Seçimlerden önce en çok merak edilen konulardan biri de 24 Haziran’da Kürt oylarının nasıl bir dağılım göstereceği ve dahası HDP’nin barajı geçip geçemeyeceğiydi. Çünkü HDP’nin barajı geçemediği koşullarda alması gereken 60-70 milletvekilinin çoğunluğu AKP’ye geçecek ve Cumhur İttifakı Meclis çoğunluğunu garantileyecekti. Gündeme geliş ve yapılış biçimi bakımından ülke tarihinin en tartışmalı seçimlerinden biri olsa da 24 Haziran’da HDP’nin barajı geçmesine rağmen Cumhur İttifakı Mecliste çoğunluğu sağladı. Elbette bu tablonun diğer ucunda Erdoğan’ın ilk turda seçilmesi ve fiili tek adam rejiminin yasal bir kılıfa büründürülmesi yer aldı.

24 Haziran’da HDP, aldığı 5 milyon 850 bin oyla 1 Kasım 2015 seçimlerini aşarak 7 Haziran’da aldığı 6 milyon oya yaklaştı. Ancak burada dikkat çekici nokta, bu oy artışının bölgeden (Kürt illerinden) değil, metropoller başta olmak üzere batıdan alınan oylarla sağlanmış olmasıydı. Hatta aksine bölge illerinde, özellikle HDP’nin birinci parti olduğu Diyarbakır, Batman, Hakkari, Van, Mardin, Şırnak, Dersim, Siirt, Bitlis, Muş, Ağrı, Iğdır gibi kentlerde 1 Kasım seçimleriyle karşılaştırıldığında HDP oylarında belli bir düşüş oldu.

HDP’NİN BARAJI GEÇMESİ YENİ OLANAKLAR YARATTI


HDP’nin batıdan aldığı oylardaki artışta demokrasi güçlerinin desteğinin ve kendini CHP seçmeni olarak tanımlayan kesimlerin HDP’nin barajı geçmesi için verdikleri stratejik oyların belirleyici olduğu söylenebilir. HDP’ye verilen bu destek ve HDP’nin barajı geçmesi konusunda öncelikle şu noktaya dikkat çekmek gerekiyor: Erdoğan iktidarı, HDP’nin baraj altında kalmasını sadece Meclis çoğunluğunu sağlamak bakımından istemiyordu. İktidar, HDP’yi baraj altında bırakarak ortaya çıkacak tabloyu aynı zamanda Kürt sorununu baskı ve şiddet yöntemleriyle çözme politikasının bir başarısı olarak sunmak istiyordu. Erdoğan’ın seçimlerden bir gün önce söylediği “Bu HDP nasıl oluyor da hâlâ oy alıyor, anlamakta zorlanıyorum” sözleri bu politikanın bir dışa vurumuydu. Dolayısıyla HDP’nin barajı geçmesi Cumhur İttifakının çoğunluğu sağlamasını engelleyemediyse de demokrasi mücadelesi bakımından yeni olanaklar yarattı. Kürtlerin CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı İnce’nin bölge mitinglerine gösterdiği ilgi ve CHP tabanının HDP’ye desteği, önümüzdeki dönem hem Kürt sorununun demokratik bir zeminde ve birlikte yaşam temelinde çözümü ve hem de genel olarak ülkedeki demokrasi mücadelesi bakımından daha geniş bir mücadele birliği için ön açıcı olmuştur.

Bu genel değerlendirmeden sonra bölge illerindeki duruma bakabiliriz.

Seçimlerden önce bölge illerinde HDP oylarında 1 Kasım seçimlerine oranla belli bir yükseliş ve AKP’nin oylarında ise belli bir düşüş olacağı beklentisi vardı. Kürt hareketinin siyasi ağırlığının olduğu kentlerde bu beklentinin gerçekleşmediğini söylemek gerekiyor. AKP, Diyarbakır başta olmak üzere yukarıda saydığımız bu kentlerde oylarını aşağı yukarı korudu. Öte yandan HDP oylarında yüzde 5-6 civarında bir düşüş yaşandı. Burada asıl dikkat çekici nokta, AKP’nin bölgede en güçlü olduğu kentlerde oy kaybı (1 Kasım’a göre Bingöl’de yüzde 64’ten 54’e, Elazığ’da 66’dan 53’e, Adıyaman’da 69’dan 54’e, Urfa’da 64’ten 52’ye ve Antep’te 61’den 50’ye düştü) yaşamasıydı.

