DİYARBAKIR - HDP’nin 5 Haziran mitingine yönelik bombalı katliamın devlet-mafya-siyaset ilişkisiyle birlikte soruşturulması gerektiğinin altını çizen avukat Faik Özgür Erol, “Türkiye’de bugün tartışılan kirlenme, yozlaşma ve ilişkilerin derinleşerek çarpıklaşma sürecinin temel miladı 2015’e dayanıyor” dedi. 

MA / Ergin Çağlar - Cengiz Özbasar'ın haberine göre;Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri öncesi 5 Haziran’da Diyarbakır’ın İstasyon Meydanı’nda düzenlendiği ve yüzbinlerce kişinin katıldığı “Büyük İnsanlık” mitingine yönelik DAİŞ’in bombalı saldırısının üzerinden 6 yıl geçti. DAİŞ’in 2 farklı bombalı saldırısında, Ramazan Yıldız, Necati Kurul, Şehmuz Kaçan, Civan Arslan ve Ali Türkmen yaşamını yitirdi, 400’ü aşkın kişi yaralandı. 

Katliamdan hemen sonra Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nca açılan soruşturmaya, bir sonraki gün 6 Haziran’da jet bir kararla “gizlilik” kararı getirildi. Soruşturma sürerken, DAİŞ’le bağlantılı olduğu nedeniyle aranan, 26 Mayıs 2015’te Suriye’den Türkiye’ye giriş yapan, 2 Haziran’da ise Diyarbakır’a gelen Orhan Gönder’in katliam öncesi hazırlık yaptığı ve bir otelde kaldığı ortaya çıktı. 3 Haziran’da kaldığı otelde “asker kaçağı” olduğu gerekçesiyle polislerce kontrol edilen Gönder hakkında, sadece tutanak tutuldu. Gönder, Kaçakçılık, İstihbarat, Harekât ve Bilgi Toplama Merkezi (KİHBİ) sisteminde sorgulaması yapılmadığı için gözaltına alınmadı ve 2 gün sonra bombalı saldırıyı gerçekleştirdi. Kaldığı otelde kontrol yapılmasına rağmen serbest bırakılan Gönder’in, katliamdan birkaç gün sonra Antep’te yakalandığı, bizzat dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından açıklandı. 

İHMALLER ZİNCİRİ 

Soruşturma kapsamında 11 ay sonra iddianame hazırlandı ve olaydaki birçok ihmal zinciri de ortaya çıktı. İddianamede, olayın faili olan Gönder ile birlikte İsmail Korkmaz, Mustafa Kılınç ve Burhan Gök tutuklu olarak yer alırken, katliam emrini veren DAİŞ’in sınır emiri İlhami Balı ise firari şüpheli olarak yer aldı. Tutuklu Gönder ile Korkmaz, Kılınç, Gök ve firari sanık İlhami Balı hakkında 5’er kez ağırlaştırılmış ömür boyu ve 4 bin 101’er yıldan 6 bin 318’er yıla kadar hapis cezası talep edildi. DAİŞ üyelerinin Antep’te Suriye’ye gidip gelişlerinin polis tarafından izlendiği ortaya çıktı. DAİŞ’lilerin izlenmesine rağmen katliamların engellenmemesi, yine dönemin Başbaşkanı Ahmet Davutoğlu tarafından, “Türkiye’de bulunan canlı bombaların isim listesi elimizde, ancak eylem yapılmadıkça tutuklayamıyoruz” sözleriyle savunulmuştu. Bu sözler üzerine dava avukatları mahkemeye Davutoğlu’nun dinlenmesi talebinde bulunacaktı. Ancak bu talep “dava dosyasına katkı sunmayacağı” gerekçesiyle reddedilecekti.

