İZMİR - Son dönemlerde tutuklulara metal yerine verilen plastik tabakların kanserojen maddeler olduğunu belirten Uzman Doktor Zeki Gül, “Orta ve uzun süre kullanılırsa kansere yol açar" dedi. 

İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) raporuna göre, cezaevlerinde 604'ü ağır olmak üzere bin 605 hasta tutuklu bulunuyor. Sağlığa erişim hakkının gasp edilmesi nedeniyle durumları her geçen gün kötüye giden tutuklular, Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) “cezaevinde kalabilir” ve Cezaevi Gözlem Kurulları’nın “iyi halli” olmadıkları gerekçeleriyle tahliye edilmiyor. Verilen karar ve raporlar ise ağır hasta tutukluların bir bir yaşamını yitirmesine neden oluyor. 

Yanı sıra koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla mücadele adı altında hayata geçirilen uygulamalar, hak ihlallerini daha da arttırdı. Yemek ve hijyen başta olmak üzere bir çok sağlık sorunu arttı. Geçtiğimiz günlerde ajansımıza (Mezopotamya Ajansı) cezaevleriyle ilgili röportaj veren Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, son dönemde tutuklulara yemeklerin metal yerine plastik kaplarda verildiğini aktardı.

İzmir Tabip Odası eski Başkanı ve insan hakları alanında sayısız çalışmada yer alan İç Hastalıkları (Dahiliye ) Uzmanı Dr. Zeki Gül, cezaevlerinin durumu ve plastik kapların sağlık üzerindeki etkilerine dair konuştu. 

ATK DOKTORLARI YARGILANMALI

ATK’nin son dönemde verdiği kararların geçmiş dönemlerde alınan birçok kararı hatırlattığını belirten Gül, ATK’ye atanma şekillerinin siyasi otoriteye bağımlılığı getirdiğini söyledi. Gül, “Bu dönemde de onu görüyoruz. Başka ülkelerde, baskıcı dönemlerde ATK’ler benzer sorunları hep yaşandı. Geçmişte Şili’de de benzer sorunlar vardı ancak bu sorunlar bir yaşam hakkına müdahil olduğu zaman bir insanlık suçuna dönüşür. Hekimlerden oluşan bir kurumun, bu insanlık suçuna ortak olmaması gerekiyor. ATK’nin özellikle hasta tutuklulara dönük ‘cezaevinde kalabilir’ raporlarının tek tek mercek altına alınması gerekiyor. Daha normalleşmiş ve demokratikleşmiş bir dönemde bu doktorların yargılanmaları da lazım. Hastaların ve cezaevinde kalamayacak olanların cezaevinde bırakılması, işkencenin modern bir versiyonudur” dedi.

BİR İŞKENCE YÖNTEMİ

Türkiye’de temel sorunlardan birinin çürüme olduğunu belirten Gül, bu sorunun hem demokrasi hem de kurumların işleyişini etkilediğini dile getirerek, “Özellikle hasta tutukluların bırakılmama meselesi ve kimi uygulamalar inanılmaz boyutlarda. Örneğin Kovid tanısı almış bir kişinin cezaevinde yatağına kelepçelenmesi, aslında bir bataklıkta ölmek üzere olan, ya da suya düşüp yüzme bilmeyen birinin ayağına bir ağırlık bağlayıp suda tutmaktan bir farkı yok. Hasta tutuklulara yönelik yapılan her uygulama, bu tür örneklerde işkenceye dönüşür. Mesela böbrek sancısından kıvranan bir kişiye ağrı kesici vermemek, onun sorununu gidermemekte bir işkencedir. İşkence, o kişiye sadece fiziksel olarak acı uygulamak değildir. Onun hastalığına, bedenine karşı bir silaha dönüştürmek, vahşi ve kötü bir işkence yöntemidir. Hasta tutukluların durumuna da böyle bakmak gerekiyor” ifadelerini kullandı.

ÜLKENİN UTANCI

Hafıza sorunu yaşayan tutukluların cezaevinde tutulmaya devam edilmesinin kabul edilemeyeceğinin altını çizen Gül, ATK’nin siyasallaştırılarak, zulüm mekanizmasına dönüştürdüğünü söyledi. Hasta tutukluların sayısının bini aştığını ve bunun ülkenin utançlarından biri olduğuna işaret eden Gül, son dönemde art arda yaşamını yitiren tutukluları anımsatarak, önümüzdeki süreçte bu sayının artabileceğine dikkati çekti. 

