ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Ardında adından daha fazla şey bırakan kadınlar var, Duygu Asena gibi. Feminist yazında döneminin “cesur kalemi” Duygu Asena, bugün 74 yaşında…


“Kadının adı yok” denince akla gelir Duygu Asena. Kadın yazınının en bilinen isim ve eserlerinden biridir.


JINNEWS'in haberine göre; Duygu Asena, 19 Nisan 1946’da İstanbul’da dünyaya gelir. Kadıköy Özel Kız Koleji ve İstanbul Üniversitesi (İÜ) Edebiyat Fakültesi Pedagoji Bölümü’nü bitiren Duygu, okulu bitirdikten sonra Haseki Hastanesi Çocuk Kliniği ve İÜ Çocuklarevi’nde çalışır. Duygu’nun gazetede ilk yazısı, 1972 yılında Hürriyet gazetesinin Kelebek ekinde yayımlanır. Bu tarihten itibaren çeşitli dergi ve gazetelerde gazeteci ve yönetici olarak bulunan Duygu, kitap da yazar.


‘Aşk yüce bir şey ve seviyorum!’


Hürriyet’teki yazarlık döneminde evli olan, ancak bir başkasına aşık olan Duygu’ya karşı, gazetede başta dönemin genel yayın yönetmeni Nezih Demirkent olmak üzere birçok kişi baskı uygular. Ancak Duygu, tüm baskılara rağmen aşkının arkasında durur:


“Nezih Demirkent ikide bir çağırıyor beni, ‘Bırakacaksın’ diye masaya yumruğunu vuruyor. Bendeyse şöyle bir şey var. Hangi konuda, kim olursa olsun, birisi bana ‘Yapma’ derse, ben ısrar ederim; yapacağım! Bana bunu yasaklayamazsın. Kötü bir şey yapmıyorum. Aşk yüce bir şey ve seviyorum. Yalancılık da yapmıyorum, söylemişim her şeyi açıkça… O zaman sen bana neden karışıyorsun (…) Sadece Nezih Bey değil, çalışma arkadaşlarım, özellikle kadınlar bana tavır almaya başlamıştı. Bu daha kırıcı ve öfkelendiriciydi.”


İlk kitabına yasaklama


Duygu Asena gazeteden kovulur… Yaşadıklarını bu olayın kahramanlarını başta Nezih Demirkent olmak üzere “Kadının Adı Yok” adlı kitabında anlatır. Duygu, bu kitabında aile olgusunu, herkesin bildiği, çekirdek aile yapısında ele alır. Muhafazakar bir baba, babanın sözünden çıkmayan bir anne ve çocuk yaşta cinsiyet ayrımcılığına maruz kalan iki kız evlat… Kadının Adı Yok, Şirin Tekeli tarafından “Türkiye’nin ilk orijinal feminist manifestosu, bu kitap yalnızca bir kadının hikayesi değil, bunun yanında kadınlara minimum kadınlık bilinci seviyesinde buluşmaları için yapılmış bir çağrı” olarak tanımlanır.


Kitap, bir yıl içinde 40 baskı yaparak Türkiye’de satış rekoru kırar. Aynı yıl Atıf Yılmaz tarafından filme alınır. Film, önemli bir gişe başarısı elde eder. Nokta Dergisi, Doruktakiler ve Boğaziçi Üniversitesi En İyi Yazar Ödülü’nü alır. Ancak 1988 yılında kitap, Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu tarafından “muzır” bulunur ve satışı yasaklanır. Kitap, uzun süren dava sonucunda tekrar yayımlanır.


‘Klasik bir kadın dergisi’ olmanın ötesine geçti


1978 yılında Gelişim Yayınları’nda Genel Yayın Yönetmeni olarak göreve başlayan Duygu, 1 Aralık 1978’de yayın hayatına başlayan Kadınca Dergisi’ni bambaşka bir boyuta taşır. Gelişim Yayınları’nın kurucusu Ercan Arıklı, dergiyi başlangıçta stilist Necla Seyhun ile beraber klasik bir kadın dergisi olarak düşünür:


“Başlangıçta, 1980-1981’de daha feminizm lafı bile etmeden, ‘Çalışan Kadınlar Kendinizi Sömürtmeyin’ lafını kapağa çıkarttığım için Ercan Arıklı kızdı, karşı çıktı. Kadın özgürlüğü falan, ciddi şeyler bunlar, Batı’da az satar, burada hiç tutmaz, yapma böyle şeyler dedi. Ama baktı ki, biz o tarz gittikçe satışlar 17-18 binden 50-60 binlere tırmanıyor, sürekli tiraj alıyoruz, bir daha karışmadı… Dergiye gelen mektuplardan biliyor, öğreniyorduk ki, birçok evde Kadınca Dergisi yasaklanmıştı. Babalar kızlarına, abiler bacılarına, kocalar karılarına yasakladılar Kadınca’yı. Yasal ve evet, ticari bir yayın yapıyorduk. Ama Anadolu’da çoğu evde, hatta büyük şehirlerde bile siyasi yayın muamelesi görüyorduk. Sansürleniyor, yasaklanıyorduk.”


‘Darbe sonrası kadınlar kimliklerini tartıştı’


Duygu Asena, feminizm ile tanışmasının, annesinin yaşadıklarına içsel bir tepki olarak, farkında olmadan ve bilinçsizce olduğunu ifade eder. Bu tepkisel duruma, özel hayatında yaşadıkları ile ilgili toplum baskısı eklenince Duygu, haksızlık, eşitsizlik ve ötekileştirilmeye karşı mücadelesini radikalleştirerek sürdürür: “Şunu söylemek lazım: 12 Eylül darbesi etkili olmuştur kadın hareketinin doğuşunda. Darbe sonrasında her türlü politik faaliyet yasaklandı. Muhalefet yasak, siyaset yasak. Solcu, entelektüel kadınlar biraz da bu yasak döneminde kendi kimliklerini sorguladılar ve tartıştılar. Biz de o dönemde el yordamıyla bir şeyler yapıyorduk, kadın hakları, eşitliği, özgürlüğü için ve bu tuttu.”


Duygu Asena, 30 Temmuz 2006’da İstanbul’da hayata gözlerini yumdu. Sarı güllerle uğurlanan Duygu’nun kardeşi İnci Asena, şöyle der: “Çocukluk dönemimizde Duygu bana sarı gülleri içeren bir dörtlük okurdu.


‘Eğer bir gün ölürsem


Mezarıma gelip de sarı güller dikersin..


O da bir sarı güldü


Ne çabuk soldu dersin’


Hüzünlü sözleri olan bu dörtlük beni hep ağlatırdı. Onun cenazesinin örtüsünde sarı güllerin yer almasının anlamlı olacağını düşündüm.”


Feminist kimliğiyle tanınan gazeteci ve yazar Duygu Asena, yaşamı boyunca şu kitapları kaleme aldı: Kadının Adı Yok (1987), Aslında Aşk da Yok (1989), Kahramanlar Hep Erkek (1992), Değişen Bir Şey Yok (1994), Aynada Aşk Vardı (1997), Aslında Özgürsün (2001), Aşk Gidiyorum Demez (2003), Paramparça (2004)


Kaynak: leblebitozu.com
Editör: Haber Merkezi