KURULTAYA GİDERKEN CHP

Giriş
İktidar partisi il ilçe kongrelerini sorunsuz biçimde, merkezden belirlediği adaylar doğrultusunda yapıyor. Bir yarış, parti içi bir çekişme görünmüyor. Görünmüyor çünkü, AKP’de şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da iktidar nimetlerini kullanma ona daha yakın olama söz konusu. Burda önemli olan muhaleftin durumu, daha doğrusu öncellikle ana muhalefetin durumu. Şimdi anamuhalefet partisi CHP’nin yapacağı kurultayda gözler. Kılıçdaroğlunun kongrede vereceği mesaj, oluşturacağı kadro ve öne çıkaracağı projeler önemli. Yapacağı bu iş ve işlemler onu iktidara ne kadar yakınlaştıracak veya ne kadar uzaklaştıracak bunu gösterecek. Zaten bu kurultay bir bakıma Kılıçdaroğlu’nun kader kurultayı, belki de son kurultayı. Aslında ülkenin geleceği bakımından da bir kaderi belirleyecek konumda. Çünkü Türkiyenin yeni getirilen cumhurbaşkanlığı siteminin ortaya çıkardığı tek adamla mı devam edeceği yoksa parlementer demokratik rejime mi döneceği biraz da bu kurultaydan çıkacak sonuca bağlı. Mevcut durumda iktidarın içte ve dışta sergilediği politikalar muhalefetin avantaja döndüreceği işler. Tabi bunun için hem cesaret hem de maharet gerekiyor. Bir korku sarmalı toplumu felç etmiş durumda. Kimse işinden atılma, tutuklanma pahasına politika yapmaz, ama topluma öncülük iddiasıyla ortaya çıkanların böyle bir srumluluğu vardır. CHP bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirecek mi getirmeyecek mi? Bundan sonraki demokratik mücadelenin seyrini bu sorunun cevabı belirleyecektir.

İktidarın Tutumu

AK Parti, yaşanan bunca ağır travmaya rağmen dış politikada din olarak İslam, mezhep olarak Sünni, kültürel olarak Osmanlı geçmişini yeniden ihya ve inşa etme hayalini devam etittirmeye çalışıyor. Afrin Operasyonu da tamamen iç siyasete yönelik bir operasyon. Üstelik altı yıldır Suriyede savaşa karşı olan CHP de tıpkı dokunmazlıklar meselesinde olduğu gibi bu konuda da gene iktidarın dolduruşuna geldi. Bu yönelim iktidar açısından içerde kutuplaşma ve ayrışmanın; dışarda yalnızlaşmanın devamı anlamına gelirken buna güçlü bir alternatif oluşturmak yerine enerjisini parti içi iktidar didişmelerinde harcayan CHP içinse kayıp anlamına gelecektir. Her seferinde devlet-millet meselesinde devlet refleksleri ile hareket edip Erdoğan’ın devlet kervanına katılması kendi bindiği dalı kesmesi gibi bir şey. Ayrıca AKP-MHP koolasiyonu MC dönemlerini aşan bir durumu hatırlatıyor. BBP’ni de içine alan bu milliyetçi cephe yerel ve genel seçimlerde zaferle çıkmanın yollarını döşüyor. Peki muhalefetin buna karşı oluşturduğu bir alternatif varmı? Henüz yok. Oysa fazla geçikilmeden muhalefette ilkelerini, tutumunu ve bu konulardaki siyasi projelerini oluşturup topluma deklere etmelidir. Sonuçta politikada başarı topluma güven verme ve umut olma işidir.

Kılıçdaroğlu Ne Yapmalı?

3-4 Şubata yapılacak olan kurultayın Kılıçdaroğlu’nun üstünlüğü ile sonuçlanacak gibi görünüyor. Muharem İnce ve İlhan Cihaner-Selin Sayek Böke’nin grupları PM’ye adam sokabilirler ama İnce’nin bu kurultayı kazanması güç görünüyor. O halde bu Kurultayın bir zafere dönüşmesi Türkiye’nin önüne koyacağı programa ve kadrolara bağlı. Çünkü hedef parlementer demokrasi ise buna ulaştıracak strateji nedir, daha da önemlisi bu hedef hangi kadrolarla gerçekleştirilecek bunlar çok önemli. Sözgelimi, Kılıçdaroğlu bu kez cesaret edip ulusalcılardan kurtularak, partiyi gerçek kimliğine kavuşturabilecek mi? Bu soru aynı zamanda şu demek: Partiyi aşılayarak büyütecek mi yoksa ne şiş yansın ne kebap diyerek denge politikasına devam mı diyecek? Eğer ikinci yolu tutarsa bu CHP’yi zayıf muhalefet sarmalında tutatmaya devam edecek demektir. Eğer birinci yolu tercih ederse bu yeni bir umut ışığı yakacaktır. Dolayısyla kurultayın önemi, bu ikilemi nasıl çözeceğidir.

