1993 yılı.
Kara kuru bir kızım. Unkapanı, İstanbul müzik çarşısı, 2.kat, Barış müzik ofisinde oturuyorum..
Üç dolmuş, bir saat yol gelmişim. Yol mesafesi o kadar uzun değil, ama ben adresi zor buldum.


İçeride, bir yığın insan var. Odaya girenler, çıkanlar, telefonla sürekli konuşan, ihtimal beni de buraya çağıran adam, çok heybetli, heyecanlıyım. Nedendir bilmem acaipte korkuyorum!

Sürekli yüksek sesle, Ahmet Kaya nın son kaseti çalıyor.
Bir saat falan geçti. Herkes ben orada yokmuşum gibi davranıyor.

Bir süre sonra, İçeri siyah montlu bir adam girdi. Tanıdım. Ahmet Kaya.!
-Şehmuz abi, kadın gelmedi mi?
İçerisi o kadar kalabalık ki; beni fark etmedi bile.

Daha sonra ünlü plakçı, namı değer "Zaza" olduğunu öğrendiğim Şehmuz Barış, başıyla beni işaret ederek "Geldi" dedi.
Ahmet abinin, bana döndüğünde yüzünde oluşan o gülümseme, bir saat boyunca orada yaşadığım, bütün, endişe, korku, gerginlik, heyecan ne varsa alıp götürmüştü..
-Gözüm sen çok küçükmüşsün yaw, dedi.
Geldi yanıma oturdu.
-Böyle bir şiiri sen ne zaman,? Ne yaşadın, ne hissettin de yazdın ?
Sesim titreye titreye, kısa bir hikaye anlattım..!
Çay içtik. Yanında sigara içemedim. Ellerim titriyordu.
Ahmet Kaya, benim hayatımın dönüm noktalarından birini, o gün orada attığımız imzaların oluşturduğunun farkındaydı.

-İnsan İYİ yaptıkları ve ürettiklerini sindiremezse, karnı ağrır, hiç unutma! dedi.

Uzun yıllar Yusuf Hayaloğlu ve Ahmet abi, küçük ama yetenekli bir kız çocuğunu, anlamak yada anlamlandırmak için, durmadan hayatıma muhteşem değerler kattılar. Onurlandım.
Gururlandım.
Çok şey öğrendim.
Çok kazanımlar sağladım.
O yaşın verdiği heyecanla şımardım.
Havalandım. ?

Ama hiç karnımı ağrıtmadım.!

İyi ki doğdun Ahmet abi.
Büyük ve çok yaşa! Sonsuzluğa kadar..?

Kardeşin Elo.



Editör: Haber Merkezi