ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ; Türkiye kadın hareketinin öncülerinden olan feminist yazar ve kadın hakları savunucusu Duygu Asena’nın 73. yaş günü. Duygu’nun yarım bıraktığı mücadeleyi kadınlar bulundukları her alanda sürdürerek, çözüm gücü olmaya devam ediyor.

JINNEWS-Sibel Özalp

Türkiye kadın hareketinin öncülerinden olan feminist yazar Duygu Asena, 1990’lı yıllarda kadın-erkek eşitliği meselesini gündeme getirdi. Duygu, o yıllarda günlük gazetelerde kadın cinayetlerine karşı isyanının yanı sıra temsiliyet yetersizliğinden kürtaj hakkına ve kadının cinselliğine değinen bir kadın hakları savunucusuydu. Yaşasaydı bugün 73 yaşında olacaktı. 19 Nisan 1946 tarihinde İstanbul’da doğan Duygu, Kadıköy Özel Kız Koleji ve İstanbul Üniversitesi Eğitim Fakültesi (İÜEF) Pedagoji bölümünü bitirdi. Haseki Hastanesi Çocuk Kliniği ve İÜ Çocuklar Evi’nde pedagog, sonrasında bir reklam şirketinde metin yazarı olarak çalıştı.


1972 yılında Hürriyet'te gazeteciliğe başladı. Yazılarında "Şirin" imzasını kullandı. Ayrıntılı Haber Gazetesi'nde muhabirlik yaptı. 1976-1978 yılları arasında Man Ajans'ta metin yazarıydı. 1978'de Gelişim Yayınları'nda çalışmaya başladı. Kadınca (1978), Onyedi, Ev Kadını, Bella, Kim ve Negatif (1992) dergilerini yönetti. TRT-2'deki "Ondan Sonra" programını hazırlayıp sundu (1992-1997). 1992'den 2002'ye kadar Milliyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı.


‘Kadının adı yok’


Gazeteciliğin yanında yazarlığını da sürdüren Duygu, 1987’de yayınlanan ilk kitabı “Kadının Adı Yok” ile adını duyurdu. Kitapta, bir kadının yaşadıklarını, her kadının tanık olabileceği ortak bir macerayı, bir kadının ağzından anlatıyordu. Bu kadın, küçücük bir kızın henüz yaşanmamış doğal meraklarından, aşklar, acılar, sahtekârlıklar ve hırslarla dolu bir hayatın bazen hafif, bazen ağır kıpırtılarına kadar, kendi ayakları üzerinde durabilmek için mücadele ediyordu.


Kitap müstehcen bulundu


1988 yılının Nisan ayında “Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu”, Duygu’nun kitabını “müstehcen” bularak küçüklere zararlı yayın ilan etti ve poşette satılmasına karar verdi. Yani kitap, sayfalarının açılmasını engelleyecek bir poşetin içinde satılabilecek ve üzerine “18 yaşından küçüklere zararlıdır” yazılacaktı. “Kadının Adı Yok”, 1988’de “müstehcen” kategorisinden yasak kitapların arasına girdi ve satışı durduruldu. Uzun süren dava sonucunda, 1991’de yayımına izin verildi. Kitap, aynı yıl yönetmen Atıf Yılmaz tarafından filme alındı. Kitap, Almanya, Hollanda ve Yunanistan'da çevrilerek yayımlandı. İlk baskıları kısa sürede tükendi.


‘Aslında aşk da yok’


Duygu’nun ikinci kitabı “Aslında Aşk da Yok”, “Kadının Adı Yok”un devamı niteliğindedir. Duygu’nun 36’ncı baskıya ulaşan bu kitabı, 1993’de Hollanda’da, 1994’te ise Yunanistan’da yayımlandı.


‘Mutluluk ve özgürlük dertlenmekle gelmiyor’


Duygu Asena, sadece kitaplarıyla değil yaşam tarzıyla da kadınlara güç verdi. Kadınları hayatlarına sahip çıkmaları için cesaretlendirdi. “Kadınca” ve “Kim” dergilerinin yayın yönetmenliğini yapan Duygu, yayın hayatı uzun yıllar süren bu dergilerde sürekli olarak kadınların hayatları ve feminizmin mücadele alanları üzerine durdu. Feminizmin güçlenmesinde, feminizmin sözlerine kulak verilmesinde Duygu’nun bu dergilerde yazdığı yazıların büyük etkisi oldu. 1990’lı yıllarda kadın-erkek eşitliği meselesini gündeme getiren Türkiye kadın hareketinin öncülerinden olan Duygu, “Mutluluk ve özgürlük, kendini yaşamın akışına bırakıp dertlenmekle gelmiyor” diyen ve kadın hakları konusunda mücadeleyi bırakmadan çalışan, yazılarında sürekli bu konuları gündeme getiren bir gazeteciydi.


