ANKARA - Pandemiyle beraber iyice derinleşen ekonomik krize rağmen mücadelesini sürdüren emekçi kadınlar, 1 Mayıs’ta alanlarda sesini duyurmak, taleplerini dile getirmek istediğini söyledi.  

JINNEWS- Sevim Sütçü

Dünyada ve Türkiye’de son bir yıldır koronavirüs (Covid-19) pandemisi nedeniyle her alanda krizler yaşanırken, bu krizlerden en çok etkilenenler ise yine kadınlar oldu. Krizin en ağır şekilde etkilediği sağlık ve eğitim emekçileri, hem ekonomik açıdan hem de koşulların yetersizliğinden dolayı defalarca tepkilerini dile getirmelerine rağmen talepleri duyulmadı. Pandemiden dolayı emekçiler, özellikle son bir yıldır hem evde, hem işyerinde mesai saatlerinin artması, diğer yandan ücret eşitsizliğiyle beraber işten çıkarmalarla karşı karşıya kaldı, kalıyor. 

Yaklaşan 1 Mayıs İşçi Bayramı dolayısıyla mikrofonumuzu uzattığımız emekçi kadınlardan özellikle son bir yıldır yaşadıkları zorlukları ve maruz kaldıkları baskıları dinledik. 

‘Hastanede temizlik işini en layığıyla yapmak zorundasınız’

Devrimci Sağlık İş Sendikası (Dev-Sağlık İş) üyesi olan ve 10 yıldır Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesi’nde temizlik işçisi olarak çalışan Reyhan Karadeli, son bir yıldır pandemiyle beraber bir kadın olarak yaşadığı zorluklar karşısında nasıl mücadele verdiğini aktardı. Hastanede çalışan sağlık emekçilerinin bu kadar ağır bir iş yaptıklarını ve zor şartlarda çalıştıklarını daha önce bilmediğini söyleyen Reyhan şunları dile getirdi: “Ben bu işe ilk başladığımda taşeron işçisiydim ve şirket elemanıydım. O zamanlar hastanelerde çalışmanın bu kadar zor bir iş olduğunu bilmiyordum. Aşağılanan, hor görülen bir işmiş aslında ve hiç böyle tahmin etmemiştim. Biz zaten çok ağır şartlarda çalışıyorduk, bu pandemiyle beraber hem iş yükümüz hem ekonomik anlamında yükümüz dörde beşe katlandı. Hastanede temizlik işi yapıyoruz ve gerçekten ağır bir iş. Hem hastalanma korkusu, hem eve taşıma korkusu taşıyorsunuz ve hem de hastanede yapmamız gereken bir sürü işiniz var. Hastanede temizlik işini en layığıyla yapmak zorundasınız, çünkü pandemi koşulları nedeniyle normalinden daha özenli davranmak zorundasınız. Dolayısıyla bunun yükü omzumuza bindi. Ev yükü, çocuklara bakma, ulaşım sıkıntısı, mesailerin artması, ücretlerin düşük olması bizi çok yordu ve yıprattı. Biz taşerondan kadroya geçen sağlık emekçilerine zaten sahip çıkan hiçbir makam, yönetim olmadığı gibi diğer sağlık çalışanlarına da sahip çıkan bir merci yok maalesef” dedi. 

‘Kadın olmanın verdiği şeyler bizi yoruyor’

Geçtiğimiz yılın haziran ayında Covid-19’a yakalandığını söyleyen Reyhan, 13 gün hastanede yatmak zorunda kaldığını dile getirdi. Reyhan, şöyle devam etti: “Normalde evimde Covid-19 sürecini atlatmam gerekiyordu. Ancak üniversite sınavına hazırlanan oğlum evde olduğu için zarar verme kaygısıyla uzak durdum ve bu süreci hastanede geçirdim. İki gözüm iki çeşme ağlayarak çocuğuma da ‘ya Covid-19 bulaştırdıysam, ya sınava giremese’ gibi endişeler yaşadım, Zaten ben iyileştikten sonra depresyona girdim. Bu da hastalığın bir yan etkisidir. Tekrar hastalanırım, korkusunu ve sokağa çıkma korkusunu yaşadım. Hem kadınım hem anneyim hem emekçiyim hem iş yerinde iş temsilcisiyim hem de Dev-Sağlık İş üyesiyim. Evet, bunları hepsini bir arada yürütmek gerçekten çok zor ama ben hepsini severek yapıyorum. Bunlar beni yormuyor ancak bu görevlerimizin dışında bize yapıştırılan şeyler bizi yoruyor. Kadın olmanın verdiği şeyler bizi yoruyor.”

