MERHABA ARKADAŞLAR, BU KARANTİNA GÜNLERİNDE OKUMAK, FİLM İZLEMEK DAHA ÇOK ANLAM KAZANIYOR. SON GÜNLERDE SİZLERLE ESKİ YAZILARIMI PAYLAŞIYORUM. 1995'TEN 2011 DEK ARALIKSIZ OLARAK YAZDIĞIM KÖŞE YAZILARIMDAN, GÜNCEL OLMAYAN HEP OKUNACAK OLAN YAZILAR İLGİNİZE ÇEKER DİYE DÜŞÜNÜYORUM. HEPİNİZE SELAMLAR, SEVGİLER.

DOLU DİZGİN BİR YAŞAM... KIZIL EMMA!

Uygarlık ardında barbarlığın gizlendiği bir koyun postudur diyor Thomas Baıley Aldrıch. Evet bu yüzyılda insanlar hâlâ anadillerini doyasıya konuşamamanın savaşımını veriyor. Düşünceleri uğruna yıllarca zindanlara atılabiliyor... Yabancılaşmayı kabullenmek yok oluştur! İnsanın bir dünya görüşü olmadığında ya da yara aldığında insan kendisini ve başkalarını anlayışı yok olur, bu yok oluş koskoca bir hiçliktir! Aidiyet duygusu insanların doğasında vardır, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalındığında zincirlerinden koparılmış aslana dönüşebilir...

Bazı insanlar bir tözle mi doğar bilinmez! Neden bazı insanlar yaşamları boyunca hep dinamik, mücadeleci ve öğrenme aşkıyla doludur. Zorluklar onları yıldırmadığı gibi hep ders çıkarırlar. Çevrelerine, düzene kafa tutup, özgürlüğe ulaşmayı amaç edinirler. Doğru zamanda söyleneceği söylemek, eylemek, işaret etmek çok önemlidir. Ve şüphesiz öğrenme: Acıyı ve başkaldırıyı içerir. İnsan öğrenirken tanımadığı yanıyla yüzleşir; yüzleşirken doğruları keşfeder, doğruları gördükçe eyleme yönelir.

Aykırı ve üretken insanların dostlukları, aşkları, duruşları bir başkadır. Binlerce olayı ve kişiliği barındıran tarihin bahçesinde bir o kadar isimsiz kadın kahramanların yanı sıra J.an Darck, Rosa Luxsemburg, Emma Goldman gibi isimleri çoğumuz biliyoruz.. Goldman’ın “Hayatımı Yaşarken” adlı iki ciltlik kitabı okuyunca , sizlerle paylaşmak istedim.
Emme Goldman 1869 da Rusya’daki bir Yahudi gettosunda doğar. Alexander II. nin suikasta uğradığı ve siyasi baskıların yaşandığı dönemde St. Petersburg’a taşındıklarında on üç yaşındadır. Ekonomik nedenlerle okulu bırakıp fabrikada çalışmaya başlar. On beş yaşındayken babası tarafından evlendirilmek istendiğinde karşı çıkar. Goldman, Yahudilerin Amerika’da daha iyi yaşadığını düşünerek Amerika’ya gider; bu gidiş açlık, sefalet ve gecekondularda yaşamak demekti... Terzilik yaparak geçimini sağlamaya çalışır. Ne olur da birdenbire dünyası değişip eylemci ruha bürünür? Goldman’ı başkaldırıya iten neden Chicago’daki Haymarket meydanındaki olaydır; bu olay bir başlangıçtır kuşkusuz,Yahudiliği, ezilmişliği ve geçmişidir asıl neden. Sekiz saatlik iş günü gösterisi sırasında kalabalığa bomba atılmış ve sonucunda dört anarşist idam edilmiştir. Emma tüm bu gelişmeleri ilgi ile izlerken yirmi yaşındadır.

Alman anarşist ve gazeteci Johann Moss ile tanışır. Moss, Emma’ya kol kanat gerip onu alanlara iter; çeşitli panellere katılır, iyi bir okuyucudur da dünyası değişir. Sonra Moss’tan uzaklaşır. Kropotkin ile tanışır. Kaçışlar, sürgünler, tutuklanmalar, gözaltı ve hapishane artık yaşam biçimi olmuştur. “Benim savaşım bu düzene karşı, düzenin gereklerini yerine getiren sıradan bir suçluya değil” der. Milliyetçilik ve devlet baskısını şiddetle ret ediyor, “Ben insana inandığım için Tanrı’ya inanmıyorum” diyordu. Her bilinçli kadın gibi, açık, dürüst ve tutkuluydu. Bomba yapımı için sevgilisine para göndermesi gerekiyordu; devrime olan inancından fahişeliği denemek istese de beceremez. Terzilik, hemşireliğin yanı sıra kanaviçe işleyerek para kazanmaya çalışır. En büyük amacı sömürü altındaki halkın kutsal davasıydı. Ona âşık olan erkeklere “Sadece karınız olmamı istiyorsunuz, oysa bu yetmiyor bana. Ben anlayış, uyum, düşünce ve amaç birliğinden doğan coşkuyu arıyorum” diyordu. Aktif, önde olan aykırı insanlar gibi aşkta yalpalıyordu. Hayatından birkaç kişi geçer,ama en çok Saşa’yı sever. “Saşa beni kafasıyla seviyor, yüreğiyle değil...” Aşka susamışlığına karşın sürdürememesinin yarattığı çelişki yıpratıcıydı. Aşkı sürekli kılamayışının nedeni devrime olan inancı ve özgürlük tutkusuydu. “Bendeki aşk özlemi hiçbir erkeğin tam anlamıyla tatmin edememesinden mi, yoksa yüce idealler dışındaki her şeyi umursamamaktan mı kaynaklandığını bilmiyorum” deyip yakınırken, kendi kendini avuturcasına “Ben de kendimi işe verir, pekâlâ aşksız yaşayabilirim de” diyordu, her güçlü ve önde olan kadınlar gibi.
Binlerce hemcinsinin kendi yetenek ve arzularını erkekler uğruna feda edişini şiddetle eleştirirken edebiyatçılara da çatar. “Kendi sırça köşklerine çekilerek yaratıcı olunamaz. Yüce sanat, kitlelere, onların umutlarına, düşlerine gidendir, ruhların tutuşturulup kıvılcımlara yol açılmasıdır” diyor. Altmış üç yaşında İspanyol devrimine katılmak için İspanya’ya gider. Her başkaldıran insan gibi yaşamı acı, ama dolu dizgin ve anlamlıdır.
Editör: Haber Merkezi