3. Havalimanı gündemden düşmüyor.



3. Havalimanı gündemden düşmüyor.

Sermaye iktidarı işçilerin birleşik öfkesinden korkuyor.

İşçi sınıf ile halkın birleşik hareketinin sömürü yağma iktidarı için ne anlama geldiğini biliyorlar.

Bundandır ki, kin ve nefret, yalan ve iftiraya başvuruyorlar. Yıllardır, faşizmin çalışma ve ölüm kampını dönen alanı yazmayanlar, işçilerin haklı talepleri karşısında kin ne nefret kusmak için sıraya girdiler.

İşçilerin ıslığından bile korkuyorlar.

Daha önce tutuklanan 24 inşaat işçisinden sonra önceki gün de ‘ıslak çaldı’ diyerek 3 işçi daha tutuklandı.

Katledilen ormanlar, doğanın tahribi, bazı kesimlere yeni rant alanı açma hesapları, işçi ölümleri, kötü çalışma koşulları, işçilerin hak direnişi ve en son olarak CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu’nun yolsuzluk iddialarıyla gündeme getirdiği 3. Havalimanı gündemdeki yerini koruyor.

30 binden fazla işçinin kölelik koşullarında çalıştığı 3. Havalimanında bir süre önce başlayan direniş ülke gündemine oturmakla kalmadı, Dünyanın dikkatini de üzerine topladı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın açıklamasına göre 27 işçinin öldüğünü, ancak işçilerin bir bölümünün ısrarla ölen işçi sayısın daha fazla olduğunu belirttiği 3. Havalimanı, daha şimdiden iş cinayetlerinde, işçi ölümlerinde dünya sıralamasının ilk sırasında yerini almış oldu.

Zira dünyanın hiçbir havalimanı inşaatında Bakanlığın açıklamasına göre 27, bazı sendikaların verdiği rakamlara göre 35 ve bazı işçilerin ısrarla belirttiğine göre 400 işçinin öldüğü 3. Havalimanı inşaatındaki sorunlar çözülmek yerine artarak devam ediyor.

İşçilerin, ödenmeyen ücretlere, sağlıksız ve yetersiz yemeklere, çalışma ve şantiyelerdeki berbat barınma koşullarına, koğuşları tahtakurularının sarmış olmasını, ulaşım-servis sorunlarına ve daha birçok soruna ilişkin talepleri hala karşılanmış değil.

Bir açık cezaevi, bir çalışma kampı görünümündeki 3. Havalimanında çalışma koşullarının düzeltilmesi yerine işçilerin koğuşları basıldı, gözaltına alındılar, polis karakollarında uykusuz geceler geçirdiler, sabahladılar, darp edildiler, işten çıkarıldılar ve 24 işçi haksız hukuk yere tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderildi. Haklarında olmadık suçlamalarla dava açılmaya hazırlanıldığı görülüyor.

Hükümet ve yandaş basın ta ilk andan itibaren işçilerin karşısında saf tuttu.

Hükümet ve yandaş medya, işçilerin sorunlarını dinlemek, anlamak ve karşılanması yönünde adım atılması için “İGA Havalimanları İnşaatı Adi Ortaklığı Ticari İşletmesi”ne (Cengiz- Limak-Kolin-Mapa-Kalyon Ortak Girişim Grubu) baskı yapmak yerine, şirketin ortakları gibi hareket ederek yanında saf tutup işçilere karşı taarruza geçti.

İşçilerin haklı direnişini, bir komplo olarak lanse ettiler. Direnişi, parayla gerçekleştirilmiş eylem, dış güçlerin kalkışması, FETÖ planı ve daha birçok oyun ve entrikayla izah etmeye çabaladılar. Saray kalemşorları hala işçilere saldırmayı sürdürüyor.

Türkiye işçi sınıfı ve emekçiler, birçok sendika, emek savunucusu partiler, uluslararası işçi ve emekçi örgütlerinin işçilerin haklı talepleri için başlattıkları direnişin yanında yer alma çabaları ise yetersiz kaldı. Meslek odaları, hukukçular daha ilk anda inşaat işçilerinin haklarının savunucusu olsalar da büyük bir dayanışma sergilenemedi. İşçilerin taleplerinin karşılanması için başlattıkları iş bırakma direnişini desteklediğini açıklayarak, tutuklanan 24 işçilerin ve sendikacının derhal serbest bırakılmasını istemiş olsalar da güçlü etkinlikler çıkmadı.

Bu desteğin yeterli olduğu söylenemez. Özellikle TÜRK-İŞ gibi bir işçi sendikaları konfederasyonunun sessiz geçiştirmesi, bir açıklamayla görev savma hesabında olması kabul edilemezdir. HAK-İŞ’in, bir yan kuruluş gibi hükümetin yanında yer alması, bazı memur sendikalarının hükümet ağzıyla konuşması da cabası…

Ancak 3. Havalimanı gündemden düşmüyor, düşmemesi de gerekir. Sadece 3. Havalimanı değil, inşaat sektöründeki gelişmeler birçok yönüyle üzerinde durmayı ve bu alana yönelik bir çalışmayı daha da gerekli ve zorunlu kılmaktadır.

Zira AKP iktidarı döneminde inşaat sektörü bir sermaye birikimi alanı olarak seçildi ve hazine arazileri başta olmak üzere bir çok alan peşkeş çekilerek büyük rant alanı açıldı. TOKİ eliyle ve yine hükümete yakın sermaye gruplarına devasa olanaklar yaratılarak, krediler sunularak iş sahaları açılmış oldu. İnşaat sektörü “En verimli sektör” olarak seçildi ve kapatılan fabrikaların yerlerine gökdelenler, rezidanslar yükseldi. Köprüler, viyadükler, yollar, geçitler, tüneller yaptırıldı.

AKP’nin övünç alanı tuğla sektörü oldu. Ancak uzun yıllardan bu yana AKP iktidarının tek “Yatırım alanı” olarak inşaat sektörüne dikkat çekilmiş olmasına ve bu alandaki şişmenin, aşırı yüklenmenin giderek Amerika’daki 2008 Mortgage krizi benzeri bir krize dönüşeceği sıkça vurgulanmış olmasına, Türkiye’de sürecin hızla buraya doğru gittiğini gösteren veriler birikiyor tespitlerine rağmen bu alana ‘emek cephesinden bir yatırım’ yapılmadı.

Birçok şirket iflasını ilan ederken, birçoğu da işçilerin ücretlerini ödemeyerek, vaatte bulunduğu, paralarını topladığı daire sahiplerini ortada bırakarak kaçmanın yoluna başvurmaktadır.

Yeşil Holding’de yaşananlar bir süredir gündemdedir ve önemli bir örnek olarak dikkat çekmektedir. Söz konusu Holding, ne işçilerin birikmiş ücretlerini ödemektedir, ne de parasını aldığı ev sahiplerine evlerini teslim etmektedir.

Bu durum önümüzdeki süreç içerisinde hem inşaat işçileri alanında hem de varını yoğunu bir daire sahibi olmak üzere bu yandaş şirketlere yatırmış mağdur yurttaşların direnişlerine sahne olacak gibi görünmektedir.

AKP’nin inşaat alanına bu denli yoğunlaştığına bu kadar vurgu yapan muhalefetin, sınıf ve emek örgütlerinin, başta bu alandaki işçilerin örgütlenmesi için yeterli düzeyde bir çaba içerine girmemiş olması üzerinde durulması gereken bir sorun olsa gerek…