O halde CHP’nin kendine sorular sorması lazım: Milliyetten ziyade devlete dayanan, devlet milliyetçisi olmaya devam mı edecek, yoksa gerçek bir sosyal demokrat çıkış mı yapacak? Örneğin her türlü milliyetçi belirlemeye sahip çıkan bir CHP mi olacak, yoksa bütün milliyetlere, kimliklere, dinlere, mezheplere eşit duran etnik kör bir devlet mi talep edecek? Şeriat tehlikesinden korkup laikliğe sığınan, daha ziyade yerel yönetimlerle konuşlanmış Alevi ağırlıklı bir destekle mi yetinecek; yoksa müteddeyinleri de kucaklayan bir parti mi olacak? Yeri geldiğinde orduyu, kendine güçlü mütefik hatta garanti olarak görmeye devam mı edecek, yoksa gereçek vesayetten uzak, sivil demokrat bir rejimin inşasının garantisi mi olacak? Hem ulusalcı hem de solcu olma garabetini birlikte devam mı ettirecek; yoksa tüm bunları elinin tersiyle itip gerçek bir sosyal demokrat kimliğe mi bürünecek?
Eğer bunları cesaretle yaparsa, böylece evrensel ilkeleri savunan bir CHP olarak AKP’nin karşısına dikilebilcek. AKP ile sosyal alanda mücadele etmesi demek AKP’nin ele geçirip kendine göre dönüştürmeye çalıştığı devletle mücadele etmek demektir. O halde artık “devleti kuran parti” söyleminden vazgeçmesi gerekir. Birincisi; devleti CHP değil, devleti kuranlar CHP’yi kurdu. İkincisi o devlet artık CHP’nin değil AKP’nin elinde ve denetiminde. O yüzden bu devletin geçmişten gelen ve devlet olarak işlediği günahlar bugünkü CHP’nin boynunda olamaz. CHP behemahal bu bagajdan kurtulurak hafiflemeli ve ileriye doğru hızla yol alamalıdır.

Yeni Könjonktür Yeni Şans

Aslında konjonktür buna müsait. Çünkü AKP güçlendikçe devleti demokratileştireceğine kendisi dönüşerek devletleşti ve devleti bütün kurumlarını eski(miş) ideoljısini uygulamak için kullanmaya başladı. Ve şimdi de tamamen bir rejim değişikliği söz konusu. Sosyal islamdan Milli Görüşün hedeflediği siyasal islama geri dönüldü. Artık İstanbulun Fethi, hatta Malazgirt 1071, dünya lideri mottosu kullanılıyor. 80’lerde geleceği pazarlınan bu yaklaşımın şimdi ise geçmişi pazarlıyorlar. Oysa gelinen noktada görünen o ki; sistem tıkandı, siyaset ise epey kirlenmiş durumda. Güç sahipleri yanlışlarının bile alkışlanmasını istiyorlar. CHP böyle bir ortamnda kurultaya gidyor. Bu onun avantajı. Ancak bu avantaj ne kadar nasıl kullanacağı da gene onun ve lider kadronun maharetine bağlı.

