ANKARA – Yapılacak bir anayasa değişikliği sürecinde AKP’nin muhatap alınamayacağını belirten TİP Genel Başkanı Erkan Baş, “Bu anayasayı bile ayaklar altına alan bir parti ile nasıl yeni anayasa tartışması yapabiliriz” dedi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş, anayasa söylemlerine, Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’li Melih Bulu’nun rektör atanmasıyla başlayan “kayyım rektör” protestoları, cezaevinde devam eden açlık grevleri başta olmak üzere gündemdeki konulara ilişkin ajansımıza konuştu. 

İktidarın Bulu’yu rektör olarak atamasıyla verdiği mesaja dikkati çeken Baş, “İktidar ‘Ben Boğaziçi Üniversitesi’ne, Türkiye’nin dünya çapında en kritik üniversitelerinde bile o üniversiteye hiç ilgisi olmayan birini atayabilirim’ dedi. Hatta bana sorarsanız Melih Bulu özel olarak seçildi. Liyakatsiz, bilimsel açıdan hırsızlığı tescilli, herhangi bir vasfı olmayan biri. Melih Bulu, milletvekilliği listesine alınmaya bile değer görülmemiş bir insan. Kıymeti harbiyesi olmayan bir adam Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanıyor. Tayyip Erdoğan, ‘Ben bu kadar vasıfsız bir insanı sizin en vasıflı üniversitenizin başına rektör olarak atarım, kimse de bir şey yapamaz’ diyor” diye konuştu.

‘İKTİDARIN MEYDAN OKUMASINA YANIT’

Protestoların iktidarın meydan okumasına karşı bir yanıt olduğunu vurgulayan Baş, “Bir de bardağın taşma noktaları var tabi. Akra arkaya toplumun sinir uçlarına müdahale eden iktidarın hamleleri birikiyor bir patlama noktasında ortaya çıkıyor. Aynı zamanda iktidarın güçsüzleşmesine paralel olarak daha pervasız saldırıları devreye sokmasıyla birlikte tetikleniyor. Sanırım 18 yıllık AKP iktidarı döneminde herhangi bir başlıkta sürdürülen tartışmanın AKP’nin attığı adımın toplumun yüzde 75’lerine varan bir oranda kabul görmediği ilk örnek Boğaziçi Üniversitesi. Boğaziçi Üniversitesi şu sonucu çıkıyor: Cumhur İttifakı’na oy vermiş belki önümüzdeki seçimlerde yine Cumhur İttifakı’na oy verecek insanlar bile AKP’nin bu adımına karşı çıkmasalar dahi doğru bulmamışlar en azından. Dolayısıyla AKP’nin ikna kabiliyetini yitirdiği örneklerinden biriyle karşı karşıyayız. Bardak taştı ise bir daha geri dönüşü olmaz. Öğrenci arkadaşlarımızın son derce kararlı görünüyor. Dolayısıyla iktidar kaybedecek” dedi.

ANAYASA TARTIŞMASI

Baş, iktidarın yeni bir hikayesinin kalmadığını dolayısıyla anayasa çıkışının da bir taktik olduğunu belirtti. Baş, sözlerini şöyle sürdürdü: “AKP’nin yeni bir Türkiye projeksiyonu var, AKP’ye muhalefet edenlerin ise bunun karşısında bir alternatif Türkiye modelleri yok, yani muhalefet topluma bir şey vaat etmiyor. İktidar ise bir değişim gücü. Türkiye’de son 10-15 yıldır çeşitli çevrelerin başta yandaşların ve bir takım liberal çevrelerin temel tezi bu idi. 

Sanıyorum 7 Haziran 2015’i bu açıdan bir milat olarak alabiliriz. 7 Haziran’dan bu yana AKP’nin esas olarak bir reform, değişim, yenilik, gelecek projeksiyonu kalmadı. Umut veremiyor. AKP iktidarını tutan bir tek şey var aslında, 15 Temmuz darbe girişim bir vesile oldu bu açıdan. KHK’ler ile asker, polis, devlet gücüyle baskı oluşturarak, iktidarda kalma yolunu tercih etti. Fakat artık bunun sonuna geldik. Türkiye’de neredeyse toplumun yarısından fazlası iktidar tarafından terörist ilan edildi. Böyle bir yönetim biçimi olamaz. Dolayısıyla AKP’nin gerçekliğinden bağımsız olarak yavaş yavaş birtakım arayışlarda bulunacağı, söylem düzeyde umuda işaret eden çıkışlar yapacağını ben bekliyordum.”

