İSTANBUL-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ; Cumartesi Anneleri, eylemlerinin 761’inci haftasında kayıplarının akıbeti sorarak, sorumluların yargılanmasını istedi.


JINNEWS'in haberine göre; Kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 761’inci haftasında Galatasaray Meydanı’na gitmek isteyen Cumartesi Anneleri polis tarafından engellendi. Bunun üzerine Cumartesi Anneleri, polis tarafından ablukaya alınan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin bulunduğu sokakta eylemlerini gerçekleştirdi. Cumartesi Anneleri, üzerinde kayıpların fotoğraflarının olduğu tişörtler giyerek, gözaltında kaybedilenlerin fotoğraflarıyla karanfil taşıdı. Eyleme Halkaların Demokratik Partisi (HDP) milletvekili Musa Piroğlu ve Cumhuriyeti Halk Partisi (CHP) milletvekili Sezgin Tanrıkulu katıldı.


Bu hafta 27 Ekim 1995’te gözaltında kaybedilen 73 yaşındaki Abdülkerim (Şemsettin) Yurtseven, 18 yaşındaki Mikdat Özeken ve 13 yaşındaki Münür Sarıtaş’ın akıbeti soruldu.


‘Adalete ulaşmamız engellendi’


Basın metnini 21 Mart 1995’te gözaltında kaybedildikten sonra cenazesi kimsesizler mezarlığında bulunan Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak okudu. “Sevdiklerimiz genç, yaşlı, çocuk demeden gözaltında kaybedildiler. Onların kaybedilmelerinden devlet sorumludur” diyen Maside, kayıplarının akıbetinin açıklanmasını istedi. Bugüne kadar devleti yönetenlerin hukuka uygun hareket etmediklerini dile getiren Maside, “Bütün iktidarlar sesimize kulaklarını tıkayarak inkar siyasetinin devamcısı oldu. Hukuku ve temel insan haklarını tanımayan bir yargı sistemi yaratarak adalete ulaşmamızı engelledi” dedi.


‘Türkiye’de hukukun kırıntısı bile kalmadı’


Maside, “Bugün geldiğimiz noktada gözaltına alındıkları inkar edilen insanlar 6 ay, 9 ay sonra Emniyette ortaya çıkıyor. Sürece ilişkin hiçbir açıklama yapılmıyor. Celselerin herkese açık olması ilkesine rağmen bu kişilerin yargılanması ailelerinden ve kamuoyundan kaçırılıyor. Bu yaşananlar Türkiye'de artık hukukun kırıntısının bile kalmadığının ifadesidir. Bu yaşananlar gözaltında kaybetme uygulamasını tekrar hayata geçirme potansiyelinin ifadesidir” diye konuştu.



73 yaşındaki Abdülkerim (Şemsettin) Yurtseven, 1 8 yaşındaki Mikdat Özeken ve 13 yaşındaki Münür Sarıtaş Hakkari Yüksekova'ya bağlı Ağaçlı Köyü'nde yaşadıklarını dile getiren Maside, “27 Ekim 1995 günü Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki Yüksekova Komando Taburuna bağlı askerler Yüksekova'ya bağlı Ağaçlı Köyü'ne baskın düzenledi. Askerler köylüleri dipçikleyerek, yaşlı insanları yerlerde sürükleyerek köy meydanında topladı. Meydandakiler sıra dayağından geçirildi. 73 yaşındaki yürüme zorluğu çeken Abdülkerim Yurtseven, 18 yaşındaki Mikdat Özeken ve 13 yaşındaki Münür Sarıtaş gözaltına alınarak askeri araçla Yüksekova İlçe Jandarma Taburuna götürüldü” diye konuştu. Ailelerinin onları sormak için gittikleri taburda Mikdat’ı kanlar içinde gördüklerini belirten Maside, “Binbaşı Yurdakul, gözaltına alınanlar için 24 saat gözaltında tutulacaklarını söyledi. Aileler daha sonra tabura gittiğinde ise ‘kimseyi gözaltına almadık, bir daha buraya gelmeyin’ diyerek itiraz eden aileleri tehdit etti” ifadelerini kullandı.


‘Resmi kurumlar ‘gözaltına alınmamışlar’ dedi’


Ailelerin yaptığı tüm başvuruların sonuçsuz kaldığını aktaran Maside, 3 köylü için tüm resmi kurumlar "gözaltına alınmamışlardır” cevabını verdiğini söyledi. Maside şöyle devam etti: “Gözaltı işlemini gerçekleştirenler arasında bulunan itirafçı Kahraman Bilgiç, anılarını yazdığı kitapta ve savcıya verdiği ifadede olayı şöyle anlattı: ‘Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul talimatıyla, askerler üç köylüyü döverek arabalardan birine bindirdi. Dayak o kadar şiddetliydi ki. Yüksekova'daki tabura ulaşmadan yolda köylülerden yaşlı olanı ölmüştü. Tabura gelince Uzman Çavuş'un biri telaşla koşarak yanımıza geldi. Binbaşıya 'Komutanım köylülerden biri öldü' dedi. Binbaşı Uzman Çavuş'a, 'Peki diğer iki köylü onun geberdiğini gördü mü' dedi. Uzman Çavuş gördüğünü söyleyince, binbaşı tereddütsüz bir yüz ifadesiyle, 'Diğer ikisini de gebertin' dedi. Askerler Binbaşının talimatıyla diğer iki köylüyü Yüksekova Tabur Komutanlığı atış poligonunun olduğu bir yere götürüp, ellerine kazma kürek vererek kendileri için mezar kazdırdı. Binbaşının talimatıyla kurşuna dizilen köylüler kendi kazdıkları mezara gömüldü.”


