BÖYLE OKUMUŞTUM (9) Eve geldiğimde annem mercimekli köfte yoğuruyordu. Sofra bezi yere serilmiş ve dokuz aile ferdi olarak, sofranın etrafında, bağdaş kurarak, annemin elleriyle sıkarak bakır tabaklara bıraktığı köfteleri, her birimiz, eritilmiş tereyağına ve pul biberine banarak doyasıya yiyorduk.

 

 

BÖYLE OKUMUŞTUM (9)

Eve geldiğimde annem mercimekli köfte yoğuruyordu. Sofra bezi yere serilmiş ve dokuz aile ferdi olarak, sofranın etrafında, bağdaş kurarak, annemin elleriyle sıkarak bakır tabaklara bıraktığı köfteleri, her birimiz, eritilmiş tereyağına ve pul biberine banarak doyasıya yiyorduk. Yemek, bulaşık, alışveriş ve temizlik gibi bir derdim, kısa bir süreliğine de olsa yoktu. Ancak bütünlemeye kaldığım Botanik ve Teknik Resim derslerini de çalışmam ve bütünleme sınavında mutlaka bu iki dersi geçmem gerekiyordu. Bütünlemeye kaldığım dersler nedeniyle doyasıya gezemiyor, gezsem bile eğlenemiyordum. Ara ara babamla birlikte koyunları yemliyor ve ağılı temizliyordum. Bütün bu işler, günde toplamda bir saat bile sürmüyordu. Her gün iki saat Botanik ve Teknik Resim derslerini çalışmayı ihmal etmiyordum. Geriye kalan zamanımda, köyde ikamet eden, İsmail, Mustafa, İbrahim, Hüseyin amcamların, Elif Halamların, Kıçey teyzemlerin ve komşularımızın evlerine gidiyor, hoşça zaman geçirmeye çalışıyordum. Tabi ki yağan karı, damdan küremek yapacağım işlerim arasındaydı. Kar küreme işi yorucu ama keyifli bir işti. Köylülerimiz her konuda daima birbirleriyle dayanışmada bulunurlardı. Özellikle hasta ve yaşlı komşularımızın her türlü işleri, diğer komşular tarafından öncelikli iş olarak, karşılık beklenmeden yapılırdı. Köyümüzde ve çevre köylerimizde kış mevsimi çetin geçerdi. Dolayısıyla kış mevsimi, köylülerimiz için yokluk ve kıtlık mevsimiydi. Samanlığında yeteri kadar samanı, ambarlarında hayvanlarına yedirecek yeteri kadar buğday ve arpası olan köylülerimiz genel olarak rahat ediyorlardı. Köyümüzde, kahve, köy konağı gibi mekânlar yoktu. İnsanlar boş zamanlarında genel olarak evlerde bir araya gelirlerdi. Zaman zaman hikâyeler, masallar anlatılırdı. Hikâyelerin, masalların teması genel olarak; dayanışma, yardımlaşma ve ezilenlerden yana tavır alma konusu olurdu. Aslında anlatılan hikayeler genelde yaşadıkları ve özlem duydukları, kendi hayatlarıydı. Ve en büyük eğlenceleri, iskambil kâğıtlarıyla, “pişti” veya “üçlü” oyununu oynamaktı. Köyde iskambil kağıtlarıyla oynanan bu iki oyuna zaman zaman ben de dahil oluyordum. Oyun esnasında zaman su gibi akıp geçiyordu. Fadime’mle de Hutto amcamlarda görüşmeyi hiç ihmal etmiyordum. Bu görüşmemiz benim bir hafta sonra Adana’ya dönmemle birlikte yaz tatiline kadar bitecekti. Bu nedenle, Fadime’mle zamanımızın en etkili iletişim aracı olan mektuplarla görüşmeyi sürdürme kararını aldık. Bu kararımızdan sonra Adana’ya mutlu ve rahat dönecektim. Fakat mektuplarımızın ne kadar sağlıklı bizlere ulaşacağı konusunda kaygılarımız vardı. İlişkimizi zedeleyecek, birileri için dedikodu olabilecek her türlü davranıştan uzak durmamız gerekiyordu. Hüseyin amcamların gelini Cevahir Yengem dışında, Fadime’m ile olan