Türk Edebiyatında Örneklerle Yapısöküm Çözümlemeleri metinlerin bir okuma ile bitmeyeceğini hatırlatırken satır aralarında gizlenen anlamların nasıl yakalanabileceğinin yollarını da anlatıyor.

Her okumanın yeni değerlendirmelere kapı aralaması, bir metnin sayısız yorumlara ulaşması anlamına gelmektedir. Söz konusu yorumlar her vakit farklı zihinlerle restore edilir. Bununla birlikte metin, varoluşsal gerçekliğiyle olduğu gibi kalır. Ancak günümüzde kapsamlı bir eleştiri mecrasının varlığından söz etmek güç. Bu noktada birçok faktör dile getirilebilir. Sayısı gün geçtikçe artan kitapların takip edilme güçlüğü, raf ömrü kısa olan kitapların fazlalığıyla ayrıca zorlaşıyor. Yayın dünyasının yelpazeyi bu denli genişletmesi, tartışılır bir eleştiriyle her kitabın bir araya gelmesini imkânsız kılan diğer faktörlerden.

Türkiye’de edebiyat ortamının niteliği yüksek eleştiri ve incelemelerinin yanı sıra okur değerlendirmelerinin, kendine özgü incelemelerin oluşturduğu farklı alanlar da mevcut. Sosyal medya platformları, aylık çıkan dergiler gibi alanlarda yer bulan bu değerlendirmelerin konumu kuramsal ve akademik eleştirilerden farklıdır. Çağdaş dünya edebiyatına yön veren gücün tabanını oluşturan akademik eleştiri anlayışının sahip olduğu kanon, Türkiye edebiyatının gecikmiş ve dağınık eleştiri ortamına yön verebilir. Yazarın masasından ayrılan eserin okuyucusunu beklemekten başka çaresi yoktur. Ancak okuruna ulaşan kitabın incelikle okunup çözümleyici bir eleştiriye dönüştürülmesi için kendini var eden meşruluğun temellendirilmesi gerekir.

Eleştirinin ayıklama gücünü belirleyen farklı fraksiyonlar mevcuttur. Bu minvalde finansal ve politik dürtülerin yanı sıra duygusal bağlar eşliğinde hayatta kalmaya çalışan kitaplar ve yazarlar da bulunmaktadır. Herhangi bir metnin zaman veya mekândan kopuk değerlendirilmesi, edebiyat ortamının niteliğini düşürebilir elbette fakat evrenselliğe ulaşmanın yolarından olan insana ait temel güdüler, davranış biçimleri ve bunların toplumsal koşullarla ne şekilde biçimlendirildiği tarih boyunca pek değişmemiştir. Akademik ve detaylı/çözümleyici değerlendirmeleriyle Tufan Erbarıştıran bu noktadan yola çıkarak çalışmalarını sürdüren önemli isimlerden.

Edebiyat yolculuğunda birçok platformda kitap tanıtım/eleştiri yazıları ile bilinen Tufan Erbarıştıran Türk Edebiyatında Örneklerle Yapısöküm Çözümlemeleri adlı yeni kitabı ile raflarda yerini alıyor. Erbarıştıran’ın edebiyat yolculuğu kabul görür bir üretkenliğe sahip: Çöl Çiçeği MasalıKör BaykuşSuzan Samancı’nın Öyküleri Üzerine Bir DenemeAnılarda Kalan Halil Rıfat Paşa Caddesi.

Erbarıştıran Türk Edebiyatında Örneklerle Yapısöküm Çözümlemeleri adlı yeni kitabında Türkçe edebiyatın önemli üç yazarının birer eserinden yola çıkıyor. Erbarıştıran; Suzan Samancı’nın Koca Karınlı Kent, Murat Gülsoy’un Ve Ateş Bizi Tüketiyor ve Hasan Ali Toptaş’ın Beni Kör Kuyularda eserlerini çok katmanlı metinleri çözümleme yöntemlerinden olan Jacques Derrida’nın yapısöküm kuramı üzerinden değerlendiriyor. Jacques Derrida’nın edebiyat yaratılarına yaklaşımı metinlerin çoklu ögelerine yöneliktir. Buna katmanlar arası bağlantının çözümlenmiş hâli diyebiliriz. Bir başına özne yetersizdir bu değerlendirmeler için. Ayrıntılarla ilerleyen okuma okunun/sözün/anlatımın yarattığı değerler üzerinden sağlanır. Yapılan açık ve kapalı yorumlar metni çoğaltırken bir yandan da akıl ve mantık, metnin gelişimi açısından önemini imler.

