye çağırıyorum.” 

TÜRKİYE BİR ÇIKMAZDA 

Öcalan’ın mesajı sonrası İmralı’ya gitmesi beklenen heyet gönderilmedi. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, “çözüm sürecini buzdolabına kaldırdık” dedi. Sürecinin buzdolabına kaldırılmasıyla birlikte 5 Nisan 2015 tarihinden sonra yeniden Öcalan’a dönük tecrit, baskı, asimilasyon ve inkar politikaları devreye konuldu. Öcalan’ın bu süreçte ifade ettiği "Çözüm süreci biterse darbe mekaniği devreye girer" sözü yerini bulurken, sonrasında yaşananlarla birlikte Türkiye adeta uçuruma sürüklendi. 

4 yıl boyunca İmralı’nın kapılarını kapalı tutan AKP, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Leyla Güven’in cezaevinde başlattığı açlık grevleri sonucunda İmralı kapılarını açmak zorunda kaldı. Öcalan, 6 Mayıs 2019’da kendisiyle görüştürülen avukatlarına “Bizlerin İmralı’daki duruşu, 2013 Newroz Bildirgesi’nde belirttiğimiz ifade tarzının daha da derinleştirerek ve netleştirerek sürdürme kararlılığındadır” diyerek, çatışmalara son verip, barış zemini oluşturacak anahtarın o deklarasyon olduğunun altını çizdi. AKP ise bu konuda adım atmak yerine çözümsüzlükte ısrar edip avukatlarının Öcalan’la yaptığı 5 görüşme sonrası İmralı’nın kapılarını tekrar kapatıp, Türkiye’yi her alanda bir çıkmaza sokmayı tercih etti.

MA / Ferhat Çelik

Editör: Haber Merkezi