‘Meşru olan haklarımızı istediğimiz için gözaltına alındık’

Hastanelerde iş yükünün ağırlığına ve adaletsizliğe işaret eden Reyhan, şunlara dikkat çekti: “Tüm kurumlarda kısa çalışma saatleri uygulanırken sağlık çalışanlarına uygulanmadı. Aksine saatler uzatıldı, ücretlerimizi düştü, bu süreçte toplu sözleşmeler yapıldı ancak haklarımız yendi ve var olan haklarımız da alındı. Zaten çok zor bir süreç, işlerine geldiği zaman sağlıkçıyız işlerine gelmediği zaman ‘sizin sağlıkla hiçbir alakanız yok’ deyip hiçbir hak verilmiyor bize. Pandeminin başında Covid ile ilgili Sağlık Bakanı’nın açıkladığı ek ödenekler vardı ama bize hiçbir şekilde ödeme yapmadılar. Bunun için hastanenin önünde eylem yapmak istedik ve biz bunu sisteme karşı yapıyoruz ama nedense yönetimler kendi şahıslarına alıyorlar. Mesela, o dönemde 5 arkadaşla gözaltına alınmıştık sadece haklı ve meşru olan haklarımızı istediğimiz için. Bu ülkede ne maddi ne de manevi emeğimizin karşılığı olan hakkımızı hiçbir şekilde alamıyoruz. ‘Kadın’ olmanın verdiği bir yük üzerimizde var zaten. Gerçekten hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değil. Kadın olunca; hem eve hem çocuğuna hem de ailene sahip çıkmak zorundasınız. Mesela, KOAH hastası bir annem var ve ben hastanede çalıştığım için aylarca annemi görmedim, çünkü bulaştıracağım diye çok endişeleniyorum. İnsan bazen kendini es geçebiliyor ancak insanın ailesi söz konusu olunca çok can yakıyor.”

Sağlıkçının hakkı ödenmez’ dediler, ödemediler’

Pandemi sürecinde ekonomik açıdan zorlandığını ifade eden Reyhan, asgari ücretle geçinmek zorunda kaldığını kaydetti. Reyhan, “Bize asgari ücreti layık görüyorlar ama biz bunu kendimize layık görmüyoruz. Verdikleri asgari ücret bu krizde hiçbir şeye yetmiyor. Toplu sözleşme yapıldı, var olan haklarımız da gitti ve sadece kuru asgari ücretle kaldık. İnsan maaşını söylerken utanır mı? Bunu bize verenler ve bize bunu layık görenler utansın. Gerçekten maaşımı söylerken utanıyorum. Çünkü çalıştığımız iş, özveriyle yapmadığımız, özen göstermediğimiz ve dikkat etmediğimiz zaman sonuçları çok ağır olabilecek bir iştir. Bu da neyle oluyor biliyor musunuz? Bir takım haklar vererek ve layık görmeyle, takdir etmekle oluyor. Yoksa başka nasıl olabilir ki, iki gün pencerelerde bizi alkışladılar, o da bitti zaten. ‘Sağlıkçının hakkı ödenmez’ dediler, ödemediler ki biz böyle susmaya devam ettiğimiz sürece de ödemeyecekler” sözleriyle yaşadıklarına dikkat çekti.  

Pandemi sürecinde kadınların iş yükünün ağırlığına değinen Reyhan, bu ağırlığın nedenini şu sözlerle özetledi: “Erkek işçiler bu durumu daha hafif atlatıyor, çünkü ev yükleri yok. Dışarıda kadınlara yapıştırılan görevlerinin hiçbiri onların üzerinde değil. Bunlar, bize zimmetlenmiş gibi hareket ediyor. İş yerinde de bir şey tanışıldığı zaman erkek işçilere danışılıyor. Erkek işçiler haklarını daha sözlü savunabiliyor, ama biz işçi kadınlar öyle değiliz ve sürekli her alanda mücadele etmek zorundayız.” 

‘Mücadele yaşam şeklimizdir’

Maruz kaldıkları adaletsizliğin bir gün son bulacağını belirten Reyhan, “Bu böyle gitmez. Bir gün bunlar hepsi düzelecek ama tabi bunlar tek başına da düzelmeyecek, mücadele edeceğiz.  Pandeminin başında maske bulamadık, saldırılara uğradık, hasta yakınlarından korunmak için barikatlar kurduk, hatta bir arkadaşımız hasta yakını tarafından bıçakla rehin alındı. Tüm bunlarla baş etmek için mücadele etmemiz gerekir. Buradan tüm kadınlara söylüyorum; bir yerden başlasınlar. Ama ‘bizi kim kurtaracak’ diye sormakla olmuyor. Eğer mücadele edersek bunun hem maddi hem de manevi her türlü karşılığını alacağız. Mücadelesiz bir hayat yok. Mücadele, yaşam şeklimizdir. Çünkü kadınız, işçiyiz, emekçiyiz ki ekmeğimizi hep umut ederek mücadeleyle kazandık. Herkesi mücadele etmeye çağırıyorum” dedi. 