Erbarıştıran ele aldığı üç önemli kitabı hem poetika (dilbilgisel) hem retorik (anlambilimsel) olarak incelemektedir. Bu anlamda ele alınan eserlerin kendinden önce yazılmış metinlerle benzer ve farklı yanlarını ele alırken aynı zamanda söz konusu metinlerin edebiyatın hangi türlerine ait olduğunu, hangi kanonun prensiplerine sahip olduğunu da irdelemektedir. Yazar, kaleme alınan edebi metinlerin hangi kültürlere ait olduğu üzerinde değerlendirme yaparken mevcut konumunda egemen kültüre direnen yönüyle de derinlemesine ele alıyor üç kitabı. Üç farklı yazarı masasına taşıyan Erbarıştıran’ın aslında çok az da olsa on dokuzuncu yüzyılda başlayıp günümüzde daha geniş şekilde ele alınan karşılaştırmalı edebiyatın izlerinden yola çıktığını da söyleyebilirim. Üç yazarın Türkçe edebiyatta yer edinmesi karşılaştırmalı edebiyatın olmayacağı anlamına gelmemektedir. Özellikle Suzan Samancı’nın beslendiği kültür ve coğrafya ile eserlerine taşıdığı ögeler kanon kültürden farklı misyonlara sahip. Bu noktada Erbarıştıran edebiyat üzerinde belirleyici roller üstlenen kültürel temalara dair geniş gözlemlerde bulunuyor.

Ancak iki erkek yazarın yanında bir kadın yazarın tercih edilmesinin yanı sıra, kitap kapağının eril düşünce sistemin çok net yansıması olduğu gibi, büyük ve söylenemeyen gerçeklerin “ayrıntılarda gizli” olduğunu bir kez daha vurguluyor. Eleştiri metinleri ciddi birikim gerektiren çabalar neticesinde ortaya çıkar. Tufan Erbarıştıran üç önemli (kitabı) romanı ele alırken çözümleme tekniğini çok güçlü tutuyor. Özellikle metinlerin açılımı, anlaşılır olması adına kullandığı teknikler, kitabı metin çözümlemeleri için başucu kitaplarından biri haline getirecek nitelikte.

Yazar Beni Kör Kuyularda adlı eserle başlıyor çözümlemelere. Kitap kapağının nesnelliği ötelediğine olan inancımla, Suzan Samancı ile başlamak istiyorum. “Samancı’nın son romanı yaşadığı coğrafyanın, yıkımların, ölümlerin ve şiddetin yaşandığı atmosferin farklı bir yüzünü gösteriyor, yaşanan savaş nedeniyle büyük kentlere göç edenlerin bireysel ve dilsel/kültürel sorunlarını anlatıyor. Romanlarında ayrıca nesiller arasında yaşanan çatışkıyı da dile getiriyor. Yazarın romanlarında kadın sorunları da önemli bir yer tutmaktadır. Kadınların ataerkil bir toplum içinde yaşamaları nedeniyle ezilmişlikleri, içlerine kapanık olmaları, kendilerini ifade etmek istedikleri ama çoğu kez yalnız bırakıldıkları da işlenirken direngen kadın karakteri de ön plana geçiyor” şeklinde ifade eden Erbarıştıran, derinlikli bir incelemenin başlangıcını yapıyor. Temelde kimlik sorunsalına dair bir roman olsa da, toplumsal yıkımların yaşandığı coğrafyalarda mevcut her sorunu kitabına özenle yerleştirdiğini, Samancı’nın düş ve gerçeklik arasında sıkışan insanların umutlarından yola çıkarak kurguladığı sembolik mekânların insan yaşamı için uygun olan demokrasi, çağdaşlık, özgürlük, yaşam hakkı gibi kavramlara olan özlemini romanına yansıttığını belirten Erbarıştıran; “Bireyin kaybolan öteki yarısını araması, yalnızlıktan kurtulmak için çabalaması, yaşadığı kentle ilişki kurmak isteği gibi konular bir roman tadıyla karşımıza geliyor” sözleriyle görüşlerini pekiştiriyor. Koca Karınlı Kent'in açmazları okura sunduğunu ve bu çıkmazların psikoloji üzerindeki etkilerini yaşamın her alanından örneklerle anlatıyor Erbarıştıran.


