LAZ EDEBİYATI, LAZ HALK EDEBİYATI:




Bugüne kadar noktasal konular dışında bu konu hakkında Laz Edebiyatı üzerine derli toplu yazılmış bir bilgi kaynağımız maalesef mevcut değildir. Bu konu hakkında özellikle Gürcistan’daki kütüphaneleri ve dağınık durumdaki belgeleri toparlamak gerekmektedir. Burada yapmak istediğimiz, çeşitli konularda birçoğumuz tarafından bilinen ancak yer darlığı nedeniyle Lazların Halk Edebiyatı ile ilgili kısaca bilgiler sunmaktır. Ancak konuya girmeden önce Lazlar ve Halk Edebiyatı ile ilgili kısa bilgilere ihtiyacımız var.

LAZLAR:

Miller (İngiliz Tarihçi) “Lazlar ve Gürcüler ayni ırktan ve akrabadırlar. Lisanları ise Çağatay lehçesidir.” Der.

Hans Joachim Kissling: “Lazlar ve Megreller, Gürcülerin K’erk’et’ay kabilesinin bir koludur.” Demektedir.

Prof. Kirzioğlu-M. Goloğlu ise Lazların kesinlikle Türk olduklarını, Kolhların ve Komanların bir oymağı olup yerli halkla karıştıklarını ve Devlet Merkezinin OF olduğunu ifade eder.

Nodar Lomuri (Çok Kısa Olarak): Kolkhis Devleti, M.Ö. VI. Yüzyıldan 1. ci Y.Y.la kadar çeşitli Kartvel/ megrel- Ç’ani ve Abxaz kabilelerini birleştirmişti. M.Ö. 2.ci Yüzyılın sonlarında Kolkhis, Pontus Kralı VI. Ci Mitradates tarafından istila edildi. Sonrasında ise çeşitli siyasi oluşumlar ortaya çıktı. 3. Cü Yüzyılda Lazikanın hudutları Khobuleti ile Khobi arasında yer alıyordu (Bu döneme ait fazla bir bilgi yok.)…

Wolgang Feuerstein (Alman Bilimci): Arrian adlı tarihçiye göre Lazlar önceleri Kafkasyanın kuzeybatısında yaşamış olup sonradan güneyde bulunan Kokhise göçmüşlerdir. M.S. İkinci yüzyılda da Kral Malasas’ın önderliğinde Kolkhista ilk krallıklarını kurmuşlardır.

Teolojik Teoriye Göre: Tevrat’ın Tekfin bölümünden yola çıkarsak Lazların atalarının Hz. Nuh’un oğlu Yafet’in torunlarından Egros karşımıza çıkar. Diğer torunları da başka kavimlerin ataları olarak işaret edilmektedir.

Yafet Dil Kolu:

1-Gürcüler

2-Zanlar (Laz-Ç’an ve Mingreller.)

3-Svanlar olarak yer almaktadır.

Burada çok kısa olarak Lazların tarihine ait sadece bazı görüşlere değinmek istedim. Şüphesiz bu yaklaşımlar bu kadarla bitmiyor. Burada daha onlarca kişinin verdiği bilgileri aktarabiliriz. Aslında binlerce yıllık yazısız bir tarihe sahip olan Lazlar hakkında çelişkili açıklamaların yapılması da çok doğaldır.

Laz adına ise ilk defa M.Ö. 8. Ci yüzyıllarda Urartu yazıtlarında bahsedilmiştir.

Çocukluğumda, babam karşı tarafın anlayabilmesi için mektuplarını Arap harfleri ile ama Lazca olarak yazardı. Laz alfabesinin Latin alfabesine adaptasyonunun tarihi 100 seneyi geçmemiştir.

 LAZCADA İLK YAYINLAR

İlk Lazca Gramer Kitabı 19. Y.Y.da Rosen tarafından yayınlanmış. Kluge ise Birinci dünya Harbinde Lazca metinler toplamıştır.

