DİYARBAKIR - Prof. Dr. Ümit Biçer, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a özel bir hukuk uygulandığını belirterek, cezaevlerindeki ihlallere karşı STÖ'lere sorumluluk düştüğünü kaydetti. 

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları Derneği (İHD), Diyarbakır Barosu ve Diyarbakır Tabip Odası, İnsan Hakları Haftası kapsamında "Hasta ve Sağlık Boyutuyla Cezaevleri-Hasta Tutuklular" başlıklı panel düzenledi. Baronun Tahir Elçi Konferans Salonu'nda yapılan panelin moderatörlüğünü, Diyarbakır tabip odası önceki dönem başkanı Mehmet Şerif Demir yaptı. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Destina Yıldız ve TİHV Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ümit Biçer ise konuşmacı olarak panele katıldı. Hasta ve infazları yakılan tutukluların serbest bırakılması için Diyarbakır Barosu’nda Adalet Nöbeti tutan ailelerin yanı sıra çok sayıda kişi paneli izledi. 

EREN'DEN ADALET NÖBETİ'NE DESTEK

Panelin açılış konuşmasını yapan Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren, ülkede son yıllarda en çok gündeme gelen konuların başında cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin geldiğini belirtti. Buna dair başlatılan Adalet Nöbeti eyleminin "yerinde bir eylem" olduğunu söyleyen Eren, taleplerin karşılanması için bölgede bulunan baro başkanlarıyla görüşmeler yaptıklarını aktardı. Eren, “Sadece hasta tutsakların sorunları yok. Cezaevlerinde bulunan tutukluların ailelerinin yaşadığı kentlerden uzak yerlere sürgün edilme durumu var. Ailelerin bu cezaevlerine giderken hem ekonomik anlamda hem de fiziki anlamda yaşadığı zorlanmalar oluyor. Tutsakların koşullu salıverilmesi durumunda da ciddi problemler yaşanıyor. Cezaevi İnceleme Kurulları 30 yıla yakındır tutsak bulunan kişileri tahliye etmiyor. Cezaevi kurulu tek taraflı bürokratik bir yapıdan oluşuyor. Ülkede son 6 yıldır güvenlikçi bir politika ile sivil toplum kurulları üzerinde baskı kuruluyor" diye kaydetti. 

TUTUKLULAR CEZALANDIRILDI

Moderatör Mehmet Şerif Demir, cezaevlerindeki ihlallerinin pandemi süreciyle beraber arttığına işaret etti. Dünya genelinde salgın döneminde cezaevleri koşullarının iyileştirildiğine dikkati çeken Demir, bu tür uygulamaların Türkiye’de hayata geçirilmediğine vurgu yaptı. Demir, "Tutsakların ailesi ile görüştürülmediği bir noktaya getirildiğini bilmekteyiz. Tutsakların tek kişilik hücrelere konulduğunu ve bu durumun cezalandırılmaya geldiğini biliyoruz. Garibe Gezer’in yaşadığı istismar olayından sonra kişilerin cezalandırılmamasının getirdiği sonuçları gördük” dedi.

‘İNFAZ KANUNU TECRİDİ DERİNLEŞTİRDİ' 

Ardından konuşan panelist Av. Destine Yıldız, cezaevlerinde yaşanan ihlalleri sıraladı. En doğal hakların dahi tutuklulara tanınmadığını söyleyen Yıldız, İnfaz Kanunu'ndaki değişiklikleri hatırlattı. Yıldız, “Pandemi bahanesiyle cezaevi yönetmenliklerine verilen yetkiler sınırsız düzeye çıkarıldı. Bu durumla beraber hak ihlalleri ve tecrit artmakta. Hapishanelerde getirilen kısıtlama kararları ile önce avukat ve aile görüşleri tamamen askıya alındı. Kapalı görüşler sınırlı sayıda yapılmaya başlandı. Aralık ayı itibariyle açık görüşler başladı. Ancak görüş süresi 30 dakikaya indirildi. Her ne kadar görüşlerin başlandığı söylense de bunun yeteri kadar yerine getirilmediğini görmekteyiz” diye konuştu. 

SALGINDA ARTAN İHLALLER

Hasta tutukluların salgın gerekçesiyle tedavilerinin aksatıldığına dikkati çeken Yıldız, “Cezaevi Genel Müdürlüğü’nün 1 Ekim 2020 tarihinde yaptığı açıklamada Türkiye genelinde 369 hapishanenin 115’inde pozitif vaka bulunduğunu belirtmişti. Aynı tarihte Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yaptığı açıklamada ise 851 tutsak korona olmuş. Ancak bunun dışında herhangi bir açıklama yapılmadı. Bu sayıların gerçeği yansıtmadığını bilmekteyiz. Tutsakların sahip olması gereken temel hakların başında sağlık hakkı geliyor. Ancak bu hak verilmiyor. Yaşam hakkına müdahale daha da arttı. Hasta olan tutsaklar revire dilekçe yazmadan çıkamıyor. Pandemi sürecinde gardiyanların ve doktorların kapının mazgalından tutsaklara ilaç yazdığını bilmekteyiz" dedi. 