Suzan Samancı

Suzan Samancı’nın kitabını bireyin toplumla bütünleşmesi, özgürce dolaşması ve düşünmesi için çok boyutlu bir kitap olarak sunarken bulunduğu kentsel yaşamı ütopik olmaktan çıkardığını belirtiyor. Koca Karınlı Kent; sağlam kurgulu, psikolojik ve felsefi yönü öne çıkaran bir anlayışla yazılmış bir romandır diyebiliriz. İnsani değerlerin iktidarlar tarafından yok sayıldığı ülkelerde bu ve benzeri kitapların el üzerinde tutulmasının gerekliliği yadsınamaz bir gerçekliktir. Erbarıştıran’ın Samancı’dan alıntıladığı “Diğer gezegenlerin, muhtemelen hâlâ özgürlük adıyla bilinen ilkel aşamada yaşayan meçhul sakinlerini aklın faydalı boyunduruğuna almak sizlere düşüyor. Kendilerine matematiksel yanılmazlıktaki mutluluğu sunduğumuzu kavrayamamaları durumunda mutlu olmaları için zorlamaya mecbur kalacağız. Ama silaha başvurmadan önce sözcükleri denemeliyiz” [22] paragrafına dikkat edersek edebiyatın gerekliliğine bu denli inanmış bir yazarın kurgu dünyasının insan, doğa ve yaşam için güzellikler umut ettiğinden haberdar oluruz. Ki toplum olarak umut etmekten korktuğumuz her ögeyi kitabına taşıyan Samancı’nın okur için önemli bir güce sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Erbarıştıran, Samancı’nın romanı için “Koca Karınlı Kent, metnin başındaki kafes imgesi ile âdeta gerçeküstü bir açılım yapıyor. Okur bu kafesin içinde gezindiğinde konuyu çözmeye başlıyor. Ancak her postmodern romanda olduğu gibi, okurun bu kafesi (yani romanı) sahiplenme durumu yoktur. Onu sadece tanıyabilir, metnin içinde gezinebilir, düşünceler ve yorumlar üretebilir. Hepsi bu kadar... Metin sonsuz yorumlara açık olarak kendini göstermeye devam edecektir. Koca Karınlı Kent romanı bu açıdan okunmalıdır” değerlendirmesini yapmıştır.

Yazarın ele aldığı diğer bir kitap Murat Gülsoy’un Ve Ateş Bizi Tüketiyor eseri. Postmodern edebiyata dair çeşitli akademik çalışmalar yapan Gülsoy, bu konuda çok sayıda kitap kaleme almıştır. Ayrıca farklı dönemlerde belli aralıklarla edebiyat atölyeleri düzenlemektedir. Gülsoy’un romanı, 21 başlıktan oluşuyor. Her başlığın ayrı bir öyküyü barındırdığını belirten Erbarıştıran, devamında “Aslında her bölümdeki öykü hem kendi içinde bağımsız hem de diğerleriyle bağlantılıdır. Bu öykülerde (her biri söz adacı- ğıdır.) çeşitli konular, ülke sorunları, değişik kişilikler, zaman ve mekân tanımadan anlatılmaktadır” diyerek Gülsoy’un metinlere yaklaşımını karnavallaşma ve yapısöküm kuramına göre ele almaktadır. Postmodern anlatım ile çok katmanlı bir hal alan, kendine has biçimiyle katmanlararası bağlantıyı sanatın birçok türünden izleri sahiplenerek ilerleyen kitap; sinema, tiyatro, şiir, felsefe, teoloji, günlük yaşam, psikoloji, dostluk, paylaşım, merak, gerilim, ölüm korkusu, simülasyon, simürlakr, yeniden doğuş (reenkarnasyon) gibi konulardan oluşmaktadır.


Murat Gülsoy

Bu denli çoklu bir anlatım ile varılmak istenen sonuç ise geleneksel romanın aksine belirsizlik üzerine kurulmuştur. Bu analizi alıntılarla destekleyen yazar ayrıca metnin görselliği açısından çeşitli grafiklerle de somut manalar sunuyor okuyucuya. “Ben yerin altında yürürken, yaşlı komşum da dışarıda, tam üzerimde yürüyordu. Ben onun yeraltındaki gölgesiydim” (s. 225). Belirsizlik ve anlam kayıplarının kapılarını aralayan kitap, Murat Gülsoy’un okurun iç dünyasında yarattığı karanlık dünyanın dinlenmeye ihtiyacı var der gibi.

Erbarıştıran’ın alıntıladığı “Yarattığım karakterlerin kendilerinin özgürce davranabildiklerine inanmalarını isterdim. Benim yazdığım senaryoyu canlandırmıyorlar da kendi özgür iradelerine göre hareket ediyorlarmış gibi yaşamalarını isterdim” (s. 246) tümcesinde ise Gülsoy’un kurgu ve gerçek arasında kalan ve yarattığı karakterlerinin kendisinin istediği biçemde değil de okurun istediği şekilde özgür olmalarını istediği belirtiliyor. Yazar bu noktada karakter analizlerine dair detaylı bir inceleme gerçekleştiriyor. Metinlerin beklentileri karşılaması denen bir kaygı var. Gülsoy’un metinlerinin bu telaştan uzak olduğunu vurgulamakta fayda var. Ancak ideolojik kaygıların Türkiye’de gölgelediği, şekillendirdiği bir edebi ortam var. Politikadan bağımsız olmayan koşullardan uzak, temelde yaşamın olması gereken düzenini kurgu ve gerçek ile sunuyor. Ayrıca yarattığı karakterlerin metnin tümünde birleştirici bir formla sunulduğunu fark ettirdiğini ifade ediyor Erbarıştıran.

