Yer Ankara’da bir üniversite; ama her şeyden önemlisi, Hukuk Fakültesi. Hayatının baharında, gencecik bir akademisyen, kopya çekerken yakaladığı öğrenci tarafından silahla vurularak öldürüldü. Genç meslektaşım CerenDamar’dan söz ediyorum. 
Yine bireyselleştirecekler; “münferit” diyecekler. Unutturma yöntemi bu. Güvenlik sorununa indirecekler konuyu. Oysa değil. Bir kriminal vakanın ötesinde, son yıllarda korumasız bırakılan, hedef haline getirilen neredeyse tüm kimlikleri temsil ediyor Ceren Damar. 
Ceren Damar, “erkek öğrenci egosu” tarafından caydırılamayan bir kadın; Ceren Damar işini doğru yaptığı için öldürülen bir emekçi ve bir aydın aynı zamanda; düşünce üreticisi. Bugün hedefte kimler varsa, kimler değersizleştiriliyorsa, Ceren Damar tam da onların toplamı: Kadın, emekçi, aydın. 
Ya katil? İfadesinde “Geçmem için kopya çekmem gerekiyordu” dediği yansıdı basına. Bir hukuk öğrencisi. Kendi hukukunu koyuyor; kendi cezasını kesiyor, anayasal hukuku ayaklar altına alabiliyor. Mafyalaşma tam da bu. Ve dahası, liyakatsizliğin, emek vermeden yükselmenin yüceltildiği bir ortamda açık açık bunları söyleyebiliyor. 
Diyebilirsiniz, “güvenlik açığı varmış okulda”. Hayır; sorun memleketin bütün sorunlarını “güvenlikçi” zihniyetle çözebileceğini ilan edenlerin iddia ettiği gibi bir “güvenlik açığı” sorunu değil. Aksine, bir zihniyet ve dönem sorunu bu. Katil, okula silahla giremese, güvenlik önlese, bu cinayeti okul dışında işleyemez miydi yine de? İşlerdi. 
Öyleyse her meseleyi “güvenlik tedbirleriyle çözülür” anlayışına sıkıştırmaktan vazgeçelim. Bu tam da iktidarın istediği şey. Ekonomik adaletsizliklerin, suça teşvik eden ortamın, hukuksuz ve liyakatsiz düzenin üstünü örtüyor. 
Bakın gerçek tablo şu: Türkiye’yi bir “güvenlik koalisyonu” yönetiyor; her meseleyi güvenlikle ilişkilendiriyorlar. Dahası, şu artan işsizlik ortamında neredeyse sadece polis, asker, bekçi, özel güvenlik alanlarında istihdam artışı yaşanıyor. Ancak bu durum suç oranlarını azaltıyor mu? Hayır; aksine, ciddi artış var. Niye, bunları konuşmamız gerekmez mi?
2002’de 59 bin kişi cezaevindeydi; bugün 260 bin kişiye ulaştı sayı. WPF (World Prison Brief) verilerine göre Türkiye bu sayıyla dünyada en fazla cezaevi nüfusuna sahip 7. ülke. Oysa BM verilerine göre, dünyada nüfus bakımından 19. sıradayız. Orantısızlık açık. OECD verilerine göreyse cezaevi nüfusu bakımından üye ülkeler arasında ABD’den sonra ikinciyiz. Türkiye bireysel silahlanma, artan gelir eşitsizliği ve suç oranları bakımından bir küçük Amerikalaşma süreci yaşıyor. 
Burada da kalmıyor. Adalet Bakanlığı’na bağlı Denetimli Serbestlik Daire Başkanlığı’na göre Türkiye’de denetimli serbestlik kurumlarına infaz için ulaşan karar sayısı 2006 yılında sadece 1785’ti. 2017 sonunda bu sayı 614 bin 951 oldu. Yanlış okumadınız. 2013’ten bu yana denetimli serbestlikten yararlanan hükümlü sayısındaysa 250 binin üstünde artış var. Yani sadece cezaevi nüfusunda olağanüstü artış yok; bir de suç oranlarında olağanüstü artış nedeniyle bulunan yan yollar var. Nedenlerini konuştuk mu? 
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2017’de sadece öldürme suçundan hapiste olan insan sayısı 8 binden fazla. Yine Adalet Bakanlığı verilerinden aktarayım. 2005’te kasten adam öldürme suçundan açılan dava sayısı 11 bin 368’di; bu sayı 2015’te 28 bin953’e çıkmış. Göstere göstere gelmiş her şey. 
Bireysel silahsızlanmaya karşı Umut Vakfı yıllardır uyarıyor; hazırladıkları rapora göre son üç yılda bireysel silahlanmaya dayalı şiddet, yaralama ve öldürme vakalarında toplamda yüzde 61’lik artış var. 
İstanbul’da internetten satın alınan silahla öldürülen lise öğrencisi HelinPalandöken’i hatırlarsınız. “Silahlanmanın bu kadar kolay hale gelmesininönüne niye geçilmiyor, araştırılsın” diye Meclis’e 5 kere önerge verdi muhalefet vekilleri. Ne mi oldu? Önergeler AKP’li vekillerin oylarıyla reddedildi hep. Niye reddetmişler, açıklayabilirler mi mesela? 
Ya siyasetçilerin marifetmiş gibi silahla poz vermesine, akademisyenler için “kanınızda banyo yaparız” diyen mafya reislerine müsamaha gösterilmesine, devletin en tepesinden gazeteciler için “patlatırlar enseni” sözlerinin kolaylıkla sarf edilebilmesine ne demeli? Yeni Ceren Damar cinayetleri yaşanmasın diye, bu acı gerçekleri de konuşabilmeliyiz. Sorun sadece güvenlik açığı değil, iklim.

(kaynak Cumhuriyet yazarı Deniz yıldırım yazdı: Bir yeni Türkiye cinayeti)
Editör: Haber Merkezi