DEVLET PARTİSİ OLMANIN VE KAYYIMIN OLANAKLARI


Seçimlerden önce bölge illerine yönelik yaptığımız değerlendirmede AKP’den büyük bir kopuş olmasa da AKP’ye oy veren ve Kürt hareketine mesafeli olan kesimlerde Saadet Partisi ve İYİ Parti’ye kısmi de olsa oy kayışlarının olabileceğini söylemiştik. SP ve İP’e kısmi kayışlar Kürt hareketinin siyasi üstünlüğünün bulunduğu kentlerden değil, aksine AKP’nin en güçlü olduğu illerde gerçekleşti. Ancak Diyarbakır, Van, Batman, Mardin, Hakkari, Şırnak gibi kentlerde AKP’nin devlet partisi olmanın ve kayyımları elinde bulundurmanın bütün olanaklarını kullanarak oylarını korumayı başardığı görülüyor. Burada bir kez daha belirtelim; muhafazakarlığı kullanan ve 16 yıldır ülkeyi yöneten bir devlet partisi olan AKP ile çıkar birliği içinde olan azımsanmayacak bir kesimin bulunduğunu dolayısıyla büyük bir kopuş beklentisinin gerçekçi olmadığını/olmayacağını her defasında belirttik.

HDP’nin bölge illerindeki oyları 1 Kasım’la karşılaştırıldığında Diyarbakır’da 72’den 67’ye, Hakkari’de 83’ten 71’e, Batman’da 68’den 63’e, Şırnak’ta 85’ten 72’ye, Van’da 65’ten 60’a, Muş’ta 61’den 55’e, Bitlis’te 49’dan 43’e, Dersim’de 55’ten 52’ye, Iğdır’da 52’den 45’e, Ağrı’da 68’den 63’e, Siirt’te 58’den 52’ye ve Mardin’de 68’den 60’a düştü.

Peki bu düşüşü nasıl okumak gerekiyor?

Bugünkü durumu değerlendirmeden önce HDP oyları ve Kürtlerin ulusal demokratik talep ve mücadele etrafında birleşme düzeyi bakımından bir eşik olan 7 Haziran 2015 ve öncesi için bir hatırlatma yapmak gerekiyor. 2013-2015 dönemi Kürt sorununun çözümü için görüşmelerin yapıldığı, Kürt Hareketinin Lideri Öcalan’ın ülkenin en önemli siyasi aktörlerinden biri haline geldiği, Suriye’deki gelişmelere bağlı olarak Kürt hareketinin bölgedeki egemenlik mücadelesi bakımından da önemli bir güç konumuna yükseldiği ve dahası ülke içinde de Kürt hareketinin elindeki belediyeler üzerinden bölgede yerel iktidar durumunda olduğu bir dönemdi. Bütün bu etkenler Kürtlerin en geniş kesimlerinin ulusal hareketin etrafında birleşmelerine uygun koşulları yaratıyordu. Mesela o dönem Kürt sermaye çevrelerinin bile büyük bir bölümü ve orta sınıf-esnaf kesimi vb. de çıkarları için ulusal hareketi destekliyor, Kürt hareketinin siyasal kazanımlarının kendilerine ekonomik bakımdan yeni olanaklar yaratacağının hesabını yapıyorlardı. Ancak koşullar değiştikçe bu çevreler çıkarları için Kürt hareketine karşı tutum alıp AKP-devleti desteklemeye başladılar.

BASKI, ŞİDDET DALGASI VE 1 KASIM


Çözüm sürecinin sona erdiği ve Kürt kentlerinde ilk şehir çatışmalarının yaşanmaya başladığı dönemde yapılan 1 Kasım seçimlerinde HDP’nin bu kentlerdeki yaklaşık 500 bin oyluk kaybı da koşullardaki bu değişimin Kürtler içindeki farklı sınıf ve kesimlere yansımasının bir sonucuydu. 1 Kasım’dan bu yana geçen 3 yıl içinde Kürt kentlerinde büyük bir yıkımın yaşandığı ve bu yıkımdan yaklaşık 1 milyon insanın etkilendiği biliniyor. Kürt hareketinin adına “devrimci halk savaşı” dediği şehir savaşları, devletin eşine az rastlanır bir şiddetle şehirlere yönelmesinin önünü açmış, 7 Haziran’da ortaya çıkan demokratik mücadele birikimini tahrip ederek çatışma alanlarının dışında kalan halk kesimlerini pasifleştirip demoralize etmişti. Darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL, Erdoğan iktidarının sadece çatışmaların yaşandığı kentlere değil, Kürt hareketinin elindeki bütün kentlere yeni bir saldırı dalgası başlatmasının fırsatına dönüştürülmüştü. Bu dönemde Kürt hareketinin elindeki hemen bütün belediyelere (102 belediyenin 94’üne) kayyımlar atandı. Aralarında parti eş başkanları, milletvekilleri, belediye başkanlarının olduğu binlerce siyasetçi tutuklandı ve kentlerin her köşe başı seyyar bir karakola çevrildi. Deyim yerindeyse yaratılan baskı ve şiddet dalgasıyla Kürt kentleri sessizliğe büründürüldü.

