GEBZE-Gökyüzünü örtmüş gri fabrika dumanları eşliğinde, yağmur ince ince çiseliyor. Çok ıslanmadan Gebze Organize Sanayi Bölgesindeki Flormar fabrikasına giden servise biniyoruz. Kimi çocuğu okula bırakıp koşturmacayla duraklara gelirken, kimi 154 gündür olduğu gibi umutla duraklarda bekliyor. Servise adımını atan her işçi, “kahvaltı karşılaması” gibi işçi arkadaşlarına “günaydın” diyor.Koltuklara yerleşen işçiler gündem açıyor, tartışma ve sohbet başlıyor. Evrensel Gazetesinden Veli POLAT'ın haberine göreEn ön koltuklardan arkaya doğru, “Ekmeği diyorum ekmeği, artık tandırda mı yapmaya başlasak?” sesi yükseliyor. Yumurtaya yapılan zamdan çocuklarının masraflarına kadar bir çok konuda homurtu başlıyor. “Megaplast’ta işten atmalar olmuş, olacakmış da!” sesi homurtuları bir anda kesiyor. “Allah yardımcıları olsun”, “Bu haberleri artık çok duyarız” gibi sesler yeniden dolaşmaya başlıyor servisi. Tam o sırada binen bir kadın direnişçi, “İşi bıraktık ya boş olunca pertimiz çıktı. Daha doğrusu yıllardır fabrikanın verdiği acı yeni çıkıyor. Boynum, belim her yerim ağrıyor sanki” diyor. Yağmur damlaları sert sert servisin camlarına vurmaya başlayınca kadın işçiler hazırladıkları şalları çıkarıp, “Kimse korkmasın birbirimizle paylaşırız. Birbirimize lazımız” diyorlar.Gün boyunca kapıda duran direnişçi işçilerle içerde çalışmaya devam eden işçilerin irtibatını kesmek üzere siyaha boyanmış kapı karşımıza çıkıyor. “Uzanıp içeri ulaşır direnişçi işçiler” telaşıyla yaptırılmış jiletli teller ile cezaevini anımsatan Flormar fabrikasının önüne geldiğimizi anlıyoruz. İnatçı bir beyaz boyayla kapının üstüne, “Direniş 154. gününde” yazısı direniş yerine geldiğimizin işareti.Yağmur, işçilerde çekinme yerine, hızlıca çadırları hazırlamaya itiyor. Yağmurdan korundukları brandalardan sonra sandalye dağıtılmaya başlıyor. İşçilerin oturması ile birlikte sohbetimize başlıyoruz.

‘BAŞKASININ ÇOCUĞUNU DÜŞÜNMEK...’


On dört yıldır Flormar’da çalışmış, üç çocuk babası Abdurrahman Gür ile başlıyoruz sohbetimize. On dört yıl çalıştığını söyledikten sonra hemen “Direniş geç kalınmış bir olay” diye ekliyor. Sosyal haklarının olmamasından, uzun yıllardır çalışmasına rağmen verilen ücretin “komik” olmasına;fabrikanın artık “kötü koşullar” nedeniyle kaçınılmaz olarak işçileri direnişe zorladığını anlatıyor. “İşe ilk girişlerde güzel ofislerde önünüze kurabiye konulmasıyla, ‘iyi bir yer’ duygusu oluşturuyorlar. İşe başlayınca anlıyorsun nereye düştüğünü” diyerek sözlerine devam eden Gür, devam ediyor: “İçi farklı dışı farklı yani. Mağazalarına gitsen afişlerine baksan güzellik abidesi ama gelsinler bir de çalışma koşullarını görebilseler bizi daha iyi anlarlar.”Bir çok kitle örgütünden destek geldiğini ifade ederek, “Bizim çocuğumuzu düşünerek okul ihtiyaçları alındı. Başkasının çocuğunu düşünen bu insanlar adına ben gururlandım” diyor. Direnişi güçlü kılan formülü ise, “Sendikamızın sağlam duruşu başta olmak üzere, dayanışma, bizim içimizdeki sağlam duruş ve bizimle gösterilen dayanışmadır” şeklinde açıklıyor.

‘SEÇTİĞİN VEKİL ÖNÜNÜ KAPIYOR!’