20. c. Y.Y.da Fransız bilim adamı George Dumezil’in Fransızca ve Lazca yayınladığı masallarla Laz diline büyük katkıları olmuştur. Hollandalı Tine Amse de Jong, Alman etnoloğ Alfred Feuerstein, Megrel asıllı Guram Kartozia, Arnold Çikovaba, Joseph Qipşidze, İrine Azadyani ve Hasan Helimişi’nin Laz halk edebiyatına çok büyük katkıları olmuştur.

İskenderi 3’it’aşi nin sayesinde Laz kültürü ilk defa kendisinin düzenlediği Latin harfleri ile “Mç’ita muru3xi= Kızıl Yıldız” ve “Ok’itxuşeni supara= Okumak için Kitap” gibi kitaplarla Lazca okuyup yazma olanağına kavuşmuştur.

 

K’azak’işi Gazeti: 1 Mart 1930 da Mamanti Kvirtia, İsak’i Zvania ve arkadaşları tarafından tirajı 15000 e ulaşan Megrelce olarak (K’azak’işi Gazeti/ Köylü Gazetesi) yayınlandı. Amacı Gürcüceyi hiç bilmeyen veya çok az bilen Megrel köylülerine yeni ideoloji ve sosyal gelişmeler hakkında bilgi vermekti.

Bunun dışında Özellikle Lazca masallar ve şiirler ve gramer konularında Yurt içinden ve dışından Laz dili ile ilgili dilbilimciler tarafından yapılan çalışmalar bu konuya ivme kazandırmıştır.

LAZ EDEBİYATI: Geçmişten günümüze intikal eden Laz Kültürü ile ilgili belgelerin olmayışı ve bu konuda çalışmaların yetersiz oluşu zorunlu olarak bizlere yeni arayışlara yöneltmektedir. Eğer bir asırdan geriye doğru gidersek neler görebiliriz.

Türkü, mani, ağıt, destan, ninniler ve tekerlemeler

Halk Hikâyeleri.

Masal ve Efsaneler.

Atasözleri ve Deyimler.

Bilmece ve Fıkralar…

LAZ MASALLARI

Masalların tarihi belli olsaydı zaten adına masal denmezdi. Laz masallarının geçmişini de ne kadar gerilere götürebileceğimizi tahmin etmemiz olası değil. Eğer George dume’zil ve 3’it’aşi İskenderi gibi kendini bu işe veren kişiler olmasıydı masallarımız günümüze çok daha fazla kolu kafası kırık bir durumda gelirdi. Dume’zil tamamen kendini Kafkas kültürüne adamış olup Lazca üzerine yaptığı çalışmaları da kendi oluşturduğu Latin-Grek ve işaretli harflere dayalı alfabesi ile bizim önümüze koymuştur. İskender ise yine kendi oluşturduğu Latin alfabesi ile Lazca dilini öne almıştır. Benim “Laz Masalları= Lazuri P’arametepe” adlı kitabımda büyük ölçüde Dumezil’in “Contes Lazes ve Documents Anatolien”, Guram Kartozia’nın “Lazuri T’ekst’ebi –II, Natela kutelia, Sergi Cikia ve Zurab Tandilavanın “Lazuri P’aramitepe” adlı çalışmalarından çok büyük ölçüde yararlanılmıştır. Kortuli alfabe ile yazılmış bu masalların çevirisi için de diğerleri ile beraber bu alfabeyi de öğrenip Latin harflerine uygulamakla zorlu bir işe girişmiştim. Şüphesiz çok emek gerektiren bu çalışmalardan toparlanan veriler içinde noksan, birbiri içine sokulmuş veya dejenerasyona uğramış olanlar da vardı. Mesela noksanları olan ve değişik bir adla yayınlanan “Çiktulica” adlı masalı annemden dinlediğim şekilde eksiksiz olarak yerine koyarak koruyabildiğimi düşünüyorum. Ben şahsen çocukluğumu masal dinleyip anlatarak büyüdüğüm için bu masalların çok büyük kısmını zaten biliyordum. (Çünkü köyümüzde, özellikle ilkokul veya ilkokul öncesi çocukluk yaşlarımda iki katlı sobasız evde ayni yatakta beraber yattığımız kardeşimle üşüyen ayaklarımızı birbirimizin apış arasına sokup ısıtmaya çalışırken oyalanmak için bildiğimiz masalları tekrarlar yine uykumuz gelmezse işi şarkı ve türküler okumaya çevirirdik. Taa ki uykumuz gelinceye kadar.) Ayrıca sadece benim kitabımda mevcut olan “Meli Do Keli” masalını (Küçükken Kak’ice Dadi/ Hatice Hala) dan dinlemiş ve muhafaza etmiştim. Kitabımda yer verdiğim Nizamettin Alkumru’ya ait beş adet masalları da tekrardan Lazcaya çevirip emniyetini sağlamakta yararlı olduğumu sanıyorum. Bu hizmette adı geçen veya geçmeyen tüm yazarlarımıza müteşekkirim.