DAVA NAKLEDİLDİ 

İddianamede, olayın faili olan tutuklu Gönder, İsmail Korkmaz, Mustafa Kılınç ve Burhan Gök ile katliam emrini veren DAİŞ’in sınır emiri İlhami Balı firari şüpheli olarak yer aldı. "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme", "Nitelikli öldürme, nitelikli öldürmeye teşebbüs", "Tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma" veya "El değiştirme" suçlarından saldırının failleri İsmail Korkmaz, Mustafa Kılınç, Orhan Gönder, İlhami Balı ve Burhan Gök hakkında Diyarbakır 5'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan dava, Yargıtay 5. Ceza Dairesi kararıyla güvenlik gerekçesiyle 24 Mayıs 2016'da Ankara Sincan Batı Adliyesi 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Sincan Batı Adliyesi 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 6’ncı duruşmasında, davanın sanıklarından Burhan Gök tahliye edildi. Burhan Gök Antep’te içinde Sami El Bakravi ve Mustafa Kılıç’ın bulunduğu araçta yakalanmıştı. Burhan Gök ile Mustafa Kılıç, 5 Haziran katliamı sebebiyle tutuklanırken, Brahim el Bakraoui (Sami El Bakravi) sınır dışı edildi. Bakravi, sınır dışı edildikten sonra Brüksel Havaalanı’nda üzerindeki bombayı patlatarak, katliam gerçekleştirmişti.

PERDE ARKASI

Davanın 25’nci duruşmasında mahkeme heyeti, İlhami Bali hakkındaki davanın tefrik edilmesine, Burhan Gök hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verirken, Gönder, Kılınç ve Korkmaz hakkında ise 4 kişiyi öldürmek ve anayasayı ihlalden 5 kez ağırlaştırılmış müebbet, “öldürmeye teşebbüsten” ve “tehlikeli madde bulundurmadan” 3 bin 336'şar yıl hapis cezası verildi. Ancak katliamın perde arkası ve sanıkların bağlantılarının ortaya çıkarılması için soruşturma ve kovuşturma genişletilmedi.

POLİSLER SORUŞTURULMADI

Miting alanı ve çevresinde güvenliği 2 bin 360 polisle sağlanması ve mitingden önce meydanda arama yapılmasına rağmen sanıkların bombaları nasıl miting alanına soktuklarına ilişkin sis perdesi kaldırılmadı. Mitingde görevli polisler hakkında yürütülen soruşturma, patlamadan 28 ay sonra tamamlanarak, davaya dönüştürüldü. 5 kişinin yaşamını yitirmesine neden olan patlama alanında görevli olan 5 emniyet müdürü, 3 komiser ve 11 polis hakkında “Görevi kötüye kullanmak” suçlamasıyla 3’er aydan 1’er yıla kadar hapisle cezalandırılmaları istemiyle Diyarbakır 14. Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılan dava devam ediyor. 

YARALANAN YILDIRIM: PLANLIYDI

Katliamda iki ayağından yaralanan Askeri Yıldırım, barış talebiyle miting alanında olduklarını söyledi. Katliamın “Güvenlik zafiyeti” sonucu yaşandığını ifade eden Yıldırım, “Daha sonra saldırının planlı olduğu anlaşıldı” dedi. 

DOSYAYA ERİŞİM ENGELİ

Dava avukatlarından Şevin Kaya, katliam sonrası yaşanan hukuki süreci anlattı. Katliam sonrası dosyaya getirilen “gizlilik” kararını hatırlatan Kaya, kararla katliamda yaralananların ve hayatını kaybedenlerin müşteki avukatlarının dosyaya erişim hakkının engellendiğini söyledi. 

DELİLER KAYBETTİRİLDİ

“Gizlilik” kararı nedeniyle dosyadaki gelişmeleri öğrenemediklerini dile getiren Kaya, “Müşteki avukatlar soruşturma yürütülürken, bazı talepleri dikkate alınmadan iddianame hazırlandı. Sanık Orhan Gönder, İsmail Korkmaz, Burhan Gök ve Mustafa Kılıç’ın ‘İnsanlığa karşı suç işlendiğini’, bu sanıkların yalnız olmadıklarını, soruşturma aşamasında ve kovuşturma aşamasında dosyada ki eksikliklerin giderilmesi, tamamlanması gerektiğini belirterek, dosyaya birçok talep sunduk. Ancak davanın çok fazla uzamasından dolayı, birçok delilin kaybolmasıyla karşı karşıya kaldık” dedi. 

DAVA İSTİNAFTA 

Sanıklar hakkında hapis cezası verildiğini ve davanın bir üst mahkeme olan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nde olduğunu aktaran Kaya, saldırısının asıl faili olduğunu söylediği Burhan Gök hakkında verilen beraat kararına itiraz ettiklerini kaydetti. 