 “İnsan bazen bir hikâyenin içinde sıkışıp kalıyor. Üstelik bunu anlatana kadar farkında bile olmuyor” (s. 25). Metin boyunca bilinen tanımıyla gerçeğin her bölümde sürekli değiştiği, bu değişime uygun karakterlerin ve olayların sahne aldığı, her bölümün tek bir anlam yerine çoğul yorumlara açık olduğu postmodern bir roman Ve Ateş Bizi Tüketiyor.

Beni Kör Kuyularda Erbarıştıran’ın ele aldığı üçüncü kitap. Postmodern edebiyatın izlerinin çok belirgin olduğu, birçok konuyu olay örgüsünde barındıran; masalların, sislerin, düşlerin, karanlıkların, hurafelerin, ikili sözcüklerin, farklı anlamlar içeren tümcelerin, ansızın kaybolan kahramanların anlatıldığı bir roman diye nitelendiriyor Erbarıştıran bu kitabı. Yazarın tüm romanlarında bilinçli bir belirsizlik/bulanıklık söz konusudur. Geleneksel metinlerin dışında kalarak okurun kolaylıkla varabileceği mana avlularından uzak bir dil seçiyor. Gerçekliğin yerine varlık ötesi bir dil ve ifade ile yaşamı biçimlendiren her şeyin dil üzerinden kurgulanmasını amaç ediniyor. Bununla beraber yarattığı karakterlerinin her birinin dinsel inançlarını metafizik boyutta anlamlandırmaya çalışıyor. Metinlerinin temelini belirsizlik ve belirli oranda bir bulanıklık oluşturduğundan, romanlarındaki zamansal çizelgenin özellikle çoklu öznelliği yarattığını söyleyebiliriz.

Yazar, Beni Kör Kuyularda metninin sesini ve sözünü, karakter tanımlanmasının ötesine taşımıştır. Bu noktada metnin katmanlarını da buna göre düzenlemiştir. Çoklu okumalarla sonsuz yorumlara açık olması, sesin ve sözün ikinci planda kalması, bu durumda okurun beklentisini kışkırtıcı bir iradeyle öne çıkarmaktadır. Romandaki her kahraman, her olay, aslında başlı başına bir söz aracı olarak analiz ediliyor. “Karakterlerin kişilik çözümlemeleri, doğanın gizemi ve güzelliği, namus, gizem, kasaba-kent karmaşasından doğan sosyal çatışkı, gelenekler, ölüm, umut, ahret, cinayet, mafya, yazarın dilden kurguladığı bir gerçeküstü dünya, kaybolan ya da ölen Hüseyin, hurafeler, inanç sömürüsü, sadece para kazanmanın öne çıkması, iyilik-kötülük çatışkısı, gerilim, merak, korku, mitoloji, felsefe, anagram, psikoloji, ensest, medya ve iletişim sorunları, eğitim-kültür eksikliği, metnin içindeki bazı zıtlıklar…”

Toptaş, romanında ülkemizde yaşanan birçok köhnemiş geleneği, hurafeliği, cahilliği, sosyal sistemin açmazlığını, mistisizmi, yoksulluğu, büyük kentlerdeki ahlaki çöküşü, kent-kasaba çatışkısını, henüz bireyselliğin ne olduğunu bilmeyen bir toplumu, mafyanın ne denli güçlü olduğunu ve sistemle beslendiğini, saklanan ve bir türlü açıklanamayan bir ahlakî sırrın nasıl bir gizem yarattığını, masal tadında hayalleri anlatıyor.

Sonuç olarak Erbarıştıran’ın karşılaştırmalı olarak değerlendirdiği kitaplar insana, yaşama ve hayatın içinde olan çeşitli olgulara dair okuyucunun ufkunu açmakla kalmayıp bu yazarların kurguladıkları dünyanın farklı bakış açılarıyla görülmesini de sağlıyor diyebiliriz. Türk Edebiyatında Örneklerle Yapısöküm Çözümlemeleri metinlerin bir okuma ile bitmeyeceğini hatırlatırken satır aralarında gizlenen anlamların nasıl yakalanabileceğinin yollarını da anlatıyor.

(Kaynak: https://oggito.com/icerikler/tufan-erbaristiranin-derrida-felsefesinden-mercek-altina-aldigi-uc-roman/66667

Editör: Haber Merkezi