 TÜRKÜLER:

Geçmişten günümüze uzanan zaman diliminin her adımında türkülerle karşılaşmamız olasıdır. Türkü, hece vezni ile yazılmış halk ezgilerindendir. Lazlarda özellikle imecelerde kızlar ve erkekler veya kızlar karşılıklı olarak koşma, atma, şikâyet, iltifat vb. konularda birbirlerine üstünlük sağlamak amacıyla söylenir.

Kısaca birkaç örnek verirsek:

 A gyuli kamep’t’k’oçi         




E dadi bozo skani

Guis kagamap’t’k’oçi

Viqoni Limanişa

Limanis kamep’t’k’oçi.

 

Bir gülü atıverdim.

Ey Hala senin kızın.

Yüreğimden dışarı attım.

Limana götürerek

Onu orda bıraktım

DESTANLAR,


Milletleri derinden etkileyen, tarihi ve sosyal olayları çoğunlukla manzum olarak anlatan edebi eserlerdir. Ne yazık ki tüm tarihi savaşlarda geçip nice kahramanlıklarla hayatiyetini muhafaza eden Lazların günümüze ulaşan Bir Gılgamış veya Oğuz destani gibi destanları yoktur veya bilinmemektedir. Gürcistan’ın kütüphanelerinde bulunabileceğini tahmin ettiğim bu tip edebi eserlerin oradaki kütüphanelerden temin edilebileceğini düşünmekteyim.

Günümüzde birçokları tarafından DESTAN adıyla yazılan yazılar ise genellikle sevilen bir kızın “Hala= Dadi” olarak tanımlanan bir büyüğüne sitem, şikâyet veya istem olarak dert anlatma şeklidir.

Bu tip manzum Laz Destanları genelde “Yoyi Nana= Oy Anam” diye başlamaktadır. Bu tip Destanlarda bazen bir konu ele alındığında buradan başka konulara sıçramalar yapılabilmektedir. Örneğin, ilk mısralarda yapılan sevgi sözcüklerinin ardından bir değirmenden veya bir koyunun postundan bahsedilebilmektedir. Bununla beraber konunun dışına taşmayan destanlar da mevcuttur.

Bir örnek olarak Nuri Duduşi’nin yakın tarihlerde yazmış olduğu “Sicalepeşi Destani” adlı manzum eseri gösterebiliriz. Bu manzum destanın ilk mısrası şöyledir:

 

Yoyi nana yoyi komoxtu yazi                           Oy anam oy yaz geldi.

Noderepe iqvasen bazi bazi.                           İmeceler olacak bazı bazı

Kimik yazma kimik muytvasen k’azi                Kimi yemeni örtecek kimi başörtüsü

Pukurasen duzluği Dadi çkimi.                        Çiçeklenecek düzlük Halacığım.