‘TOPLUMSAL DESTEK BULAMAZ’

AKP’nin inandırıcılığının kalmadığını belirten Baş, iktidarın büyük bir sıkışmışlığı yaşadığını dile getirerek, “Aslında Siyasi Partiler Kanunu’nda da yapmak istediği değişikliklerle net biçimde şunu görüyoruz: Kendi ihtiyacını gören bir kanunu çıkarmak istiyor. Kendisine sıkıntı çıkartabilecek başlıklarda düzenleme yapmak istiyor. Bunu Cumhur İttifakı için istediğinden toplumsal destek bulma şansı hiç yok. AKP burada yeniden kendisini meşrulaştıracak bir yol ve yöntem çıkarmaya çalışıyor. Muhalefetin bu noktada çok dikkatli olması gerektiğini vurgulamak lazım” dedi.

‘ÖNCE SARAY REJİMİ YIKILMALI’

Baş, yeni bir anayasa ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti: “Tayyip Erdoğan çıksın 82 anayasasına hayır oyu verdiğini ispat etsin. Ben evet oyu verdiğini iddia ediyorum. AKP, 82 anayasasının ürünü bir siyasal hareketti. Onun açtığı yolda, onun yarattığı Türkiye atmosferinde AKP kuruldu, büyüdü, gelişti ve bu kadar büyük bir kuvvet haline geldi. Dolayısıyla AKP varlığını 82 anayasasına borçlu. Fakat toplum da 82 anayasasına dair biriken öfkeyi, tepkiyi artık bu anayasaya sığmama halini AKP kendi amaçları için kullanmaya çalışıyor. Peki bu anayasa değişikliğini gerçekleştirme sürecinde AKP muhatap alınabilir mi asla. Birincisi anayasa onları var eden anayasa, ikinci AKP keyfi istediğinde bu anayasaya, yasalara bile uymayan bu anayasayı ayaklar altına alan pek çok girişime imza atmış. Yurttaşlık bilinci olmayan bir partiden söz ediyoruz, insanlara kul olarak bakan bir parti ile nasıl bir anayasa tartışması yapabiliriz. Dolayısıyla bizim perspektifimiz çok net. Türkiye derhal AKP iktidarından kurtulmalı, saray rejimi yıkılmalı ve hemen arkasından eşitlikçi, özgürlükçü, barış içerisinde kardeşlik içinde yaşayacağımız bir anayasa yapılmalı ama bunun için önce saray rejiminin yıkılması gerekiyor.”

‘KİMİN ANAYASAYA İHTİYACI VAR?’

Muhalefetin kimin yeni bir anayasaya ihtiyacı var diye sorması gerektiğini belirten Baş, “İktidardan düşmek üzere olan AKP’yi o koltuktan indirmek tüm Türkiye’de gerçekten halkın ihtiyacı olan yeni bir anayasa yapmanın ön şartıdır diye bakmak lazım. AKP’nin mi, AKP’nin kurduğu bu rejimi tahkim etmenin aracı olacak bir anayasa mı, yoksa bu ülkedeki milyonlarca yoksulun, emekçinin Kürdün Alevinin, kadının, gencin ihtiyacı olan bir anayasayı mı tartışıyoruz. Eğer derdimiz yıpranmış 12 Eylül anayasasını AKP’nin ihtiyacı doğrultusunda parlatmak, boyatmak ise AKP ile masaya oturulur ama eğer derdimiz bu ülke halklarının ihtiyacı olan bir anayasayı yapmak ise önce AKP’yi, bu saray rejimini alaşağı etmemiz gerekiyor, ondan sonra bu tartışmaya bakmamız lazım” diye belirtti.

MUHALEFETİN TEMASLARI

Baş, bu atmosferde muhalefet partilerinin temaslarının önemli olduğunu belirterek, “Saray rejiminin karşısında olan bütün kuvvetlerin birbiriyle diyalog içerisinde olması, eşit ilişkiler kurmasını ve farklı görüşlere rağmen varlıklarını kabul etmesini önemli bir zenginlik olarak görüyorum. Burada kaçınılması gereken şey şudur; bunlardan herhangi bir tanesinin kendileri dışındakileri yok sayması, örneğin; ‘Kürtlerle görüşelim ama Kürtlerin haklarını savunmayalım ya da sosyalistler çok da fazla patron düşmanlığı yapmasınlar eşitlik vurgusunu o kadar arttırmayalım’ gibi bir dayatmacı yaklaşımı kabul edemeyiz. Onun dışında herkesin kendi özgür kimliği ile özgün taraflarıyla birbirinden öğrenebileceği birbirine katabileceği çok şey olduğunu düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.