‘Ankara’da kongreler yapılabiliyorsa 1 Mayıs da çok güzel kutlanabilir’

İstanbul Valiliği’nin 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı da kapsayacak şekilde 17 Mayıs’a kadar eylem ve etkinliklere ilişkin getirilen yasak kararına tepki gösteren Reyhan, “Zorunlu alanın dışında tam kapanmayla bu işin çözüleceğini biliyoruz ki 1 Mayıs’ta da alanları kapatmanın bir anlamı yok. Türkiye çapında insanları Ankara’da toplayarak kongreler, bu kadar insanla iç içe yapılabiliyorsa 1 Mayıs da açık havada çok güzel kutlanabilir. Bu getirilen yasakların doğru olmadığını savunuyoruz. Biz işçilere emekçilere sahip çıkılmasını istiyoruz. Bir takım yasaklar getiriliyor ve bu halka yükleniyor. Tam kapanma olmadığı için vaka sayısı düşmüyor ve düşmeyince de halkı suçluyorlar. Gelecekten umudum var, yok değil ama ilk baştan başlamak gerekiyor. Umutlarımızı, mücadelemizi görmezden gelmesini istemiyoruz. Bu yılın 1 Mayıs'ı sağlık emekçilerinindir. Bu pandemi sürecinde hiç durmadan, özveriyle hiç tatil bile yapmadan çalıştılar. O yüzden bu yıl biz sağlık emekçilerinin yılıdır ve 1 Mayıs’ta herkesi sokaklara davet ediyoruz” dedi.

‘Geleceğin çocukları artık pandemi çocuklarıdır’

Çankaya Belediyesi’nde 15 yıldır okul öncesi öğretmenlik yapan aynı zamanda Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Genel İş 1 No’lu Şube yönetiminde yer alan Fatoş Kılınç, pandemide kendilerini zorlayan durumları paylaştı. Fatoş, şu ifadeleri kullandı: “Çocukların maskeyle okula gelişleri ve çocukların mimiklerimizi görmeyişi hem çocukları hem de bizi karşılıklı olarak etkiledi. Aslında nasıl ki eğitim, ilkokul ve ortaokullarda durduysa anaokullarında da durdu. Bizim eğitimden çok adı üstünde ‘okul öncesi’ çocukları okula hazırlıyoruz. Tabi bu süreçte çocukları okula hazırlayamıyoruz. Biz eğitimciler, kendimizi daha çok ‘bakıcı’ olarak hissediyoruz. Bu da performansımızı etkiliyor. Çünkü çocukların eğitimi için değil de ‘çocuklarımıza bakılsın bir an önce biz de işimize bakalım’ gibisinden veliler de pandemi nedeniyle bunalmış durumdalar. Bir yılda çok şey değişti. Çocukları eve kapattık ve sosyalleşmesi gereken dönemde telefonla, tabletle asosyalleşmeye çevirdik. Böylece çocuklarımız toplumda gerilemeye başladı. Toplumda geleceğin çocukları artık pandemi çocuklarıdır ve bir tık daha artık geriden ilerliyorlar.” 

 ‘Eğitim sitelerinde okul öncesi çocuklara namaz kıldırtıyorlar’

“Bu süreçte kendimi eğitimci olarak görmüyorum” diyen Fatoş, okul öncesi eğitimin tamamen öldüğünü söyledi. Fatoş, ”Özel okullarda, kreşlerde eğitim o kadar değişti ki o küçük çocuklara dini eğitim veriliyor ama bu doğru değil. Çünkü çocukların gençliğe adım attıkları andan itibaren kendi dinini kendi tercihiyle yapmaları gerekiyor. Ama bugün bakıyoruz eğitim sitelerinde okul öncesi çocuklara; kandil mesajları, kandil kartları hazırlama, namaz kıldırmak, erkek ve kız çocuklarının ayrımını yaptırtma, tüm bunlar ileriki yaşlarda çocukların hayatında sıkıntılar yaratabilir şeylerdir. Erkek çocukları ve kız çocukları ayrı ayrı yerlerde namaz kıldırtıyorlar. Bunlar çocukların bilinçaltına yerleşiyor ve büyüyünce şu an ki gibi kadına yönelik şiddet artabiliyor” diye belirtti.