İKİLİ TECRİT MEKANİZMASI

“Nereden biliyoruz? Sadece cezaevleri içinde değil pandemi sürecinde kovid olmayan bireylerin de kronik hastalıklarına dair ölüm oranları, kovid öncesi döneme göre çok arttı” diyen Gül, şöyle devam etti: “Şeker ve kanser hastalarının tedavisinin aksadığı bir pandemi sürecinde, cezaevi gibi özgürlüğünden mahrum bırakılmış ve sağlık kurumlarına ulaşması zorlaştırılmış bir ortamda, yaşam haklarına dönük bir sorunla karşılaşacağımız çok net. Cezaevlerinde tutuklu bulunanlar zaten tecrit altında. İkinci bir kez pandeminin tecridine uğratıldı. Bu ikili tecrit mekanizması, insan için ruhsal ve bedensel anlamda birçok hastalığı ortaya çıkartır ve derinleştirir. Tecrit içinde tecrit, insanların yaşamlarına kendi elleriyle son vermesini kolaylaştıracak, bir üst aklın mekanizması da olabilir. Bu bir tercih olarak da yapılmış olabilir. Gerek ruhsal gerek bedensel sorunların artacağını söylemek gerekir. Öte yandan tedavilerinin daha zorlaşacağını ve bir kısmının da yaşama daha erken veda edeceğini söyleyebiliriz.”

KANSERE YOL AÇIYOR 

Tutuklulara son dönemde metal yerine verilen plastik kapların risklerine değinen Gül, pandeminin aşısız dönemleri için yapılmışsa sorun olmadığını, hijyen anlamında geçici bir süreliğine risk analizi yapılarak, kullanılabileceğini aktardı. Ancak bu durumun sadece aşının olmadığı dönemler için geçerli olduğunun altını çizen Gül, plastiklerin kanserojen maddeler olarak risk taşıdığını ve kolayca çizildiğini ifade etti. 

Gül, plastik kapların risklerine dair ise şunları aktardı: “Eğer demirbaş olanlar da böyle veriliyorsa bu sefer aralarında mikroorganizmalar üremeye başlar. Çünkü plastik çatlar, bu durumda enfeksiyon hastalıklarına, ishale ve daha birçok hastalığa yol açabilir. Kanserojen madde olduğu, bunun yasaklanması gerekiyor. Hem gıda kökenli enfeksiyon hastalıklar hem de bulaşıcı hastalıklar artar. Orta ve uzun sürede kullanılırsa kansere yol açar. Şu an zaten bir keyfiyet uygulaması var. Geçici bir süre yapıldıysa bir sıkıntı yok. Fakat bir taraftan da hayatın plastikleştirilmesi ve grileştirilmesi var. Zaten F Tipi cezaevlerinin duvarları bile gridir. O grileşmeyle birlikte tutukluları hayattan koparma meselesidir. Plastik de doğal olmayan bir şeydir. Doğal ve yaşamın içinde olan renklerden uzaklaştırılması, beton ve gri duvarlar gibi yine plastik bir materyal sunmak, aynı zamanda tecridin ağırlaştırılmasının psikolojik baskı aygıtlarıdır. Basit bir mesele olarak ele almamak gerekir. Sadece enfeksiyon ve kanser meselesi de değil. Ruh sağlığımız için de önemli bir dönüştürücü.”

GEÇ OLMADAN...

Sağlıklı bir toplum olabilmek için bedensel, ruhsal, sosyal ve siyasal iyilik halinin var olması gerektiğini belirten Gül, “Yitirdiğimiz her tutuklu, cezaevinde yaşadıkları her problem onların hastalıklarının artması, ölümlerinin erken olması, serbest bırakılmamaları ya da ek cezalarla zamanı gelenlerin bile tahliye edilmemesi hepsi ama hepsi sosyal iyilik halimiz için bir tehdit oluşturur. Kurumlar ve toplum olarak çürümemiz, başka alanlarda başka sorunları arttırır. Geç olmadan demokratik kitle örgütleri, sendikalar, insan hakları kurumları, çok hızlı bir şekilde tutuklu ve hasta tutukluların sorunlarına eğilmesi gerekiyor” dedi. 

MA / Özlem Yayan

Editör: Haber Merkezi