POLİSLER DE SUÇLU 

Mahkeme aşamasında ısrarla katliam alanında bulunan polisler hakkında da girişimlerde bulunduklarını ifade eden Kaya, şöyle devam etti: “Biz mahkemenin her aşamasında ısrarla o patlama alanında bomba araması yapan polislerin en az failler kadar suçlu olduklarını ve bu polislerin de bu mahkeme kapsamında yargılanması gerektiğini dile getirdik. Mahkemece bu talep kabul edilmedi, fakat polisler hakkında Diyarbakır 14. Asliye Ceza Mahkemesi'nde bir dava açıldı. Patlamanın arkasında bir organizasyon olduğunu sık sık hatırlattık. Müfettişlerin polisler hakkında hazırladığı raporlar var, bu raporlarda polislerin görevlerini ihmal ettiği belirtiliyor” diye belirtti. 

DEVLETİN SORUMLULUĞU 

Adaletin sağlanması için istinafın vereceği kararın ardından Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuracaklarını belirten Kaya, “Bu patlamanın aydınlığa kavuşması için, patlamadaki amaçların, patlamanın engellenmemesini, hayatını kaybedenlerin ve yaralananların adalete ulaşmasını sağlayacağız. Bu patlamada devletin açık bir şekilde ihmali söz konusudur. Bomba aranması yapılmasına rağmen, Orhan Gönder hakkında işlem yapılmamasına rağmen göz göre göre, herkesin gözünün önünde koskoca patlama oldu. Bu patlamanın hem Ankara 10 Ekim patlamasında hem de Suruç patlamasında bir organizasyon olduğu çok açık bellidir. Bu organizasyonda devletin ihmalinden, sorumluluğundan bahsetmemiz mümkündür” diye konuştu. 

KAYITLAR İNCELENMEDİ

Dava avukatlarından Faik Özgür Erol, davayla ilgili hazırlanan iddianamede gerçeği ortaya çıkaracak tahkikatların yapılmadığına işaret etti. İçişleri Bakanlığı müfettişlerince miting alanına bakan kamera kayıtlarının tamamını görüntüleyen 63 DVD’nin toplanmasına rağmen kayıtların dosyaya eklemediğini, savcının sadece Orhan Gönder’in tespit edilen görüntülerle yetindiğine dikkat çekeren Erol, “İlginçtir, idari müfettişlerin önemli görerek toplayıp inceledikleri bu kayıtları, adli makamlar önemli görmedi, defalarca getirilmesini istedik, defalarca reddedildi. Yine Orhan Gönder’in Suriye sınırından Türkiye’ye nasıl girdiği, kimlerle irtibat kurduğu, Diyarbakır’a nasıl geldiğine ilişkin hiçbir araştırma yapılmamıştı. Bir yılı aşan gizlilik kararının ardından soruşturma dosyası açıldığında, artık bu tip delillere erişme imkanı büyük oranda ortadan kalkmıştı. Dosya açıldığında anladık ki aslında Orhan Gönder, patlamadan sonra Diyarbakır’dan kolaylıkla çıkmış, Antep’e varmıştı. Antep’te, uzun süredir telefon dinleme takibindeki IŞİD sınır sorumlusu İlhami Balı’yı arayınca, Gaziantep Emniyet Müdürlüğü’nün dinlemesine takılmış ve diğer dosya sanıklarının Orhan’ı yerleştirdiği evde aynı sabah operasyonla yakalanmıştı" şeklinde konuştu. 