‘GÜÇ BİRLİĞİNE İHTİYAÇ VAR’

Bir güç birliğine ihtiyaç olduğun belirten Baş, HDP’nin başlattığı “Herkes İçin Adalet” kampanyasının bu anlamıyla önemli olduğunu söyledi. Baş, şu ifadeleri kullandı: “Mümkün olduğunca toplumun tüm kesimlerini kapsayan, sadece seçimlerle siyasal partilerle sınırlı bir güç birliğinin eksik kaldığı, yetmediği daha önceki deneyimlerde ortaya çıkardığımız bir sonuç. Dolayısıyla yeni yollar, yeni yöntemler bulmamız gerekiyor. Bunun en önemli ayaklarından bir tanesi bence toplumsal muhalefetin tüm bileşenlerinin olabilecek en geniş ölçüde bir mücadele birliği oluşturması. Adalet kavramı ise toplumun kanayan yarası. AKP döneminde cezaevindeki insan sayısındaki artış sistematik olarak devam ediyor. İktidarın muhalefet eden insanları cezaevlerinde doldurması neticesinde bir adalet mücadelesinin son derece önemli olduğu açık. 

Artık cezaevleri yetmediği için sistematik biçimde hızlı ev hapsi cezaları çıkmaya başladı mahkemelerden. Dolayısıyla adalet mücadelesinin çok boyutlu sürdürülmesi gerekiyor. Enis Berberoğlu ile ilgili karar geri alındı en azından vekillik hakları iade edilmiş gibi duruyor ama aynı gün alınan bir kararla Leyla Güven ve Musa Farisoğulları’nın da milletvekillikleri düşürülmüştü. Konu gündem bile edilmiyor. Tabi ki Berberoğlu’nun milletvekilliği haklarının gasp edilmesine karşı durmuştuk, durmaya devam ediyoruz. Ama öbür taraftan Hakkari ve Amed halkının iradesi ne olacak sorusunda sormak gerekiyor. Samimi duruşun herkes için adalet sesinin yükseltilmesiyle mümkün olacağını ifade etmek istiyorum.”

‘GENİŞ KESİMLERE ULAŞTIRMALIYIZ’

Tecridin ve cezaevlerindeki hak ihlallerinin kaldırılması için cezaevlerinde başlayan açlık grevlerinin taleplerinin duyulması gerektiğini belirten Baş, “Toplumun omuzlarındaki yükü zaten mücadele eden insanların ve bu mücadelenin bedelini ödeyen arkadaşlarımızın omuzlarına attığı gibi bir hissiyata sahibim. Cezaevindeki bu adalet talebini en geniş anlamıyla, oradaki yükselen sesi her platformda daha geniş kesimlere ulaştırmak görevi ile karşı karşıyayız. Türkiye’de iktidarın toplumun tüm kesimlerine uyguladığı o susturucu, baskı altına alıcı, tehditkar dilin cezaevlerinde özel ve sistematik bir politika haline geldiğini ve tecrit ile birlikte Türkiye’nin sorunlarının konuşulmasının önüne engel oluşturan bir politik yaklaşımın iktidar tarafından bilinçli, planlı, sistematik ve artık süreklileşmiş bir biçimde gündem tutulduğunu ifade etmek gerekiyor. 

Sonuçta bu biçimiyle Türkiye’nin en büyük sorunlarından bir tanesi olan Kürt sorununun, Kürt halkının eşitlik ve özgürlük probleminin çözülemeyeceğini hep beraber görmüş oluyoruz. Bizim açısından bu ülkede yaşayan tüm halkların eşit, özgür yurttaşlar olarak barış içinde yaşayabilecekleri bir ülkeye doğru atılacak her tür adımı son derece kıymetli buluyoruz ve bunun yol ve yöntemlerinin bulunması konusunda da üzerimize düşen sorumluluğu üstlenmeye hazırız” şeklinde konuştu.

MA / Diren Yurtsever

Editör: Haber Merkezi