24 HAZİRAN VE REFERANDUM SONUÇLARI AYNI


İşte bu yüzden seçim sonuçlarının belli olmasından sonra yaptığımız değerlendirmede eğer bir karşılaştırma yapılacaksa 24 Haziran seçimlerinin belirttiğimiz yıkım politikaları ve ağır OHAL koşullarında yapılan 16 Nisan 2017 referandumu ile karşılaştırılmasının daha gerçekçi olacağını söylemiştik-ki, referandumda “hayır” oyları Diyarbakır’da yüzde 67, Batman’da 63, Şırnak’ta 71, Hakkari’de 67, Van’da 57, Siirt’te 52, Bitlis’te 40, Muş’ta 49, Ağrı’da 56 Iğdır’da 65, Dersim’de 80 ve Mardin’de 59 olmuştu. Referandumda bu kentlerde çıkan “hayır” oyları bakımından Iğdır’da o zaman MHP’deki muhalifler gibi milliyetçi kesimlerin ve Dersim’de CHP’nin etkisini belirtmek gerekiyor. Diğer kentlerde HDP dışındaki partilerin “hayır” oylarına etkisi yüzde 2-3’ü geçmiyordu. İşte 24 Haziran seçimleri ile referandum sonuçlarını karşılaştırdığımızda ortaya çıkan tablo (referandum ve 24 Haziran karşılaştırması yapıldığında Diyarbakır’da yüzde 67’ye 67, Batman’da 63’e 63, Şırnak’ta 71’e 72, Hakkari’de 67’ye 71, Van’da 57’ye 60, Siirt’te 52’ye 52, Bitlis’te 40’a 43, Muş’ta 49’a 55, Ağrı’da 56’ya 63, Mardin’de 59’a 60) 24 Haziran’da söz konusu kentlerde ya referandumla aynı, ya da referandum sonuçlarının biraz üzerinde oy alındığını gösteriyor. Dolayısıyla bu tablo, 30 yılı aşkın bir süredir Kürt ulusal mücadelesinin en dinamik güçleri olan kır ve kentlerdeki yoksul emekçi halk kesimlerinin eleştirileri olsa da büyük oranda hareketi desteklemeye ve ulusal demokratik talep ve mücadelenin arkasında durmaya devam ettiğini ortaya koyuyor.

DERSLER ÇIKARILIP OLANAKLAR DOĞRU KULLANILMALI


Yanlış anlaşılmasın; burada söylenenler Kürt ulusal hareketinin yaşanan oy düşüşü ile ilgili çıkarması gereken dersler olduğu gerçeğinin karşısına konulmamalıdır. Çünkü zaten en başından beri bu mücadelenin yükünü sırtlayan emekçi halk kesimlerinin ulusal demokratik mücadele ve taleplerinin arkasında durmakta ısrar etmesi, geçen süre içinde Kürt hareketinin yanlışlarının -öncelikle şehir savaşları taktiğinin- önemli mevzi ve destek kaybına yol açtığı gerçeğini değiştirmiyor. Çünkü Kürt hareketi, şehir savaşları ve sonrasındaki yıkım sürecinden bu yana ne halkı ikna edici bir yaklaşım ortaya koyabildi, ne de o günden bugüne halkı etrafında birleştirebileceği yeni bir politik hat inşa edebildi. Dolayısıyla bugünkü tablo Kürt hareketinin kendi politikalarını sorgulamasını da dayatıyor.

Toplamı üzerinden özetlemek gerekirse, 24 Haziran seçimlerinde bölgede ortaya çıkan tablo, devletin son 3 yılda çok boyutlu olarak sürdürdüğü baskı ve şiddet politikalarına rağmen Kürtlerin kendi ulusal talep ve mücadelelerine ve mücadelenin demokratik platformu olan HDP’ye sahip çıktıklarını gösterdi. Ancak bu tablo, Kürt hareketine de yaşananlardan çıkarması gereken dersler olduğu mesajını verdi. Çünkü AKP-MHP koalisyonuyla dayanaklarını güçlendiren tek adam rejiminin saldırı politikalarının boşa çıkartılması, geçmişten dersler çıkartılmasını ve dahası hem bölgede ve hem de ülke genelinde demokrasi mücadelesi bakımından bugün ortaya çıkan olanakların doğru kullanılıp büyütülmesini zorunlu kılıyor.
Editör: Haber Merkezi