‘Okullar, okul öncesi çocuklara açık ama 16 yaş altı kapalı’

Pandemi sürecinin iyi yönetilmediğini ifade eden Fatoş, “Pandemi ile mücadele neredeyse bir buçuk yıl olacak. Bu, vakaların sayılarını azaltırken, bu sürecin bitirilmesi gerekirken, daha sık iç içe olmaya başladık. Hatta daha geriye gitmeye başladık. 20 gün kapanmayla çözülecekken bir anda her yer açıldı ve hem de işimize geldiği gibi açıldı. Okullar, okul öncesi çocuklara açık ama 16 yaş altı gruplara kapalı dediler. Burada bir çelişki var. Hiçbir şekilde ne öğretmen ne veli ne de toplum ne yapacağını bilmiyor. Çünkü getirilen yasaklar açık ve net değil” dedi. 

 ‘En çok da evde asosyalleşmek beni yordu’

Verilen emeğin karşılığının maddi olarak alınsa da manevi anlamda hiçbir karşılığının olmadığını vurgulayan Fatoş, “Bizler eğitim veriyoruz ve zor koşullarda da emek veriyoruz. Gerçekten şartlar çok zor. Mesela, 6 aya kadar 4 yaşındaki kızımla birlikte evdeydim. Sonrasında okul açıldı ama ne yapacağımızı şaşırdık. Çünkü okulda kronik hasta olan çalışmıyordu. Bazı gruplar çalışıyor, bazıları çalışmıyordu. Hem kadın hem anne olarak bu koşullarda eve koştur koştur gel, yemek yap, çocukla ilgilen, zor şartlarda işe git gel. Gerçekten bunların bütünü bizi çok yordu ve en çok da evde asosyalleşmek beni yordu” sözlerini kullandı.  

 ‘Aslında insanlar geçim yoksulluğu çekiyor’

Hem kendisinin hem de eşinin çalıştığını, buna rağmen ekonomik açıdan zorlandıklarını ifade eden Fatoş, şu şekilde konuştu: “Peki, bu çalışmayan nasıl geçiniyor? İşyeri, mekanları, lokantaları, kafeleri kapanan, özel şirketlerde çalışan insanlar nasıl geçiniyor? Gerçekten çok merak ediyorum ve bunun derine indiğimiz zaman geçinemediklerini görüyoruz. Yani bu ekonomik krizin sonuçlarına baktığımız da geçim sıkıntısından mobilyacıların sitelerde intihar sayısı 22’ye çıktı. Şimdi toplumda bir açıklık getirebiliyorsak bunlara da açıklık getirmemiz gerekiyor. Birileri çıkıp ‘bin lirayla ev mi geçinir? Kızın bir doğal gaz faturası 600 TL geliyor. Bu ülkede niye geçinemiyoruz? Neden en iyi yerlerde değiliz? Neden geriliyoruz? Artık insanlar geçim sıkıntısı çekiyor diyemiyorum. Aslında insanlar geçim yoksulluğu çekiyor. Toplumda her şeyden önce geçimin nasıl sağlanacağı mesajı verilmesi gerekirken toplumda dinci ile dinsiz diye ayırt etme mesajı veriliyor.” 

‘1 Mayıs'ta alanlarda olmak istiyoruz’

1 Mayıs İşçi Bayramı’na değinen Fatoş, bu güne dair şunları paylaştı: “Biz işçi bayramında sağcısıyla, solcusuyla, Alevi’siyle, Sünni’siyle, Türkü’yle, Kürt’üyle hep beraber olmalıyız. Bu işçi bayramıdır, sesimizi çıkaracağımız alanlar olmalı. Biz kongreler yapılmasına karşıyız zaten. AKP bu kadar susup susup kabine toplantısını düzenlemedi ve en son kongre yapıp bir hafta sonra açıklama yaptı. Zaten iktidarın bu yaptıklarını artık gözü kapalı olan, uyuyan insan bile artık bunu değerlendirmeli, görmeli. İktidarın tamamen kendi doğrultusunda dar bakan bir çerçeve var. Artık Cumhurbaşkanı geniş bir çerçeveden bakmak zorundadır. Biz de insanız, bu ülkenin vatandaşıyız ve buna göre değerlendirme yapmasını istiyoruz. Sadece partili olup, kendi kongrelerini yapıp da ‘1 Mayıs'ta çıkamazsınız’ demelerini kabul etmiyoruz. Biz işçi sınıfı her yerde olmalıyız ve her yerde olmamız gerekiyor. Siz nasıl lüks araçlarla zorla toplanıp Ankaralara geliyorsanız biz de gönüllülükle, kendi isteğimizle kimse bizi zorlamadan 1 Mayıs'ta alanlarda olmak istiyoruz. Ankara’da nasıl kongreler yapıldıysa biz de çocuklarımızla, emekçilerle alanlarda almak istiyoruz. Yaşasın DİSK, yaşasın Genel İş diyoruz.” 