Şirin Tekeli Duygu Asena’yı anlatıyor


Feminizmin teorikliğinin yanı sıra pratik anlamda kadınların yaşamına dokunmasında büyük etkisi olan Duygu’nun bu özelliğini Şirin Tekeli şöyle açıkladı: “Bizler, dünya kadın hareketini, eylemlerini, kazanımları, teorik problemleri yakından izliyorduk. Meselenin kapitalizmle, sosyalizmle, demokrasi ile ilişkilerini derinliğine tartışıyorduk. Ama öylesine kabız, kara kuru bir dille konuşuyorduk ki, insanların bizi dinlemesi, anlaması, dediklerimize katılması, fikirlerimizi benimsemesi pek kolay değildi. İşte Duygu'nun feminist hareket bakımından asıl büyük önemi burada ortaya çıktı.


1987'deki aile içi şiddet yürüyüşünden itibaren Duygu, feministlerin gündeme getirdikleri meselelere sahip çıktı. Dergisinde bu sorunlara geniş yer verdi ve meseleleri bizlerin yaptığından çok farklı, çok anlaşılır bir dille anlattığı için de sorunlar gündeme oturdu. Aile içi şiddet kampanyası sırasında Duygu, dönemin başbakanı Turgut Özal'ın eşi Semra Özal ile bir görüşme yapmıştı. Semra, kadın sorunlarının sahipliğine soyunuyordu ama dayak konusu gündeme geldiği zaman verdiği bir cevap vardır ki… Bu çabanın boşuna olduğunu derhal görüyordunuz.


Kadınca şöyle bir soru sormuştu: “Kadınlara uygulanan şiddete karşı Avrupa ülkelerinde çeşitli önlemler alınıyor; bu konuda bizde de bir şeyler yapılması gerekmez mi?” Semra Özal'ın cevabı, mealen şöyleydi: “Dayak meselesini, Avrupa ülkeleriyle bizde aynı gözle görmemek gerekir. Bizde bu mesele önemli değildir…” Duygu, eleştirel olmak için eleştirel değildi. Ama naif görünen bir söyleşi çerçevesinde iki cümlede, Türkiye'de iktidar sahiplerinin kadına yönelik şiddete hangi gözlüklerle baktığını açık etmişti.”


Duygu Asena, hastalığını köşesinde duyurdu


Duygu Asena, hastalığı teşhis edilene kadar Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde dergicilik dersi verdi. 2004 yılında beyin tümörü rahatsızlığı ortaya çıkan Duygu, Vatan gazetesinde yazmış olduğu köşesinde hastalığını okurlarına şu yazıyla duyurdu: "Bir gün birisi size, o birisi bir doktordur elbette, beyninizde bir şeyler olduğunu söyleyebilir. Evet bir beyin MR’ı çektirmişsinizdir ve beyninizde bir şeyler vardır. İşte o andan itibaren hayatınız tamamen değişecektir. Mesela beyninizdeki o şeye biyopsi için girip, bir lokmacık şey alıp baksınlar mı, yoksa ciddi bir ameliyat gibi girip ne varsa alsınlar mı? Buyurun bakalım, bu kararın ne kadar ciddi olduğunun farkındasınız herhalde."


Duygu, bu mesajından kısa süre sonra Ekim 2004’te ameliyat edildi. Beyin tümörü nedeniyle tedavi görmekte olduğu Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi’nde 30 Temmuz 2006 günü hayatını kaybetti ve Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.


2007’den bu yana Duygu Asena Ödülü


Duygu’nun ölümünün ardından 2007 yılından bu yana PEN Türkiye Yazarlar Derneği Duygu Asena Ödülü’nü verdi. İlki 2007 yılında İpek Çalışlar’ın “Latife Hanım” adlı çalışmasına verildi. PEN Türkiye Merkezi’nin ilk Duygu Asena Ödülü’nü alan İpek, Duygu’yu “Dünyaya doğru yerden bakmayı öğrenmişti. Kim haklı, kim haksız, ezen kim, ezilen kim hep bilirdi. Gazeteciliğini, yazarlığını ve yaşamını eşitlik ve demokrasi üzerine kurmuştu. Toplumun en geniş ezilen kesimi olan kadınları güçlü kılmak için verdiği bunca çabanın altında da bu yatıyordu” diye anlatmıştı.


Duygu Asena Ödülü bu yıl Cumartesi Anneleri’ne verildi


Duygu Asena Ödülü bu yıl ise Cumartesi Anneleri’nin oldu. Bu yıl Cumartesi Anneleri’ne verilen ödül için PEN’den yapılan açıklama şöyleydi: “Türkçenin kadın haklarına en duyarlı kalemlerinden, kadın hareketinin öncülerinden sevgili Duygu Asena adına düzenlenen PEN Ödülünü özellikle bir kadın direnişi olarak öne çıkan ve süren Cumartesi Anneleri’ne sunmak hem doğal hem de çok anlamlı olur diye düşündük. 2019 PEN Duygu Asena Ödülü’nü, kayıpları kaybımız, acıları acımızdır duygusuyla, yılmaz Cumartesi Anneleri’ne saygıyla, hayranlıkla sunuyoruz.”

Editör: Haber Merkezi