‘Hiçbir somut adım atılmadı’


“Tanıklara ve itiraflara rağmen sorumlular hakkında açılan dava 12 Kasım 1999 tarihinde delil yetersizliği gerekçesiyle kesin beraat hükmü ile sonuçlandı” diyen Maside, ailelerin yaptığı temyiz başvurusunun Yargıtayca reddedildiğini ve beraat kararının onaylandığını söyledi. İç hukuktan sonuç alamayan ailelerin davayı AİHM'e taşıdığını belirten Maside, davanın 2003 yılında sonuçlandığını ifade etti. AKP’nin AİHM’de yaptığı savunmada suçu kabul ettiğini dile getiren Maside, “3 kişinin kaybolması nedeniyle üzgün olduğunu belirtti ve kayıplarla ilgili etkin soruşturma yapmayı taahhüt etti. Ancak üzerinden 16 yıl geçmesine rağmen somut hiç bir adım atmadı” diye konuştu. Maside, hükümeti etkin soruşturma yapma taahhüdünü yerine getirmesini isteyerek,  Abdulkerim, Mikdat ve Münür’ün akıbetlerinin açığa çıkartılması ve onları kaybedenlerin yargılanıp cezalandırılmasını sağlayacak mekanizmaları oluşturmak için harekete geçmeye çağırdı.


‘Hiçbir zaman yılmadık’


Abdülkerim Yurseven’in torunu Emrah Yurtseven, dedesinin onlarca köylünün gözü önünde gözaltına alındığını söyleyerek daha sonra gözaltına alındığının inkar edildiğini belirtti. Emrah, “Hiç bir zaman yılmadık. Her zaman davamızın peşinden olduk. Geçmişte olduğu gibi failler, suçlular yargılanıncaya kadar mücadelemize devam edeceğiz. Sorumlular cezalandırılsın. Gözaltında kaybedilen kayıplarımızı aradığımız Galatasaray Meydanı bize yeniden açılsın” dedi.


Savcılığa çağrı


1996 yılında Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde gözaltın alındıktan sonra kaybedilen iş insanı Abdullah Canan’ın oğlu Tayyup Canan, 73 yaşındaki Abdülkerim Yurtseven, 18 yaşındaki Mikdat Özeken ve 13 yaşındaki Münür Sarıtaş’ın kaybedilişine değinerek, babasının da aynı şekilde kaybedildiğini söyledi.  Tayyup, “Bazen sözler boğazımıza düğümleniyor. Bunlarını anlatmak zorundayız. İŞİD’in yaptığının aynısı bize yaşatıldı” diyerek, anılarını yazan zanlıların yargılanması için savcılığa harekete geçme çağrısında bulundu.


‘Er ya da geç yargılanacaklar’


Şubat ayından bu yana kayıp olan ve geçtiğimiz günlerde Ankara TEM Şubede olduğu ortaya çıkan Mustafa Yılmaz’ın eşi Sümeyye Yılmaz’ın gönderdiği mektup okundu. Eşinin hayatta olduğunu duyunca çok sevindiğini belirten Sümeyye şunları dile getirdi: “Çok zor süreçlerden geçiyoruz. Geçmişten günümüze yapılan çok büyük hatalar var. Birçok insan haksızlığa uğradı ve uğramaya da devam ediyor. Bizler ötekileştirildik ve ötekileştirilenler olarak yaşama hakkı da dahil birçok hakkımız elimizden alındı veya alınmaya çalışıldı. Ben bu süreçte sizlerden mücadele etmeyi, hak ve hukuk çerçevesinde gasp edilen haklarımı aramayı öğrendim. Gönlüm isterdi ki geçmişteki olaylar hiç yaşanmasaydı. Cumartesi Anneleri’nin eşleri, evlatları haksızca, hukuksuzca katledilmeseydi ve sizler sevdiklerinize sımsıkı sarılabilseydiniz. Ben hepiniz adına ayrı ayrı çok üzgünüm ve acınızı hangi cümleyi kurarsam hafifletebileceğimi inanın hiç bilmiyorum. Elimden gelen tek şey acınızı paylaşmak ve umarım bunu yaparak acılarınızı az da olsa hafifletebilirim. Sizler benim için değerlisiniz ve hak arama mücadelenizde yanınızda olacağım. Size ve bize bunları yaşatanlar er ya da geç bir gün mutlaka yargılanacaklar. Buna yürekten inanıyorum.”


Konuşmaların ardından eylem sona erdi.
Editör: Haber Merkezi