Hüseyin Aykol kolay kolay yazılamayan bir isim. Tutuklandığından beri bunu düşünüyorum. Maalesef böylesi bir gazeteci, yazar ve çevirmen sessiz sedasız tutuklanıp cezaevine yollandı. Üstelik yıllarca emek verdiği gazetecilik namına.

Kapatılan Özgür Gündem gazetesinde Eş Genel Yayın Yönetmeni olduğu için Hüseyin Aykol’a “örgüt propagandası yapmak” gerekçesiyle 3 yıl 9 aylık hapis cezası verildi.

Hüseyin Aykol’un kişisel yaşantımda farklı bir tanışıklık dönemleri var. Öncellikle gazeteci, yazar ve çevirmen olmasının yanı sıra cezaevlerinin sesi o. Benim de kişisel tarihimde ses olmuştu.









Şimdilerde kapatılan ama adı hiç unutulmayan Özgür Gündem gazetesinde ‘İçeriden’ köşesini hazırlıyordu. Ben eski bir mahpus olarak onu orada tanıdım. Lanet Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi’nde uğradığımız haksızlıkları ilk başta ona yazardık. Bilirdik ki köşesinde yazacak, bizi duyuracak. O yüzden olsa gerek, özellikle siyasi tutukluların Kekê Hüseyin’i, Özgür Basın’ın da Hüseyin Hoca’sıdır.

Kaldığım cezaevinden Özgür Gündem’de yayımlanması için arada yazı gönderirdim. Kendisi de sağ olsun, yayımlıyordu. Hatta bir defa gönderdiğim bir yazı cezaevi idaresi tarafından tehlikeli bulunmuş ve imhasına(!) karar verilmişti, mahkeme kararıyla bir de. Baskıya inat yaraşır tabi. Ben de hinlik olsun diye kelimelerin yerini değiştirip bir sonraki hafta göndermiştim. Neyse ki okuma komisyonu bu yazıyı bu defa tehlikeli bulmamıştı! İnat işte, kararlılık ve tabi biraz da kurnazlık. Hüseyin Aykol’a ulaşmış ve yayımlamıştı.

Cezaevinden çıktıktan sonra muhabir olmuştum. Onunla ilk defa Diyarbakır’da, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılmış olan DİHA’da kanlı canlı tanışmıştım. Her muhabir ve editörün saygıyla yaklaştığı Hüseyin Hoca aynı hürmetle yaklaşıp adabından gıdım sapmazdı.

Daha sonra bir başka mecrada, yine Özgür Basın camiasında kendisiyle karşılaşmıştım. Son olarak da Musa Anter ödül töreninde. Malum, Hüseyin Hoca yıllardır artık Ankara’da.

Geçtiğimiz aylarda Aram Yayınları etiketiyle çıkan ‘Acayip Zamanlarda Yaşamak- Özgür Basın’da 30 Yıl’ kitabı çıkar çıkmaz alıp okumuş, Yeni Yaşam gazetesinde de hakkında bir yazı kaleme almıştım.

Açıkçası gazeteciliği bir yana otobiyografik özelliği ağır basan kitabında kişiliğine hayran kalmıştım. Mesela sırf arkadaşlarını ele vermemek ve en azından işkencelere ‘mola’ verdirmek için polislere ‘tamam’ deyip yüzme bilmediği halde denize atlaması, çalışkan bir öğrenci gibi bugünlerde pek görülmeyen çalışkan bir gazeteci olması gibi. Çünkü Hüseyin Hoca bildiğim kadarıyla fena erkenci ve titiz biri, bir de tabi harf hatasıyla doğan tashihle soy isminin Aykol değil de Akyol yazılmasına ifrit olan biri.

E, kolay değil tabi. Manisa Salihli’den Ankara Tıp Fakültesi’ne, orayı babasının itirazına rağmen terk edip Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne, çevirmenliğe, gazeteciliğe ve orada başladığı yerde 30 yıl çalışıp didinip Özgür Basın’ın Hüseyin Hoca’sı olmasına giden uzun bir yola revan olmak. Çünkü 30 yıl Özgür Basın’da çalışıp halen sağ kalmak kolay değil. Buna örnekler çoğaltılabilir. Faili meçhullerin yoğunlukta olduğu yıllarda geri adım atmamak da cabası. Apê Musa’dan sonrasına kadar gidebilen bir gelenek nihayetinde.

Şimdi Hüseyin Hoca içeride. 10 yıla yakın kaldığı cezaevine tekrar yollandı gazeteci namusu ve kararlılığıyla. Yazının başında denildiği gibi Hüseyin Aykol’u yazmak kolay değil. Zaten namusuyla ve hakikat inadıyla yazan kaç gazeteci kaldı ki…

Ben Hüseyin Aykol’un bir okuru olduğum için şunu diyebilirim. Çok ciddi bir gazetecidir, ana akımdan da ömrü billah kaçan bir insan ve de 68 yaşında cezaevinde.

Unutulmamalı ki ilk baskı provası cezaevlerinde başlar ve toplumun tüm katmanlarına dağılır ve esir alır. Hüseyin Aykol hiçbir yerde haber değeri bile taşımayan ciddi hak ihlallerini çabasıyla kamuoyuna deklare etmekten imtina etmemiş biridir. Ben Hüseyin Hoca’nın gündeme getirip üstünde durduğu işkence dolu hak ihlallerini Türkiye’deki basın tarihinde bu kadar açık ve açıklayıcı yazan bir insan görmedim.

Hüseyin Aykol bomba gibi düştü gazeteciliğin, hak alma hürriyetinin ortasına. Kim el atmak isterse beri gelebilir. Bundan sonrası gazetecilik namına halen hak savunuculuğu yapabilen insanların gündeminde.

Hüseyin Hoca’yı buraya sığdırmak kolay değil, anlatmaya ise yer kalmaz. Kitabı hakkında yazdığım yazıda onun için şunu demiştim, burada tekrarlayayım: “Musa Anter yani Kürt basınının Apê Musa’sı şöyle demişti; ‘Türkiye’nin 55 yıllık girdisinin, çıktısının yeminli, canlı bir şahidiyim. Hem yalnız şahidi mi? Değil! Sanığıyım, mahkûmuyum ve davacısıyım.’ Hüseyin Aykol da Kürt Basın geleneğinin hafızası, emekçisi, şahidi, içerdekilerin yoldaşı, kendi kimliğinin ötesine geçmiş medarı iftiharıdır.”

Kitabına isim verdiği gibi, ilginç zamanlarda yaşıyoruz. Pek de ilginç olmayan bir itirazla tekrarlayalım: Gazeteci ve yazar Hüseyin Aykol’u serbest bırakın!
Editör: Haber Merkezi