DOKUMACILAR GRUBU 

Orhan Gönder’in Suruç ve 10 Ekim Ankara katliamlarının da faillerinden biri olduğunun altını çizen Erol, Gönder’in aynı zamanda bu patlamaları yapan Adıyaman’da ki DAİŞ’li grup olarak bilinen “Dokumacılar grubu”nun bir parçası olduğunu söyledi. Erol, “Orhan Gönder, 2014’de Şeyh Abdurrahman Alagöz, Ömer Deniz Dündar, Muhammet Zana Alkan gibi isimlerle birlikte önce Adıyaman’da örgütleniyorlar, daha sonra Suriye’ye geçerek IŞİD’e katılıyorlar. Bunların hemen her biri Türkiye’de sonrasında gerçekleşecek Suruç ve 10 Ekim katliamlarının da failleri. Orhan, Türkiye’ye Akçakale’den girdim diyor ama geriye doğru hiçbir soruşturma yapılmadığı için nereden ve kimlerin yardımıyla girdiği, hangi güzergahı kullandığı belirsiz. Böyle biri 2015’de Suriye sınırından gelip, Urfa, Antep gibi şehirlerden Diyarbakır’a ulaşıyor ve bu esnada patlayıcılar muhtemelen yanında. Diyarbakır’da bir otele yerleşiyor. 'Terör nitelikli kayıp şahıs' kaydı olan biri otele yerleşiyor ve aynı gece otele iki polis Orhan için geliyorlar, Orhan’ı lobiye çağırıyorlar, kısa bir görüşme ardından askerlik şubesine başvurmasını tembihleyen bir kağıt bırakarak gidiyorlar. Bütün bunlar olurken, patlayıcılar Orhan’ın odasında, 'terör nitelikli kayıp şahıs' hakkında hiçbir işlem yapılmıyor" dedi. 

MİTİNG ALANI 

Erol, devamında şunları söyledi: "Benzeri şüpheli süreçler miting alanında da devam ediyor. Öyle çok profesyonelce kurgulanmış, gizlenmiş bir saldırı yok ortada. Kamera görüntülerinden takip edebiliyoruz. Her şey son derece basit ve el yordamıyla gerçekleşiyor. Orhan patlayıcıları otelde iki beyaz poşete koyuyor, sabahtan miting alanına elinde poşetlerle geliyor, yüzlerce polisin arasından rahatça geçiyor, patlayıcılardan birini bir çöp poşetine, diğerini de bir çay tezgâhının altına bırakarak beklemeye başlıyor. Öğle saatlerinde polisler alanda köpeklerin de katılımıyla arama yapıyorlar ve ne bu çay tezgâhına ne de çöp poşetine bakıyorlar. Sonuç, patlama oluyor, hayatını kaybedenler ve yüzlerce yaralı. Kaybın daha büyük olmasını ise güvenlik önlemleri değil, miting kitlesinin sağduyusu ve soğukkanlılığı önlüyor."

ARKA PLAN

Katliamın, 18 Mayıs 2015’te HDP’nin Adana ve Mersin il örgütlerine yönelik saldırıların bir üst aşaması olduğunu belirten Erol, sözlerini şöyle sürdürdü: “Diyarbakır’da bombalı poşetle yaratmaya çalıştıkları sonucu, Suruç’ta canlı bomba ile bir üst aşamaya çıkardılar. Birden fazla canlı bomba ile saldırı planlamasını ise 10 Ekim’de Ankara’da uygulamaya koydular. Kuşkusuz planlı, sistematik ve sürekli aynı toplumsal kesimleri hedef alan kırım saldırılarıydı bunlar. Bu kadar dar bir tarihsel kesitte, saldırıların ‘Dokumacılar Grubu’ üyeleri gibi durumları, devlet ve güvenlik birimleri tarafından açıklıkla bilinen isimlerle gerçekleştirilmiş olması, DAİŞ’le sınır hattında kurulan ilişkiler, DAİŞ’in Türkiye üzerinden ayyuka çıkan militan transferi hikayeleri, saldırganların hemen tümünün güvenlik tedbirlerine takılmaksızın rahatça hareket etmeleri, Orhan Gönder örneğinde olduğu gibi gidip otellerde kalabilmeleri meselenin arka planına dair, hakikatlere dair önemli veriler ve fikirler sunuyor.”

TESADÜF DEĞİLDİ

Erol, yeniden ortaya saçılan devlet-mafya-siyaset ilişkilerinin yaşanan katliamlarla birlikte soruşturulması gerektiğinin altını çizerek, “Türkiye’de bugün tartışılan kirlenme, yozlaşma ve ilişkilerin derinlemesine çarpıklaşma sürecinin temel miladı 2015’e dayandığını düşünüyorum. 2015’de Kürt meselesinin diyalogla çözüm kanallarının kapatılması, yeniden savaş ve çatışmalara dönüş kararıyla birçok karanlık ilişki, yapı ve olay peş peşe yaşanmaya başladı. Bu bir tesadüf değildi” dedi. 

Editör: Haber Merkezi