HASTA TUTUKLULARIN DURUMU 

Hastaneye götürülen tutuklulara çıplak arama dayatıldığını aktaran Yıldız, "Hastaneye götürülen tutsakların kelepçeleri çıkarılmıyor ve tutsakların öyle tedavi olması isteniyor. Bunu reddeden tutsaklar tedavileri yapılmayarak cezaevlerine geri getiriliyorlar. Öte yandan cezaevlerine getirilen tutsaklar günlerce karantina koğuşlarında tutularak, tecrit edilmeye çalışılıyor. Hapishanelerde beslenme sorunu da var. Yetersiz besin veriliyor. Çıplak arama ibaresi her ne kadar ‘detaylı arama’ olarak değiştirilse de aramalar devam ediyor. Bunu kabul etmeyen tutsaklar darp edilerek, soruşturma açılıyor” bilgilerini paylaştı. 

1 MİLYON TUTUKLU!

Panelist Ümit Biçer ise, Adalet Nöbeti'nin kıymetli ve değerli olduğunu vurguladı. Biçer, “Umuyoruz ki annelerin başlatmış olduğu mücadelenin sonucunda cezaevlerinde hasta tutsak ifadesi son bulur. Yetkililer tarafından cezaevleriyle ilgili eksik verilerin paylaşılması durumu daha da karmaşık hale getiriyor. İktidar ülkede yaşayan yurttaşlardan bilgileri saklamak adına her şeyi yapıyor. Özgürlüklerinden mahrum bırakılan tutsaklara yatacak yer bırakmıyorlar. Elde ettiğimiz verilere göre son bir yılda 361 bin kişinin cezaevinden çıktığını, 251 bin kişinin de cezaevine girdiğini görebiliyoruz. Bu verilerde yer alan kişilerin pandemi önlemleri kapsamında tahliye edildikleri ve daha sonra tekrar tutuklandığını tahmin etmekteyiz. Hala denetimli serbestlik dışında tutulan 420 bin tutsak var. Bu duruma bakıldığında yaklaşık bir milyon kişinin tutsak edildiğini görmekteyiz” diye belirtti.

İMRALI'DAKİ ÖZEL HUKUK 

Cezaevlerinden 2014 yılından bu yana doğru bilgi alamadıklarını ifade eden Biçer, “Tutsaklara hiçbir şekilde sağlık koşulları sağlanmıyor. Darbe sürecini fırsata çeviren iktidar, aynı durumu pandemi sürecinde de yaptı. Doğru verilere ulaşamıyoruz, verilmiyor. 371 tutsağın işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı söyleniyor. Abdullah Öcalan’ın kimliğinde bir özel ceza hukukunun uygulanmaya çalışıldığını ve tecridin en belirgin olan uygulama haline geldiğini görmekteyiz. Devletin sağlık alanında tutsaklara yaptığı ayrımcılıklar bizlerin giderek ötekileştirildiğini ve izole edildiğimiz bir sürece tekabül ediyor. Tecrit ve izolasyon sürecinde intiharlar gündeme geliyor. Geçtiğimiz günlerde Garibe Gezer’in intihar ettiğine dair kamuoyuna bilgiler düştü. Bir insan neden intihar eder? diye sormak gerekiyor. Devletin bu konuda 'ben son süreçlerde ona kötü muamele yapmadım' demesi çok düşündürücüdür. Tecrit ve izolasyon kötü muamelenin bir parçasıdır. Bu konuda yetkililer üzerine düşen görevi yapmalıdır" şeklinde konuştu. 

ATK KARARLARI  

Adli Tıp Kurumu'nun (ATK) iktidarın refleksleriyle hareket ettiğini ifade eden Biçer, infaz ertelemelerinin bir tür idam cezasına dönüştüğüne işaret etti. Biçer, "Bilimde ortak düşünceler, etik standartlar olur. Fakat ATK’nin böyle bir standardı ya da düşüncesi yok. Adil yargılama sürecinde bir kurumu tek bir otorite olarak kabul ederseniz mahkemelerin bağımsız olmasının önünde engel olursunuz. Bu kurumun kararlarına karşı harekete geçmeliyiz. ATK’nin iktidar gibi kararlar verdiğini çok iyi biliyoruz ama o kuruma baskılar yaparsak sonuç alabiliriz” diye seslendi. 

TECRİDE TEPKİ 

Panelistlerin yaptığı konuşmalar sonrası tutuklu yakınları söz aldı. Tutuklu yakınları PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride tepki gösterdi. Tutuklu yakınları, "Tecrit politikasını kabul etmiyoruz” dedi. 

Tutuklu yakınlarının endişelerinde haklı olduğunu kaydeden Biçer, tüm sivil toplum örgütlerine büyük sorumluluk düştüğünü söyledi. Biçer, tüm demokrasi savunucularını cezaevlerinde yaşanan uygulamalara karşı harekete geçemeye çağırdı. 

Panel, soru-cevap bölümüyle son buldu. 

( Yazıl haber kaynak:  MA  )

Editör: Haber Merkezi