ilişkimizi köyde bilen başka insan yoktu. Bilmelerine gerek yoktu. Bütün planlarımızı, yazın bu ilişkimizi resmileştirmek üzerine kurguluyorduk. Hata yapmama konusunda, itinalı davranıyorduk. Aramızda sorun teşkil edecek hiçbir engel yoktu. Bizim dışımızda gelişebilecek olası sorunların, ilişkimizi zedelenmesine asla müsaade etmeyecektik. Çünkü biz; bütün samimiyetimizle, bütün saygımızla, bütün sevgimizle seviyor ve birbirimize aşıktık. Bu ilişkimizin kıymetini bilmek ve bu sorumlulukla davranmak “boynumuzun borcu” olmuştu. Çünkü “Aşk kendinden vazgeçerek biz olanların değil, benliğini koruyarak bir olanların yazdığı bir hikayedir” Dolayısı ile Fadime’mle hikayemize, sahip çıkabilecek, cüretimiz, cesaretimiz ve yeminimiz de vardı. Köyümde idim. Evimdeydim. Kardeşlerimle birlikteydim. Sevdiğim insanlarla bir aradaydım. Her gün Fadime’mle görüşe biliyordum. Üniversitede okuyordum. Dahası memleketimin sert iklimini ve coğrafyasını çok seviyordum. Yazdıklarımın, söylediklerimin hepsini bir arada birlikte yaşıyordum. Huda dan daha ne isteyebilirdim ki. Köyde çok mutluydum. Adana’ya da mutlu dönecektim. Ancak Botanik ve Teknik Resim derslerinden bütünlemeye kalmış olmam nedeniyle, stres yaşamıyor değildim. Çalışıyordum, iki dersin konularını iyice öğrenmiştim. Ancak amalarım vardı. Bu amalarımın bir tanesi Vahit Kirişçi’nin takındığı, haksız ve taraflı tutumuydu. İkinci amam, Bölüm Başkanımızın bu hukuksuzluğa karşı sessizliğini sürdürebileceği yönündeydi. Adana’ya dönmeme üç gün kalmıştı. Adana’ya dönüş hazırlıklarını yapıyordum. Annemin hazırladığı bulguru, peyniri, tereyağını ve yufka ekmeği birlikte götürecektim. Bu hazırlıkların yanı sıra köyde bulunmanın keyfini çıkarmayı ihmal etmiyordum. Öğle saatleriydi. Güneş doğmuş karlar hafiften hafife eriyordu. Babamla birlikte Yalak köyünde ikamet eden ve aynı zamanda akrabamız olan Alirıza abilere gitmek üzere yola koyulduk. Karlara bata çıka yürüdüğümüz yol yaklaşık 45 dakika sürmüştü. Alirıza abilere vardığımızda ayakkabılarımız su almış ve çoraplarımız ıslanmıştı. Meryem Teyzenin getirdiği yeni çorapları giyerek, yanan sobanın etrafındaki minderlere, köydeki diğer akrabalarıyla birlikte, kalabalık bir grup olarak oturuyorduk. Alirıza abilerin her zamanki sıcak yaklaşımlarını bir kez daha yaşıyordum. Kendi evimizdeymiş gibi, kendimi özgür ve rahat his ediyordum. Alirıza abi ile babam arasındaki şen, şakrak ve samimiyete dayalı olan çekişmeli diyalogları, gülüşmelere ve hoşça vakit geçirmemize neden oluyordu. Alirıza abilerde çaydanlıkta, çay değil süt ikram edilmiş ve bu durum da en çok beni memnun etmişti. Yemek olarak da kuzine sobasının fırınında, pişirilmiş kömbe ve kaysı hoşafı ikram edilmişti. Yemek sonrası, Alirıza Abi, sema marka traktörleriyle Soku Deresindeki yoldan evimize kadar götürmüştü. Eve geldiğimizde, Fadime’m de bize gelmişti. Fadime’m kız kardeşim Şehriban ile birlikte oturuyor ve üniversitede arkadaşlarla çektirmiş olduğum, albümdeki fotoğraflarıma bakarak konuşuyorlardı. Fotoğraflarla ilgili konuşmaların bir bölümüne ben dahil olmuştum.
Sevgi ile kalın.
Devamı olacak.
Ahmet Karagöz