İSTANBUL - Devlet bağlantılı çete elebaşı Sedat Peker’in itirafları sonrası devlet-mafya ilişkisini değerlendiren insan hakları savunucusu Eren Keskin, Kürt sorunu çözülmediği sürece mafya yapısının varlığını sürdüreceğine dikkat çekerek, “Sadece Tayyip Erdoğan üzerinden geliştirilen bir muhalefet her zaman yanlış. Bu bize devleti ve devletin o çekirdek, derin yapısını unutturuyor” dedi.

Devlet bağlantılı çete elebaşı Sedat Peker’in itirafları sonrası mafya devlet ilişkisi tekrar gündeme geldi. Kendine ait bir sosyal medya kanalında her hafta bir konu hakkında devlet görevlilerinin de içinde bulunduğu suçlara ilişkin itiraflarda bulunan suç örgütü lideri, 1990’lı yıllarda yaşanan faili meçhul katliamlara, devlet görevlilerinin ve yakınlarının içinde olduğu uyuşturucu ticaretine ve El Nusra’ya gönderilen silahlara dair birçok itirafta bulundu. Söz konusu itiraflar kamuoyunda günlerdir tartışılırken gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini soran ve faillerin cezalandırılmasını talep eden Cumartesi Anneleri, Sedat Peker’in itiraflarının ihbar kabul edilip soruşturma başlatılmasını talep etti. Tüm bu taleplere rağmen soruşturma açılmazken hükümet kanadından itiraflara ilişkin bir açıklama gelmedi.

1990’lı yıllardan bu yana gözaltında kaybetmelere, işkenceye ve yargısız infazlara karşı mücadele eden isimlerden ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, Sedat Peker’in itiraflarına ve kamuoyunun yaklaşımına ilişkin JINNEWS'e konuştu.

‘Kürt sorunu çözülmediği sürece bu yapı varlığını devam ettirir’

Demokratik coğrafyalarda devletlerin mafyaya mecbur olmayacağını dile getiren Eren, AKP’den önce de devletin mafya ile ilişkili olduğunu anımsattı. “Bu devlet her zaman bir düşmana ihtiyaç duyuyor, o düşman da en görünür ve mücadele alanında olduğu için her zaman Kürtler oldu” diyen Eren, bütün meselelerin başında Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün yattığını vurguladı. Eren, “Kürt sorununu çözmeyen devlet iradesinin içinde bulunduğu durum bugün kendini gösteriyor. Kürt sorunu çözülmediği ve diğer resmi ideolojilerin kırmızı çizgiyle yüzleşmediği sürece bu yapı varlığını devam ettirir” şeklinde konuştu.

‘Süleyman Soylu AKP’den çok MHP’yi temsil ediyor’

Sedat Peker’in itirafları sonrası İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun katıldığı bir televizyon programında “AKP döneminde faili meçhul cinayetler ve işkence yaşanmadı” sözlerini de değerlendiren Eren, “Kendisi inanıyor mu acaba bu söylediklerine, komik yani. Orada iki tane Süleyman Soylu vardı, birincisi AKP'ye karşı konuşandı. Çünkü o konuşmada AKP'nin içinde bazı bakanların evinden para sayma makinelerinin çıktığını söyledi, AKP'nin içinde her ay Sedat Peker'den para alan bir milletvekili olduğunu söyledi, belki de kendini korumak için söyledi bunları. Bizim gördüğümüz bunlar ve bence Süleyman Soylu bu ittifak içinde AKP'den çok MHP'yi temsil ediyor” dedi.

‘Tahir Elçi’ye, Ceylan Önkol’a, Kemal Kurkut’a ne oldu’

AKP döneminde faili meçhullerin ve işkencelerin yaşanmadığını söylemenin akıl dışı olduğunu söyleyen Eren, “Bizim en yakın arkadaşımız Tahir Elçi öldürüldü. Tahir Elçi'nin, Kemal Kurkut'un katili nerede? O kadar çok işkence başvurusu var ki bize bizzat kendi resmi bilirkişi kurumu Adli Tıp’ın raporlarıyla tespit edilmiş işkence olayları var.  Ceylan Önkol'a ne oldu, katili nerede, Roboskî'yi kimler yaptı, Hrant Dink'i kim öldürdü? Hrant Dink davasında bir karar verildi ama en başta ailesi olmak üzere hiç kimse inanmak istemiyor, bu kararın gerçek faili cezalandırdığına ” ifadelerini kullandı.

‘Devlet aklı 90’lardaki gibi devam ediyor’

Devlet aklının 1990'lardaki gibi devam ettiğinin en büyük göstergesinin aynı politikanın sürdürülmesi olduğuna dikkat çeken Eren, sözlerine şöyle devam etti: “2010 yılında Tayyip Erdoğan o zaman başbakandı ve kayıp yakınlarıyla bir görüşme yapmıştı ve failleri ortaya çıkaracağını söyledi, hatta o dönem kayıp ailelerinin simgesi durumunda olan Berfo teyzeye söz verdi: ‘Ben senin oğlunu ortaya çıkaracağım’ diye. O dönem Meclis’te İnsan Hakları Komisyonu kuruldu, ilk defa Türkiye Meclisi Cemil Kırbayır'ın kaybedilmesiyle ilgili rapor yazdı ve ‘Cemil Kırbayır'ın gözaltında işkenceyle öldürüldüğü kanaatine varılmıştır’ denildi. Devletin raporu bu. Ne oldu şimdi? Cemil Kırbayır'ın dosyasına takipsizlik vermek istiyorlar ve biliyoruz her an takipsizlik kararı çıkabilir. Bu politika sürdüğü sürece bu sorunun çözülmesi de çok mümkün değil zaten.”