‘Evimin kirasını, faturalarımı, ödeyemiyorum’

Daha önce kendi özel eğitim kurumunu işleten Elif Gözlü Çakır, cemaat soruşturmalarıyla beraber insanların özel eğitimlere karşı güvensizlik yaşadığını, bundan dolayı da kurumu kapatmak zorunda kaldığını söyledi. 5 yıldır işsiz olan Elif, “Her ne kadar eğitimci ve deneyime sahip olsam da her seferinde yaşımdan dolayı iş bulamadım. Evet, 48 yaşındayım ve daha genç insanları işe alıyorlar. Daha sonra pandemi başladığında zaten ben işsiz bir kadındım, hayat daha da zor oldu. Evimin kirasını, faturalarımı ödeyemiyorum. Daha doğrusu hiçbir ihtiyacımı karşılayamıyorum” dedi. 

‘Araştırınca emeğim çalındığını öğrendim’

Sigorta dökümüne baktığında, daha önce çalıştığı işyerlerinde 15 gün çalışıp, 15 gün çalışmadığının yazılı olduğuna dikkat çeken Elif, “Araştırınca ortaya çıktı ve emeğimin çalındığını öğrendim. 48 yaşındayım ve sağ bacağımı kullanamadığımdan dolayı engelliyim ama engelli raporu da alamıyorum. 18 yaşımdan bu yana çalıştım ve bazı hakları hak ettiğime inanıyorum, ama hiçbir hakkımı alamıyorum. Ben sabah 08.00’de iş başı yapıyordum ve akşam saat 22.00’a kadar ara vermeden çalışıyordum. İş molası verdiysek de hep hızlı yemek yiyip hemen işimize dönerdik. Hatta ben 48 yaşıma geldim ve hala hızlı yemek yerim, hala çayımı soğuk içerim. Çünkü bende alışkanlık oldu. Hiçbir zaman çayımı sıcak içme fırsat olmadı. Yani hep koşturarak bu ülkede emek verdim, ama bugün işsizim ve yoksulluğun altında bir hayat sürdürüyorum” diye belirtti.

‘Mayıs’ta sokaklara çıkıp Çav Bella söylemek istiyorum’

“İktidar hak ettiğim emeğimi benden almaya çalışıyor” diyen Elif, şu an emekli olması gerekliliği üzerinde durdu. Elif, “Hem sakatım hem çalışamıyorum, bunlarla ilgili belgelerim var ve bunu e-devletten hiç mi görmüyorlar. Benim 18 yaşımdan beri çalıştığımı ve direndiğimi hiç kimse görmüyor mu? Neden benim emekliliğime hak verilmiyor? Ben bu haklarımı  Kızılay Meydanı’nda, sokaklarda söylemek istiyorum. 1 Mayıs, benim en doğal hakkım. Bütün dünyada tüm emekçilerin  hakkı ama ben bir işçi, emekçi kadın olarak hakkımı neden kullanmayayım? Maskemi takarım ve gerekirse koruyucu ekipmanlarıyla da çıkabilirim. Sonuçta biz emekçi olan insanların haklarına saygı  gösteriyoruz ve kimsenin sağlığını göz ardı edecek değiliz. Yine d e bu hakkımız elimizden alınıyor. 1 Mayıs’ta sokaklara çıkp ‘Çav Bella’ söylemek istiyorum” ifadelerine yer verdi. 

‘Nerde sosyal devlet?’

Son olarak İçişleri Bakanı’na seslenen Elif şöyle konuştu: “İçişleri Bakanı’na buradan sesleniyorum tabi ilgileniyorsa; en doğal hakkımı, 1 Mayıs’ı kutlamak istiyorum. Bu, benim çalınmış hakkım. Ben şu an emekli olmalıydım ama emekli olamıyorum malulen emekli olmam gerekiyordu, ama bana böyle bir hak verilmiyor. Bir de genel sigorta diyorlar. Ben 5 yıldır işsizim, bu genel sigortayı nasıl ödeyebilirim? Hastaneye gidemiyorum gidince para almak için senet imzalatıyorlar. Nerde sosyal devlet? Yani bir işsiz kadın olarak hastalanırsam hastaneye gidemeyeceğim.”

Editör: Haber Merkezi