 Halk türküleri ve manilerin çok eski tarihli olanlarını bulmamız olası değil ama Laz Edebiyatına ait birkaç örnek vermek istiyorum.

Avla skanis gedgin limxonaş bardi.                 Avlunda duruyor eğreltiden yığın

Nana skanis ek’o ordo mot ardi.                     Annene neden o kadar çabuk büyüdün.

Elçi megiçkvişi var memik’ardi.                       Elçi gönderince beni beğenmedin.

Domç’vi do domxali gyuli çkimi                       Beni yaktın kavurdun gülüm.

İmecelerde söylenen türkülerden:

Helessa yalessa                                               Helessa yalessa.

Çkini duzepes noderi                                        Bizim düzlüklerdeki imece

Tutaş testi iven seri                                           Mehtapta da olur gece.

Bozo gogosto kemeri                                        Kız kemerin çözülmüş

……                                                                  …..

……                                                                 ……

Karakuş Destani:

Borçka’lı Laz Şairlerinden Hasan Çelebi’nin Türkçe olarak yazmış olduğu “Karakuş Destani” haklı olarak Laz edebiyatındaki yerini almıştır.

Bu destanın ilk mısraları şöyle başlamaktadır.

 

Kar gene fişka fişka başladı savurmaya

Div gibi bir karakuş geldi kondi hurmaya

Hemen kaptum tüfeği ve girdum meterize

Bir gözumi uydurdum arpacuk ile geze

Nişan aldum aldum da bir koyverdimki sorma

Zelzele oldi sandum sallandi koca hurma.

……

Ağıt: Ölenin arkasından, duyulan üzüntüyü ve acıyı dile getirmek için ağıtçılar tarafından okunan, ölünün güzel ve faziletli taraflarını ortaya koyan şiir türleridir. Laz ağıtlarının ilk çıkış tarihini bilmemiz olası değil. Ancak, ağıtçılar özel olarak bu konuda deneyim sahibi kişiler arasından seçilir ve yorgunluk anında bir hasbıhal molası verildikten sonra tekrar veya gerekirse başka ağıtçılar tarafından devam edilir.

Şimdi bu ağıtların içinden en çok dillere düşen küçük bir paragrafı görelim.

GYOMGARU                                              AĞIT

 

Çilik gyabgart’u komocis:                            Kadın ağıt yakıyordu kocaya: O talihsiz

He bedixaman3a                                         adama sıralıyor ve şunları söylüyordu

k’oçis k’oro3xalepe usvarumt’u he do

antepe zop’ont’u.

 

-He çoxa, zik’va skani.                                  (O çuhan, pantolonun)

-He uça kudi skani.                                        (O siyah takken.)

Ağani xami skani.                                           (Yeni bıçağın.)

Mteli anderepe skani.                                     (Bütün arkanda bıraktıkların.

Mis nuşkvi? Qoropeli çkimi. Aaaa                 (Kime bıraktın? Sevdiğim. Aaaa.)

“Uğut’ui?         Yado ik’vires.                          (Var mıydı? Diye hayretle sordular.)

Çilis 3’oi eşak’itxes.                                        (Kadını iyice sorguladılar.)

-Domi3’vit k’aoba skani.                                 (Söyle bize, iyilikler senin olsun.)

Uğut’ui mtel entepe?                                        (Var mıydı bütün onlar? )

K’oro3xalas nasvaripe.                                    (Ağlarken saydıkların.)

Oqopupumus çkarti sort’u?                              (Var olması ne gezer.)

Mara iri nait’urt’u.                                            (Ama hep konuştukları)

Mtel entepe dido unt’u.                                     (Onların hepsini çok istiyordu.)

Unt’u şvacineris unt’u.                                    (İstiyordu, ümit eden istiyordu.)

