KADINDA Kİ GERÇEK ÇIKMAZLIK  Güzel bir kadındı. Onu ilk gördüğümde nasıl da alımlı, narin ve kibar kadın, yanındaki de bir o kadar kibar.

 

 

 

 

KADINDA Kİ GERÇEK ÇIKMAZLIK 
Güzel bir kadındı. Onu ilk gördüğümde nasıl da alımlı, narin ve kibar kadın, yanındaki de bir o kadar kibar. Yakışıklı kavramı herkeste değişir, bana göre pek yakışıklı değil ama ruh güzelliği olabilir diyeceğim bir erkek vardı kadının kolunda. Maşallah ne kadar da mutlular diye geçirmiştim içimden. Tesadüf bu ya aynı kata taşınmıştık. Sanırım birkaç ay geçmişti pek sıkı komşuluk diyaloğu kuramadık nedenini de hep sorar oldum kendime?
Aksam karanlığının çöktüğü günlerden birinde inleme ve yüksek sesli ağlamaların tonuyla komşum da yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu sezdim. İstem dışı da olsa kapıyı çaldım. Aralanan kapının ardındaki ses, "abla lütfen içeri gel" deyince içeri girdim. Yüzünü daha görmediğimden neler olmuştu bilmiyordum. Odaya geçtim otururken gördüğüm surat şeklinden kalkmam ve şoka girmem bir olmuştu. Saniyeler sonra kendimi toplayım gözyaşları akan kadını teselli ederek koltuğa oturttum. Bir bardak su verdim sakinleşmesi için. Sonra da "hadi sen bir cay koyda içip biraz dertleşelim kadın kadına ne dersin?"dedim. Dünden razıydı. Çünkü içindekileri dışarı atmalıydı. Derler ya kadın kadının dilinden anlar. Keşke öyle değil de karşı cinsler yani; erkek ve kadın asıl birbirinin dilini anlamış olsalardı. Onun anlattıklarını kendimce yazmaya çalışacağım.
Nazlıydı ve bir o kadar da ana kuzusuymuş. Babasının annesine bırakın vurmayı, sesinin bile yükselttiğine şahit olmamıştır Erkekte yüksek sesin tonunu kocası dediği şahısta duymuştu. İlk duyduğunda kocasının sesinin gürlemesiyle nasıl da küçülmüştü erkeğin o kocaman cüssesi kadının gözünde. Son olayında yine aynı şeyi his etmişti. O bu hissi düşünürken ani bir darbeyi şakağında yemiş sersemleyerek bir an dünyası kararmıştı. Sevdiğim aşkım, dünyam, sen olmazsan ben saniye bile nefes alamam, yaşayamam, beni sensiz bırakma dediği cüsseli adamın ayakları altında bulmuş kendini. Ancak o kadarla kalmamıştı kadının o anki cehennemi. Annesinin ve kendisinin sevgiyle taradığı o ipek saçları adamın parmakları arasında ip yumağı gibi dolanmıştı. Kurtulmanın, çözülmenin mücadelesini veriyordu. Ya yediği yumruk ve tekmelere istinaden nasıl bir cevabı olacaktı kadının bedenine. Duyduğu acısına, kırılan onuruna verecek cevabı ne olacaktı acaba, hangisi kadın da daha ağır basacaktı?
Hırsını büyük bir başarı kazanan egosunun, tavan yapan erkeklik duygusunun yüceliğiyle oradan ayrılan erkeğin ardından kadın bu defa da ruhuyla boğuşuyordu. Soruyordu kendine; Neyim ben neden, niçin, ne kadar da suçlu olsam bir insanın nasıl olur da başka bir insana kas gücüne güvenerek şiddet uygulayabilir.
Bunu yapabilir diye bir hak ve hukuk var mı?
Ben bunca okuduğum hiçbir kitapta buna rastlamadım var da o kitabı ya da kanunu ben mi okumadım. Kadın bunları derken kalbinden yolunu bulup gözlerinden moraran yanaklarına akan gözyaşları arasında sesli düşündü; Birinci yol, kaçıp gitsem kimsenin beni bulamayacağı ölümün beni kaçışım dan bulamayacağı bir yer var mı ki masum ve güvenilir bir yer? Olsun çünkü bedenim şuan sadece ağrıyor orada leş kargalarına yem olmasından korkuyorum. İkinci yol, aileme gitsem töre deyip kocandır hem sever hem döver diyerek yolumu yine zindanıma çevirirler. Neden mi? zihniyetleri bu cahil töre kanunlarıyla doldurulmuştur. üçüncü en güvenilir ve sağlam yola gelelim. Devlete sığınsam aranıza giremeyiz karı koca kavgası biz deli miyiz inanalım gidin dışarıda aranızda anlaşarak çözün diyecekler. Bakacak daha önemli şikâyet dilekçeleri var. Yâda kadına değişmeli dilden; git sen simdi cenazen bulunsun söz cenazene sahip çıkıp seni ve haklarını hatırlayıp bir iki TV. Kanalında adamın varsa onların hatırına haber yaptırırız. Son dördüncü çözüme gelince boşanma. Buda sorunların bitmiş çözümü değil hele ki ekonomik özgürlüğü yoksa insanın o zaman kime sığınacaksın? Şimdi ben kendime ve benliğime değer vermeyen bir suçlu misali gitsem bir türlü, kalsam bir türlü. Birden boynuma sarılan ve çok sesli hıçkırıklara boğulan bir kadın soruyor "söyle abla hangi yolda yürüyeyim?" Çaresizlikten birbirine sarılıp ağlayan iki kadın. En acısı da çözüm bulmadan oradan ayrılan ben. Çaresiz kadını kendi haline bıraktım. Ama saatlerce düşündükten sonra bir kadın olarak kendime itirafım bu oldu.
Cesurca itiraf ederek ekonomik güvencesi olduğundan kendime ait zaferi kazanmış bir kadın olarak diğer hem cinslerim için; Kadın tanınan hak kanunlar ve verilen güvence savunma zırhı gerçeğe dönüştürülmeyen yaşanması hayal olan ancak kalemin mürekkebinden kâğıda dökülen kanadı kırık
kuş misali uçma hakkı elinden alınmış bir martının hikâyesi olarak elden ele verilen içi
boş kanundan ve süslü kelimelerden okunması belki zevk, belki merak, belki de acı veren bir kitaptan ibaret. Hepsi bu mu derseniz bendeki bu, eminim siz'dekiler çok başka...