Birkaç Aanahtar Sözcük

CHP bu değişim dönüşümü yapacaksa eğer, turnusol kağıdı görevi yapan bazı anahtar kavramlarda da bir değerlendirmeye ve değişime gitmeli. Örneğin, devlet, ideoloji, tarih, bölüşüm küreselleşme, AB gibi kavramlar bir takım kurumları temsil eden, bu nevi kavramlardır. Devlet: Yeni CHP devletçi yapıdan, halkın yanında duran bir yapıya geçecek mi? İdeoloji: Gelenekçil devletçi kimlik yerine, evrensel sosyal demokrat kimlik benimsenecek mi? Kürtlere, mütedeyinlere, varoşlara, emekçilere, bütün ezilenlere ulaşabilecek mi? Tarih: Tarihsel açıdan statükoyu koruyan değil, değişimi savunan bir mantalite geliştirebilecek mi? Bölüşüm: Sosyal devlet anlayışını hakim kılan bir anlayış olamalı, (kapitalizm büyümeyi sever ama bölüşümü asla sevmez). CHP herkesin büyümeden ve sitemden nasıl pay alacağının programını açıklamalıdır. Küreselleşme: Küreselleşmeyi sövmek ya da sevmekten ziyade onu anlayan ve onun olanaklarıyla yanlışalarına karşı mücadele eden bir yaklaşım gerekli, bunu yapabilecek mi? AB: AKP, AB hedeflerinden vaz geçmiş durumda, yeni CHP Kopenhag kriterlerini ve Maastricht kriterlerini savunmalı, AKP’nin burada bıraktığı boşluğu doldurmalıdır. Kürt sorunu: Kürt sorununda ne bastırma ne ayrılma, demokrasi içinde bir arada yaşama förmülünü hayata geçirmeli ve bu konuda kitlelere güven ve umut vermeli. Din: İnançlara saygılı laik Türkiye sosyolojisinin ve kültürel geleneğinin yeniden okunması yapılmalı. Bütün bunları ahbab çavuş ilişkisine göre değil, ancak liyakat ve ehliyete göre seçilecek kadrolarla yapabilir. Bunları yapacak mı, yapabilecek mi? Bunları açmalı, programlaştırmalı ve kitlelere güven verici biçimde ulaştırmalıdır.

Greçek bir sosyal demokrat anlayış; mağdurlara, dışlanmışlara, ezilenlere hak, özgürlük ve insanca bir yaşamı vaad eder. Hem ekonomik gelişme hem sosyal özgürlüklerin çıtasını yükseltir. Çağdaş sosyal demokrasi din, mezhep ve milliyetler üzerinden politika üretmez. Çağdaş sosyal demokrasi inançlara saygılı olduğu gibi, etnik ve mezhepsel sorunları çözmeye odaklı bir ideolojik kimliktir. AKP din sosuna batırılmış bir liberalizmle epey iş yaptı. Milliyetçiler artık anakronik olan ırk vurgusuyla ülkeyi bölecek kadar sıkıyor. Ulusalcıların milliyetçilerden tek farkı din sosunu ayıklamış olmalarıdır. Artık din, ırk, mezhep yerine; demokrasi, insan hakları, evrensel değerler vurgulanmalı ve hakim kılınmalıdır.

Sonuç

Önümüzde Yerel Seçimler, Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Milletvekili seçimleri var. Eğer seçimler zamanında yapılırsa durum başka olacak, bir erken seçim olursa daha farklı olacak. Birinci senaryoyu ele alalım: Öncelikle temel ittifakın alt yapısı burada oluşturulmalıdır. İster resmi ister gayrı resmi olsun, Cumhurbaşkanlığı seçimini bu cephede yeralacak olan demokrasi bileşenleri belirleyecek. Bu durumda yerel seçimler genel seçimlerin ve özellikle de Cumhurbaşkanlığı seçiminin bir genel provası gibi olacak. Yerel seçimleri kazanan, özellikle İstanbul’u alan, hem moral hem de seçmen davranışını etkilem bakımından bir üstünlük kazanmış olacak. Burda da, özellikle batıdaki büyükşehirlerde Kürt seçmen belirleyeci olacaktır. Bu durum Çukurovadaki büyükşehirleri de etkileyecek. Mersin başta olmak üzere Adana, Antalya gibi büyükşehirlerin seçim kazanması buna bağlı görünüyor. CHP’nin büyükşehir seçimlerinde Kürt oylarını alması lazım. Aksi taktirde AKP – MHP itifakı göz önüne alındığında CHP için seçim almak zordan da öte imkansız hale gelebilir. Tabi bu yıl 15 Temmuz’da bir baskın Erken Genel Seçim yapılmazsa. Bu da ayrı bir yazınınn ve analizin konusu. O halde bu kurultay hem bu dinamikleri toparlayabilmeli, hem de buna göre söylem ve kadro oluşturmak bakımından büyük önem taşıyor.
Editör: Haber Merkezi