 

Mxatvari: İrak’li QİPŞİZE                                Gürcüce yazıdan çeviren: Yılmaz AVCI

 

NİNNİLER:

 

Bir örnek:

Nani nani hanani Ninni ninni haninni Bere çkimis hanani- (Çocuğuma haninni)

A3’i inciri irdi Şimdi uyu ve büyü Ç’umen iri ren skani. – Şimdi uyu ve büyü. Yarın her şey senindir

Nani nani hanani Ninni ninni haninni Canan dalepe skani Uyuyorlar kız kardeşlerin.

Nani biç’is hanani Nani erkek çocuğa nani

Dolumcu do var cani- Akşam oldu da uyumuyormusun.

Ç’it’a biç’ik nani qvas Küçük çocuk ninni yapsın.

Dostibas do inciras.- Sussun ve uyusun.

Ç’it’a biç’ik nani qvas. Küçük çocuk ninni yapsın

Do mani mani irdas Ve çabuk çabuk büyüsün.

Nana muşişi skiri. Anasının yavrusu.

Dolumcu kodinciri Akşam oldu uyu.

Nani nani hanani. Ninni ninni haninni

Oxor k’era mitani.- Ocağımın direği ışık saç

Nani nani hanani Ninni ninni haninni Oxor mances hanani. Evin büyüğüne haninni

Nanaş buz’i 3’u3’onas. Annesinin memesini emsin.

Do nani nani irdas. Ve ninnilerle büyüsün.

Nani nani hanani Ninni ninni haninni Biç’i çkimis hanani Çocuğuma haninni Nani nani hanani Ninni ninni haninni Nani Lazik’as nani. Ninni Lazikada ninni.

LAZURİ Ç’ANDAŞİ BİRAPA LAZ DÜĞÜNLERİNİN TÜRKÜSÜ Ç’UT’A NUSA KÜÇÜK GELİN:

Lumciner mjorasteri ç’ut’a nusa

Akşam güneşi gibi küçük gelin

So ulur ç’ut’a ç’ut’a Nereye gidiyorsun ufak ufak

Potini giç’apare ç’ut’a nusa Potin diktireceğim küçük gelin

Kuçxe giğun ç’uç’ut’a Ayakların minnacık

Hek’o mani mot ulur ç’ut’a nusa

Öyle çabuk nereye küçük gelin

Muç’o ağani tuta Sanki yeni ay

Si ma domç’vi domxali ç’ut’a nusa

Sen beni yaktın kavurdun

Haşoten mas o bida Ben böyle nereye gideyim

Çkvaşi moni xçe qalis ç’ut’a nusa. Başkasının boncuğu senin beyaz boynuna

Varşa kodilik’ida. Sakın takmayasın

Laz Atasözleri:

Ar nenak- “Sin giçkin”- Tişen bela mui3’k’ips.

“Sen bilirsin.” Sözü baştan belayı savar.

Bere nanak pağups, k’oçi noğak.

Çocuğu anne temizler, adamı çarşı.

K’ulani sin gi3’umer, nisa sin nagni.

Kızım sana söylüyorum, gelin sen anla.

…….

Lazlarda Halk İnançları:

 

Lazlar da her toplum gibi yaşam tarzlarına uygun olarak bidayetten bu yana bazı inançların peşinden koşmuşlardır.

Bir inanışa göre evrenin katmanları: -Gökyüzü.  –Yeryüzü. ve Yeraltından ibaretti.

 

Baştanrı= Ğormoti, Anatanrıça= Şana, Güneş= Mjora, Yıldız= tuta ve muru3xi= yıldızlar gibi hemen her şeyin bir tanrısı vardı ve bu kutsal varlıklar buralarda yaşarlardı.

 

Mjora Nanaçkimi                –Güneş benim annem

Tuta babaçkimi                   --Ay babam.

Movarvale muru3xepe        --Parıldayan yıldızlar

Da do cumaçkimi.               –Kız ve erkek kardeşlerim.

 

 

Mskva Nenape                                                     Güzel Sözler:

Guronis Ğormotik nuşvels                                    Cesura Tanrı yardım eder.

