HABER MERKEZİ - Ermenilerden miras kalan yapılar her geçen gün keyfice tahrip ediliyor. Yetkililer, tarihî mezarlıkları ve kiliseleri kaderine terk ediyor. 

MA / İsmet Konak imzalı haberine göre; Van’ın Tuşba ilçesinde Ermeni mezarlığının iş makineleriyle tahrip edilmesi, mezar taşlarının ve kemiklerin ortaya saçılmasıyla birlikte “farklı inançlara” saygı yeniden tartışılmaya başlandı. Ortak yaşam yerine “tek tip yaşamı” dayatan aklın, kültürel yapıları da hedef aldığı bir kez daha açıklık kazandı. 

‘GÜNEŞLİ VE YETİM HAYASTAN’

Küçük Asya’nın otokton bir halkı, binlerce yıldır yaşadığı mekândan koparıldı. Mallarına el koyuldu, göç yollarında tecavüze uğradı, köleleştirildi ve nehirlere atıldı. Göç ettirildiği yerlerde kitlesel kıyımlara maruz kaldı. Geriye sadece “metruk” inanç merkezleri ve mezarlıklar kaldı. Ermenice tabiriyle Hayastan adeta yetim kaldı. Bazen Ermeni şair Yeğişe Çarents’in şu dizelerini duyar gibi oluyoruz:  “Yaramızdan sızan kanlar yüreğimi yaksa bile / Güneşli ve yetim yârim: Hayastan’a vurgunum ben.” 

MİTOLOJİK KENT VAN

Bir asır önce dönemin devlet ricalinin deyimiyle “izale-i vücuda (bedenin ortadan kaldırılması)” uğrayan Ermeni halkı, şimdilerde “izale-i âsâra (yapıların ortadan kaldırılması)” maruz kalıyor. 2017 yılında Van’ın Edremit ilçesinde kayyım tarafından tarihî höyüğün ve Ermeni mezarlığının üzerinde “tuvalet” yapıldığına tanık olmuştuk. Birkaç gün önce ise Tuşba’nın Lezk (Kalecik) Mahallesi’nde Ermeni mezarlığının iş makineleriyle tahrip edildiğine tanıklık ettik. Van’ın Ermeni mitolojisi açısından nerdeyse kutsal bir mekân olduğu malûm. Ermeni halkının destansı kahramanı Hayk’ın Babil Kralı Bel ile yaptığı savaşın sirayet ettiği yerlerden biridir Van. Bu mukaddes toprağa az da olsa bir “tahammül” bekleniyordu. Ermeni halkının ölülerine dahi tahammül etmeyen bir “hikmet-i hükümet”, acaba ortak bir yaşam inşa edebilir mi? 

PANTÜRKİST REFLEKSLER

Van’daki manzaranın bir benzeri daha önce Azerbaycan Culfa’da bulunan Ermeni mezarlığının başına da geldi. Mezarlık, tepkilere rağmen bir “atış poligonuna” çevrildi.  Adına hastalıklı Pantürkist refleks mi denir, yoksa kronikleşmiş Ermeni fobisi mi denir? Gerçek şu ki ülserli kafalar, kuşlara konan kötü huylu bir kene gibi Küçük Asya’nın kültürel mirasını yok ediyorlar. 

‘SODOM’ MUAMELESİ

Bir başka öykü de İstanbul’da Surp Agop Mezarlığı ve Kilisesi’nin arazisiyle ilgili. Rober Koptaş, bu konuyu Yesayan Salonu’nda Tamar Nalcı ve Emre Can Dağlıoğlu ile enine boyuna konuşmuştu. Küçücük bir türbeyi dahi koruma altına alan, onaran ve halkı dualara davet eden “hoşgörü bezirgânları”, İstanbul’un göbeğinde tarihî bir mekâna “Sodom” şehri muamelesi yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar. 

DEVLET KEMAN ÇALIYOR, HALK DANS EDİYOR

Peki, yönetici erk böyle bir yol izlerken Küçük Asya “milleti” ne yapıyor? Panorama çok da iç açıcı değil. Memleketin her cenahında özellikle kiliselerle ilgili sonu gelmez bir vandalizme tanık oluyoruz. Asianews adlı haber sitesi bu konuyu son günlerde işliyor. Mesela Urfa Germuş’ta Surp Asdvadzadzin Kilisesi’nde “barbekü partisi” verildi. Defineciler tayfası, Kayseri Surp Toros Kilisesi’ni kazıp duvarlarına sprey boyayla yazı yazdı. Kalem kullanmasını dahi bilmeyen güruh, kutsal bir mekânın ikonalarla süslü duvarını okul tahtasına çevirebiliyor. Hatta Bursa’da bir kilisenin motel veya müze yapılmak üzere satışa çıkarıldığı görüldü. Düşünebiliyor musunuz Kel Yahya gidip II. Beyazıt Camii’ni satın alacak ve motel yapılması için internetten satışa çıkaracak? Tüm Ortadoğu’yu alabora edecek bir ilan olurdu herhalde. Fakat kilise, gönül rahatlığıyla “pazarlanabiliyor.” On binlerce yıl önce Shanidar Mağarası’nda yaşamış bir Neandertal dahi bizden merhametliydi. Maalesef devletin tepesinde keman çalındığında halk da dans ediyor.

Editör: Haber Merkezi