‘Sadece Tayyip Erdoğan üzerinden geliştirilen muhalefet yanlış’

Sadece Tayyip Erdoğan üzerinden geliştirilen bir muhalefetin her zaman yanlış olduğunu vurgulayan Eren, bu konuya dair “Bu bize devleti ve devletin o çekirdek, derin yapısını unutturuyor. İktidarda kalmak için de onunla sizi uzlaştırmaya zorluyor, bugün gördüğümüz bütün resim budur, AKP o yapıyla uzlaşmıştır. Bu yüzden de bugün Mehmet Ağar, Alaattin Çakıcı, Tansu Çiller, Korkut Eken bugün iktidarı savunmakta. Bu bir sistem meselesi, tek bir partiyle anlatılabilecek bir şey değil, Teşkilatı Mahsusa devleti bu” değerlendirmesi yaptı.

‘Savcılar soruşturma bile açmıyordu’

Eren, 1990’lı yıllardaki kaybetme olaylarına değinirken, 1990'ların başında özellikle faili meçhul cinayetlerin batıda konuşulmaya başladığını belirtti. Gözaltında kaybedilen Rıdvan Karakoç’un müvekkili olduğunu aktaran Eren, “Onun kaybedilişine anı anına şahidim, kendisi kaybedileceğini zaten biliyordu, bana gelmişti ve ‘Her gün seni arayacağım, bir gün aramazsam bil ki beni kaybettiler’ dedi. Bir gün beni aramadı ve bir daha hiç haber alamadık, hem Hasan Ocak'ın hem de Rıdvan Karakoç'un cenazeleri bir ormanlık alanda bulundu. Ondan sonra İHD'de kayıp yakınları bir araya gelmeye başladı ve sonunda Cumartesi Anneleri eylemi ortaya çıktı. O dönem özellikle bölgede kaybedilen insanların aileleri de tehdit ediliyordu ve birçoğu göç ettirildi. Birçok başvuruyu yıllar sonra yaptık çünkü aileler hep savcılıkta bir dosyalarının olduğunu düşünüyordu ama  savcılıklar soruşturma bile açmıyordu” diye konuştu.

‘Mehmet Tire belediye başkanı oldu, kimsenin sesi çıkmadı’

Birleşmiş Milletler Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’nin zorla kaybettirmelere karşı sözleşmesinin zaman aşımını ortadan kaldırdığını söyleyen Eren, Türkiye’nin bu sözleşmeyi imzalamakta direndiğini ve bu nedenle de kayıp olaylarında “zaman aşımına” sığındığını dile getirdi. Kaybetme olaylarında failin 20 yıl boyunca ortaya çıkmadığı durumlarda dosyanın düşürüldüğüne dikkat çeken Eren, şöyle dedi: “Zaten o süre içinde devlet suçluyu aramıyor hatta aramadığı gibi suçlular yeni görevlerle karşımıza çıkıyor, mesela Dargeçit kayıpları… 1995'te 6 insan gözaltına alındı ve bir daha geri gelmediler, aileleri nerede gömülü olduklarını ve toplu mezarları dahi biliyordu. Bize yıllarca söylüyorlardı, sonunda Dargeçit'te bir savcıya mezarları zorla açtırttık ve o mezarlardan kaybedilen insanların kemikleri çıktı. O insanları kaybetmekten sorumlu Mehmet Tire, Bodrum Gümüşlük'te belediye başkanı olarak karşımıza çıktı ve hiç kimse sesini çıkartmadı. Maalesef iç kamuoyu yeterince harekete geçmedi, kendilerine muhalifim diyenler konuşmadı, CHP konuşmadı yeterince mesela, bugün de yeterince konuşmuyor. Esas muhalefeti biz yapıyoruz, insan hakları savunucuları, demokratlar, Kürtler, LGBTI+'lar yapıyor.”

‘İktidar da muhalefette aynı ittihatçı ideolojiden besleniyor’

“Demokratik bir ülke olsaydı Sedat Peker'in anlattıklarının ardından herkes ayağa kalkar, sokaklara dökülürdü” diyen Eren,  “Ama bu coğrafyada maalesef böyle bir gelenek yok çünkü ittifak da muhalefet de aynı ittihatçı ideolojiden besleniyor. Muhalefet olarak yüzde 15 olarak görüyorum kendimizi, bu rakamı çoğaltmak ve genişletmek gerekiyor. Hepimiz tehlikede yaşıyoruz, ya cezaevindeyiz, ya cezaevine girmek üzereyiz, zaten hepimiz adli kontrollüyüz ve hepimizin yurt dışı yasağı var, hapis edilmiş şekilde yaşıyoruz. Uluslararası kamuoyunun desteğini çok önemsiyorum, bizim umudumuz dışında elimizde hiçbir gücümüz yok, umut etmeye ve mücadeleye devam” diye ekledi.

Editör: Haber Merkezi