Ar oçxes jur xami var dilidven.                             Bir kına iki bıçak sokulmaz.

Ar oxoris jur oxorca vadixunen.                            Bir evde iki kadın oturtulmaz.

Daçxiri do qoropa var impulen.                             Ateş ile aşk saklanmaz.

Gamşkironaşi mak’arina do luqu ar mogixteps.    Acıkınca makarna ve lahana ayni olur.

Daçxiri tipis varişinaxen.                                       Ateş ot içinde saklanmaz.

Dido ogaç’k’omuna topuriti mk’olo mogixteps.   Çok yiyebildinse bal da acı gelir.

 

 

Laz edebiyatında ayrıca MİTOLOJİK VARLIKLAR da önemli yer tutmaktadır.

 

K’ik’inaçxa: Savaş tanrısı karşılığı olup salı gününün karşılığı olan “T’ik’inaçxa” günü ona ibadet içindir.

 

Germa K’oçi: Dağ Adamı. Ormanlarda iri yarı insan görünümünde, vücudu uzun kıllarla kaplı bir yaratık olup insanları taklit etmenin dışında kimseye bir zararı dokunmazmış.

 

Germak’oçi Hikâyesi. (Çok Bilinen):

Bir gece evin yaşlı kadını “Oxormance” ateş yanan ocağın yanındaki postun üstünde oturup elindeki şiş ile bir şeyler örerken bacadan aşağıya süzülen Germa K’oçiyi görünce önce çok korkmuş. Germa K’oçi uzun siyah kılları ile çok çirkinmiş. Ne var ki yavaş yavaş gelip karşısında oturunca biraz korkusu geçmiş. Biraz sonra onun, kendisinin her yaptığını taklit ettiğini görünce ocaktan yanmakta olan bir odun parçasını göğsüne doğru yanaştırmış. Germa K‘oçi de ayni hareketi yapınca kılları tutuşmuş. Bir bağırtı ile birden kapıdan fırlayıp ormana doğru koşmaya başlayınca yolda rastladıkları arkadaşları:

-Sana ne oldu? Kim yaptı bunu sana? Diye seslenmişlerse de

-Kimse değil. Ben yaptım, ben. Diye bağıra bağıra ormana dalmış.

 

Ç’ink’a: Darmadağın saçları ile perişan görünüşlü yaşlı bir kadın olarak anlatılır. Hayvanların koruyucusu olarak bilinir.

Cazi/ Cadi: Cinlerle, perilerle konuşup anlaşabilir, gerektiğinde kılık değiştirir ve sabaha karşı ortadan kaybolurlar.

K’onç’olozi: İri gözleri ve kuyruğu vardır. İlkbaharda ortaya çıktıktan sonra devamlı yağmur yağar. Sonradan denize dalıp uzaklaşırlar.

Dida Mangisa: Bostan ve ekinlerin koruyucusudur. Elindeki bastonu ile ekinlere zarar verenleri çekip götürmektedir.

Galenişi: Varlığı ancak hissedilebilen, kötülük etmek için Yeraltı dünyasından gelen varlıklardır.

Aneneri: Dida mangisaya benzemekte ve mısır tarlalarını korumaktadır.

Ağir Basani: Yeraltı dünyasından gelip görünmeden insanların üstüne çöken ve onu kıpırdatmayan bir varlıktır.

 

Diğer İnanışlar:

Toli mot’alu: Nazar değmesi.

Rin3’i (Gökkuşağı): Altından geçenlerin dişlerinin döküleceğine ve cinsiyetlerinin değişeceğine inanılır.

X3apa: Ağustos ayında mısır tarlasına girmek iyi sayılmaz. Kavurucu bir yel sonunda bütün çamaşırlar çürüyecek ve akabinde deniz ve tatlı suyun birleşip şifalı hale geleceğine inanılır.