Eski Faber Castel işçisi, dokuz aydır Flormar’da çalışan Emrah Daştanda, Abdurrahman gibi direnişin birçok şey öğrettiğinde hem fikir. “İnanarak çıktık” vurgusunu üstüne basa basa söyleyerek sözlerine başlayan Emrah, “Tazminatı alıp yemek değil derdimiz, içeriye sendikamızla birlikte düzen getirmek” diyor.  “Direniş bana, boyun eğmemeyi öğretti, paylaşmayı öğretti” diyor ve ekliyor: “Başka bir ilde yapılan işçi eylemini, Endonezya’daki işçi direnişi sahiplenme duygum gelişti.” AKP’ye tepkili: “Buradaki bürokrasiye de baskı yaptığını duyuyoruz. Burada işçilerin önemli kısmı AKP’ye oy verenler. Hatta AKP’yi de aradık, durumu anlattık sonra CİMER’e yazdık tık yok. Vekil seç, seçtiğin vekil önünü kapasın olur mu?” Yerel gazetelerin ve bir çok gazeteyi de eleştiren Emrah Daştan, “İlk günden beri Evrensel sesimize, ses oldu. Köşe yazarından, muhabirine tüm Evrensel çalışanlarını selamlar. Gazete üzerinden bizleri izlemeye devam eden sınıf dostlarına çağrımız ise, ‘Bizi takibi bırakmayın’ olacaktır” diyor.

‘TÜM İŞÇİLER İÇİN DİRENİYORUZ’


On dört yıldır Flormar işçisi, Nurhan Güler Flormar fabrikasını, “Makineler manueldi ben geldiğimde, kovalarla malzeme taşırdık. Burayı biz inşa ettik yani” sözleriyle anlatıyor. “Bu kadar ciro yaptık açıklamalarını yapıyorlardı. ‘Bizle de paylaşın o zaman’ dedik şimdi” diyor. Daha önce kendisi dışında bir çok greve şahit olmuş Nurhan Güler: “Daha önce Gebze OSB’de grevler gördüm ama yüzeysel bakıp geçiyordum. Yani bilinçli yaklaşım yoktu ama şimdi ‘Neden, ne olmuş?’ soruları bende  sıklaştı.” Yanındaki arkadaşlarını kafasıyla göstererek, “Bölümler farklı olduğu için tanımıyorduk birbirimizi. Çayda denk gelirsek. Şimdi birbirimizin sorunlarını biliyor, kaynaşıyoruz” diyor. Etrafta bir çok fabrika işçisinin kendilerinden kazanım beklediğini düşünen Güler, devam ediyor: “Misyonumuz arttı. Artık inanın tüm işçilerin kazanma meselesi sırtımızda. O yüzden kazanacağız. O yüzden güçlüyüz. Kadınlar olarak korkuyorduk ama artık derler ya bıçak kemiğe dayandı. Kendime güveni öğrendim. Kadınlar direnişle daha güçlü onu da öğrendim.”

PATRON DİRENİŞİ KIRMAYA ÇALIŞIYOR


Fabrika yönetiminin direnişi kırmak için bir çok yöntem denediğini anlatan işçiler, “rüşvet” denilebilecek teklifler yapıldığını söylüyor. Genç işçilerden Kimya Teknisyeni Burcu da onlardan biri. Burcu, “Benim yanıma gelip senin koşullarını iyileştiririz. ‘Maaşın artar’ dediler. Bende bir tek benim koşullarımı iyileştirmekten bahsediyorlarsa neden kabul edeyim diyerek reddettim” diyor. Bu davranışı diğer işçi arkadaşlarına güç kattığı gibi Burcu’da da dik bir duruşla kendini gösteriyor.

AYNI GEMİDE MİYİZ?


3. havalimanı inşaatı işçilerine yönelik hakaretlere çokça sinirlendiği belli olan direnişçi işçilerden Ayşe Öztürk, “Esas tahta kuruları patronlar” diyor. Patronların işçilere sık sık dile getirdiği, “Aynı gemideyiz” sözüne de tepki gösteriyor: “Titanik filmi aklımdan hiç çıkmıyor. En altta yoksullar, işçiler... Gemiden zenginler bir şekilde kurtuluyor. Olan işçiye oluyor.”

BOYKOT ÇAĞRISINI HATIRLATTI


Yedi yıldır Flormar’da çalışan ve iki çocuğu olan Elif Uslu, dayanışmanın en güzelinin eşi Cengiz’den geldiğini ifade ediyor. Eşinin de Petrol-İş üyesi olduğunu söylüyor ve devam ediyor: “Benim eşimin sendikalı olması benim mücadelemi desteklemesi çok büyük güç verdi bana. Eşine rağmen gelen kadın arkadaşlarımız da var elbette. Çocuklarımdan biri de şiir yazdı direnişimize. Ailemin desteği beni güçlü kılıyor.” Boykot çağrılarını okuyucularımıza hatırlatana Elif, “Komşularım Flormar, Yves Rocher malzemelerini çöpe atarak bize destek oldular. Bu da bana, bize güç verdi” diyor.
Editör: Haber Merkezi