Berva (İxi) Mek’vatu: İlkbahardaki rüzgârların balıkçılara zarar vermemesi için evin ilk kız çocuğuna “Tanrım rüzgârı kes.” Diye dua ettirirler.

Zifosi Mek’vatu: Denizde şiddetli dalga olunca keskin bir bıçak alınıp “Tanrım, kesmek benden, denk getirmek senden.” Diye dua ederek dalgalara atılırdı.

M3’k’iri Oqvaru (Pireyi Dağlamak): İlkbaharda evin hanımı evdeki pireleri kısırlaştırmak için çatı arasını süpürürdü. Bu tabir ayni zamanda eli sıkı kişiler için de kullanılırdı.

Lap’arde (Erkek Çakal) : Eve yakın yerlerde ulursa uğursuz sayılırdı.

Cin ve Periler: Cinci Hocalar dışında silah atarak veya çeşitli yollarla insana musallat olan cinler öldürülürdü. Bu alışkanlıklar bugün de devam etmektedir.

Minç’a (P’up’uzi): Kurbağa dışkısından bulaşarak oluşan kabarcıklardır. Yeni ay çıkınca tedavi için dua okunur.

 

Kaynaklarda bunlara benzer çok sayıda açıklamalar vardır. Yer darlığı nedeniyle kısa kesiyorum. Kaynak isimleri Esat Sarı tarafından SİMA 4 dergisinde verilmiştir.

ALTIN POST EFSANESİ – Kolhis

Lazların ve Megrellerin yaşadıkları bu topraklarda yaşam fevkalade güzel bir şekilde devam ediyordu. Kolkhis Satraplığının kalbgâhı Rion Vadisi idi. Bu münbit arazide bu nehire karışan sular kumlarla karışıp altın sürüklerlerdi. Bu nedenle Kolkhis’e altın ülkesi deniyordu. Çok eski zamanlarda Thesalya da Kral Athamas ve Kraliçe Nephele, kızları Helle ve oğulları Priksos ile burada çok mutlu bir hayat sürerlerken birden Kral Athamas eşini bırakıp İno isminde düzenbaz, hırslı bir bayanla evlendi. Üvey anne İno oğluna krallığın önüne açmak için veliaht Priksos’u ortadan kaldırmak istiyordu. Bu düşünce ile ülkedeki bütün tohumluk mısırları kuruttu ve ekin alınamayınca o yıl kıtlık baş gösterdi. Kral tapınağa danışınca İno onları da etkileyip Priksos’un tapınakta Zeus için kurban edilmesi şeklinde bir fetva çıkarttı. Kral ülkesi için tereddüt bile etmedi. Kurban merasimi esnasında Zeus durumu fark edince çok kızdı ve kıvrım kıvrım altından postu olan koçuna “Haydi git ve onları kurtar.” Dedi. Rahipler kurban işiyle uğraşırken ışıl ışıl parıltısıyla yere yere inen koç Priksos ve Helle’yi sırtına alıp göğe yükseldi. Saatler sonra Avrupa’dan Asya’ya geçerken uykuda olan Helle koçun üstünden kayıp Çanakkale Boğazına düştü. (Buraya bunun için sonradan Hellespont.) adı verildi. Çok uzun zaman sonra uyanan Priksos Koça “Neredeyiz?” Diye sordu. Koç ona Kral Ayet’in çok verimli topraklarında olduklarını ve kendisi artık kralın üvey oğlu olarak yetişeceğini, Helle’nin ise denizlerin efendisi Poseidon tarafından kendisine hizmet için alıkonduğunu, kendisinin de Zeus’a hizmette kusur etmemesini söyledi. Kral Ayet Priksos’u kızlarından biriyle evlendirdi. O arada Koç Priksos’a Zeus’un emri gereği kendisini kurban etmesini ve postunu Kral Ayet’e vermesini söyledi. Priksos istemese de emri yerine getirdi. Sonradan gökyüzüne bakınca Koçun orada parıltılar içinde süzülmekte olduğunu gördü. Postu ise yanında duruyordu. Ayet hediye edilen postu alıp Tanrıya adanan bir koru içindeki hiç uyumayan bir ejderhaya teslim etti. Aradan geçen yıllardan sonra Priksos’un çocukları ve torunları oldu. Teselya’da Kral Athamas’ın Aeson adındaki bir akrabası da başka bir krallığı yönetiyordu. Aeson hükümet işlerinden bıkınca, küçük oğlu Jason büyüyünceye kadar krallığı geçici olarak kardeşi Pelias’a bıraktı. Ancak Pelias Jason’a düşmanlık edince onu gizli bir yerde büyütmeye başladılar. Yıllar sonra Jason amcasından intikam almak için yollara düştü. Amcası ile karşılaşınca onu tanıyan amcası onu öldüreceği yerde ona “Eğer tahtımı istiyorsan, Kokhise gidip ejderhayı öldürmeli ve altın postu bana getirmelisin.” Dedi. Bunun üzerine Jason 50 kişilik bir gemi yaptırdı ve tayfaları toparladı. Herculles, Orpheus ve Nestor da onların içinde idiler. Gemiye onu yapan Argos’tan dolayı “Argo”, içindekilere de Argonotlar adı verildi. Çok uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Jason Kral Ayetin huzuruna çıktı ve niyetini anlattı. Kral Ayet ona yapamayacağı bazı taleplerde bulundu. “Önce, ateş püsküren iki boğa ile tarlayı sürecek ve Cadmus’un öldüreceği ejderhanın dişlerini oraya ekeceksin. Sonra da o dişlerden yetişecek olan askerleri öldüreceksin.” Der. Jason imkânsız olan bu işi kabul etti. O esnada kendisine âşık olan ve sihir sanatında mahir olan Ayet’in kızı Medea onun imdadına yetişti. Böylece istenenleri yerine getirdi. Ne var ki Ayet, onun Argonotları da öldürmesini istedi. Altın postu eline geçiren Jason, babasına ihanet eden Medea ile oradan kaçtı. Kral Ayet Medea ve altın postu geri getirmesi için oğlu Apsirtos’u görevlendirdi. Denizdeki kovalamaca esnasında Medea Aspirtos’a kendisi ile görüşmek istediğini söyledi. Tuzağı fark etmeyen Aspirtos karşısında bulduğu Jason ile kanlı bir kavgaya tutuştu ama canından oldu. Gemisi de geri döndü. Kral Ayet durumu öğrenince daha büyük bir güçle onların peşine düştü ama Medea kardeşinin cesedini parçalayıp denize döktü. Peşindekiler cesedin parçalarını toplarlarken de uzaklaşıp gittiler. Teselya’ya döndüklerinde Jason Altın postu Pelias’a verdi, Argo’yu da Zeus’a adadı. Tamamlanan bu zorlu görevden sonra kutlama törenlerine, çok yaşlandığı için babası Aeson’un katılamayacağını öğrenen jason Medea’dan kendisinden alacağı birkaç yaşı babasına vermesini istedi. O da Aeson’u kırk yaş gençleştirdi. Bunu gören Pelias’ın kızları ayni şeyi babaları için de istediler. Ancak Medea Jason’dan krallığını çalan Pelias’ın ölümünü çabuklaştırdı. Geçen zaman içinde Jason ve Medeanın iki çocukları oldu. Ancak Jasonun gözü Corinth Prensesindeydi. Bunu farkeden Medea prensese gönderdiği büyülü elbise ile onu öldürdü. Medea çocuklarının geleceğini de karanlık görüyordu. Bu nedenle de onları başkalarının öldüreceğin düşünerek kendi elleriyle öldürdü ve ejderhaların çektiği bir arabayla gökyüzüne yükseldi.

kaynak:http://simalaz.org/tr/laz-kulturu/laz-edebiyati/

Editör: Haber Merkezi